İzleyicilere göre göreceli elbette ama bence sezonun tartışmasız en iyi projesiydi Çukur. Tam 32 hafta boyunca Pazartesi akşamlarımı ayırdığım bu dizinin her bölümünde -eşit derecede olmasa da, memnun ayrıldım ekran başından… Başta oyuncularından set ekibine olmak üzere, bu projeye emeği geçen – genele vurduğunda küçücük bir noktacık olsa bile, her bireye çok teşekkürler <3
Bu bir bölüm yazısı değil. Bu bir veda yazısı hiç değil. Çünkü 32 hafta ekran karşısına geçmek için programlarımı bile Pazartesi akşamı için boş tuttuğum Çukur finalini izleyemeyeceğim. Fonda Halil Sezai ‘İsyan’ mı söylüyor yoksa? ^^
Kim olduğu az çok şekillendi de Meliha’yı kimin canlandıracağı henüz belli değil… Çukur bölüm yazıları altındaki yorumlarda çoğu kez tartışıldı, bir çok isim de yazıldı yorumcuların gönlünden geçen ikinci sezonun en önemli karakterlerinden biri olacak Meliha Sancaktar’ı canlandıracak oyuncuya dair.
Tüm bu yorumları tek bir çatıda toparlamak için, gönlünüzden geçen Meliha kim?
“Sen şimdi ben gidince bi’ Çukur’a in, kokusunu ciğerlerine çek, çünkü sen bu gece Çukur’u kaybettin Yamaç. Sen Çukur’u kaybettin.”
Bu bir saptama! Aynı zamanda tehdit. İşte İdris’in attığı adımların sonucu ne yazık ki Yamaç’ı da bağlıyor. Sadece bununla kalmıyor İdris (Baba) gecenin devamında Selim’in sağ kolunun onu elaleme rezil etmiş(!) olmasının gazıyla üzerinde olan tüm tapuları ‘Çukur’u korumak için’ Yamaç’a devredeceğini yumurtluyor. Burada ‘söylüyor’ fiilini kullanamayacağım.
Çukur yazılarının altındaki yorumları düzenli takip ediyor musunuz? İki bölüm arasında en az bölüm yazısı kadar güzel (daha bile güzel olduğunu kendime itiraf edemiyor iken yazıda belirtmem anlamsız olurdu ^^) yorumlar/analizler oluyor. İşte o yorumlardan biri: Şölen‘in kaleminden, ilk fragman gelişi ile güncellenmiş 28.bölüm yazısı…
‘Kötüyüm ben’ diyor Vartolu. İlk defa da değil üstelik, biliyor kendini. Biz de biliyoruz. Ama içinde bir yerlerde gizlenmiş iyiliğin adım adım ortaya çıkışını ve bu iyiliği ortaya çıkartanın kim olduğunun da farkında: Sadiş… İşte tam da bu nedenle sadece âşık olunan kadını kaybetmeye değil, giderek iyileşmeye başlayan insanlığına giden ince bir bağın kopma ihtimaline isyan bu…
Çukur izlerken hemen hemen her bölümde ekran karşısında oturduğum yerden fırlayarak sahnenin içine girip karakteri sarsarak kendine getirme isteğimin arşa çıktığı durumlar olabiliyor. Eminim bu istekte yalnız değilim ^^ Neyse ki bu aralar karakterler benim adıma söz alıyor…
Yazıya geçmeden önce sizi Selim Koçovalı için 1 dakikalık saygı duruşuna davet edebilir miyim? Evet evet, yanlış okumadınız Selim, bizim Selim ^^
Babalar ve Oğulları … Bölüm öncesi sosyal medya etiketi ‘Babalar ve Oğulları’ olarak belirlenince, ‘İşte gönlüme göre bir etiket seçilmiş’ dedim. Ne ön izleme ne de fragmanlar -ki fragmanlardan biri ön izlemeyle neredeyse aynıydı, bölüm için koşarak ekran karşısına geçme isteği uyandırmamıştı ama bu etiket bana göre hikâyenin temeli… Blogumun sürekli ziyaretçilerinden Ayla’nın yorumu durumu çok güzel özetliyor, altına imzamı atarım: ‘Ben bu hikâyede oğul görüyorum ama baba göremiyorum’
Vartolu Saadettin olarak hayatımıza giren, derine indiğimizde içerilerde bir yerlerde gizlenmiş Salih’i bulduğumuz, hatta tanıdıkça sevdiğimiz karakterimiz dönüşümünü tamamladı, artık kesin ve net olarak yolunu çizdi. Salih mi Saadettin mi olacak derken dönüşüm tamamlandı. Vartolu geri dönüyor…
Bölümün sosyal medya hashtagini bölüme özel seçmişlerdi sanki: Heyecanı Yok . Yine de 23 bölüm itibariyle anlaşılıyor ki ‘Artık hesap sorma zamanı geldi’, bu net …
“Sana bizi anlatmışlar, belli… Ama eksik anlatmışlar. Kimse benim sevdiklerime zarar veremez. Kimse…”
Yamaç bu sözleri yeni kötü karakterimiz Elvis’e söylerken ben de aklımdan aynı cümleyi geçirdim: “Kimse benim sevdiklerime de zarar veremez. Hatta sevdiklerimin sevdiklerine bile…” Elimi kana bular mıyım? Ya da olmayan ekibimi toparlayıp çatapata çıkar mıyım? Cevabı bilmiyorum ama elimden geleni ardıma koymayacağım kesin. Ya sizin?