İzledim

YARGI – Ben Ölürsem

Yargı merak uyandıran sezon finali ile tatile girdi. Bakalım Ilgaz’sız bir ikinci sezonda (flashbackler hariç) bizi ne sürprizler bekliyor… Yargı bölüm analizleri en son 23. Bölümde kalmıştı ama  Gülsüm bizi sezon finali analizsiz bırakmadı. Keyifli okumalar…

 

Tekrar selamlar sevgili Yargı severler. En son Yargı yazımda diziyi bırakırken ‘Bir şeyi basitçe kritik etme mantığım ile izlediğim şeyin mantığı çeliştiğinde, elimden gelen hiçbir şey olmuyor.’ diyerek yorumlarıma son vermiştim. Ancak o zamanlar yazmayı bırakırken bile sezon finali için bir yazı kaleme almak hep düşüncelerimin bir kenarında vardı. Bana böylesi yazılar yazdırabilen ve beni yazmaya şevklendirebilen bir projeye bir nevi borcum olduğunu hissediyordum.

Şimdi beni boş verelim de sezonun son 3 bölümünün genel bir değerlendirmesini ve sezon finali bölümünde başımızdan neler geçmiş onları inceleyelim. Öncelikle dizinin son 3 haftasını gününde takip etmeden üst üste izledim. Beklentisiz halim belki dizide yazılan olayları zekice bulmamı sağlamış olabilir. Hatta karakterleri de olduğundan daha zekiymiş gibi algıladım. Yani onlarca bölüm bizlerle olamayan zekâ kırıntılarını sanırım sezon finaline bırakmışlar. Bir yönden de yazık oldu. Cino Cünü ve Laçin Hanım’ı biraz daha etkili görmeye ihtiyacım olduğu en başından gerçekti. En azından Cüneyt’in kendi ajandası olduğuna fazlasıyla inanmıştım. İnsan sorguluyor, bunca bölüm bu karakterlerin cesaretlerini toplaması ve hudut sorgusuna girmesi neden bu denli zor oldu veya gecikti diye. Malum Cünü hep biliyordu ki Yekta’nın hiçbir sınırı yoktu. Laçin de kocasını hep biliyordu ki, oğluna sebep olmuşken bile ayrılamamıştı. Sanırım eleştiriye birazcık ortadan girdim ama sezonun son 3 bölümünün ve sezon finalinin sürpriz yumurtaları bu arkadaşlardı.

Bu sebeple kendi yorumumu üstünkörü olarak sezon finali bölümünü hazırlayan bazı etmenlerle değerlendirmeye almak istiyorum. Kısaca IlCey ayrılığının üstünden de geçeyim tabi bu arada. Zafer’in ölümünü bu ilişkinin zorlama hamlelerle atlatması bence en başından beri en zor olan şeydi. Ölüm haberinin düşmesiyle birlikte ilişkilerine bence bir tür ara gerekiyordu. Anlaşılması bariz olan her ne kadar Ilgaz’ı ailesinden ayırıp tercihe zorlasa da Ceylin’in gözünde, Ilgaz babasının bir nevi katiliydi. Ceylin’in her halinden ilişkiyi zorladığı anlaşılıyordu. Öfkesi tam anlamıyla sönmeden tamamıyla kendi seçimlerinden oluşan ve aslında Ilgaz’ın pek yerinin olmadığı bir evde Ilgaz ile bir şeyler denemesi zaten düpedüz saçmalıktı. Ilgaz da bu büyük öfkenin ve gerçeğin farkında oldu hep. Yani aşkın affedemediği şey sanırım bir mezar olabilirdi. Bu açıdan ayrılmaları veya onlar için çok daha doğrusu ara vermeleri iki tarafın da mental ve fiziki sağlığı açısından gerekli olan bir şeydi. Belki o anda Ceylin Ilgaz’a duyduğu aşkın çok büyük olduğunu sandığı için Ceylin’in Ilgaz’dan ailesiyle kendisi arasında bir tercih yapmasını istemesi ona da doğru gelmişti. Ancak Ilgaz dosyayla ilgili olmayacağını söylediğinde bile Ceylin her zaman ve her fırsatta onu sırf soyadı yüzünden suçlayacaktı veya hiçbir zaman ona inanamayacaktı. Ceylin, bakışlarıyla, düşüncesiyle, öfkesiyle, nefretiyle, özetle her şeyiyle Ilgaz’ı, soyadını ve hatta mesleğini suçlayacaktı. O saatten sonra da Ilgaz ağzıyla kuş tutsa Ceylin’i elinde tutamazdı veya Ceylin’in dediği gibi bir dayanak olamazdı. Zaten o dayanak olmaya Ceylin izin vermedi. Sözleri, saf öfkesi ve nefreti gerçekten de Ilgaz’ı ondan itti. Bu bir noktada da Ilgaz’ın Ceylin’e verdiği özgürlüktü bence. Bir açıdan Ceylin’i anlamaya çalışıyordum ama Ceylin her zamanki gibi tarafsızlığının kaybolmasıyla ve yaşadıklarının üstüne bir gece bile yatmayan haliyle ilişkilerinin bozulmasına sebep olan taraftı. Olması gerektiği gibi Ilgaz’ı istisnai tutamadı. Her defasında Ilgaz’ı suçlamadığını söylese de tavırları hep tersini gösterdi.

Ceylin gerçeğin peşinde olabilseydi Yekta gibi körü körüne önüne çıkan ilk adamı katil diye damgalamaya kalkmazdı. Sonuçta adalet ve intikam arasında dağlar var. Ceylin ve Yekta’nın ortak olarak bunu ayrımlayamaması da onları benzeştiriyor. Yekta’nın Engin’in katili suçunu Ceylin’e isnat ettirmesi hususundaki inadıyla, Ceylin’in Zafer’in katili suçunu Çınar’a yıkması hususundaki inatları bence çok büyük benzerlikler taşıyordu. Ceylin’i acısından dolayı bir süre tolere etmiş olsam da Ceylin’in rahatsız eden yönü, kendisi lehine yapılan üçüncü kişi şüphesine karşılık, Çınar’ın üçüncü kişi şüphesine verdiği ikiyüzlü ve haddinden yüksek çıkan tepkisiydi. Elbette Ceylin acısı sebebiyle anlaşılabilirdi ama senaryo dilinin ve yazımın bir seviye sert çıktığını da hissettim. Bu anlamda senaryoda bariz bir hata yapılmış bence. Ceylin ile daha çok empati yapabilmemiz gerekiyordu. Bunun yerine yine Ilgaz’ın ve aşkının yüceltilmesi gibi bir yol seçilmiş. İzleye geldiğimiz senaryoda Ceylin’in zor karakteri yüzünden tercih edilen bu tip yollar beni hep rahatsız ediyordu zaten. Ilgaz’ın temsil ettiği tamamen idealize hayal ürünü karaktere karşı, Ceylin her zaman gerçek bir şeyi temsil ediyordu. Bu anlamda baba kaybına vereceği tepkilerin genelinde Ceylin’in antipatik olabileceğini tahmin etmiştim ama bunu bu denli sert yazmak da şart değildi. Özellikle Ilgaz’a karşı gösterdiği tavır bana bunu dedirtiyor. Ceylin sert veya gerçek bir karakter olsa dahi yılan balığı gibi akışkan ve geçirgen bir karakterdi. Ortamda mevcut olan tutarsızlığı çözmeye çabalardı. Serdar gibi bir tipin lafına inanıp Çınar’ın katil olmasında inat etmesi bana karakterle tutarsız göründü. Sırf bölümler boyunca Çınar’ı aklamaya çalışmasın diye Ilgaz ile çatışmasının kaşınması hedeflenmiş ama Ilgaz zaten tüm ipleri Ceylin’in keyfine ve kâhyasına bırakmıştı. Bu anlamda ayrılıkları da birliktelikleri de bana pek geçmedi. Tabi ki ayrılmaları elzemdi ama biraz daha karakterlerle tutarlı olarak ilerlenseydi.

Tabi olaylar devam ettiğinde ayrılıklarının ardından dava çözmeye devam etmeleri de dizinin olay sürükleyiciliğine olumlu katkıda bulunmuş. Engin’in 1000 misli zekâya sahip felç kız vakası sanırım uzun bir süreden sonra Yargı’da beğendiğim olayların başında geldi. Tabi Ilgaz’ın Zafer’in cesedinin bulunmasıyla başlayan hissi kavlel vukucu hal ve hareketleri bazen cringe gelse de neyse ki en başından bildiğim mantıklı Sherlockçuluğunu da bir süre sonra göstermeye başladı. Sonunda içgüdülerden ziyade gerçeklere bağlı bir yazıma geçebildik. Buna da şükür.

 

 

Bu sırada Ceylin’in Yekta’ya ilişkin sinsi ve kuyu kazan planlarını ise sonunda zekice bulabildim. Malum Sema Hanım’ın hep kaçırdığı nokta, yazılması istenen güçlü kadın ile ilgiliydi. Bu güçlü kadın dengesizliklere ve fevriliklere bağlı değil, zekâdan doğan bir tür seksilikten oluşmalıydı. Bölümler boyunca bununla dengesizlik, kuralsızlık ve yalancılık yoluyla zıtlaşmıştı. Sezon finaline yakın Yekta’nın kuyusunu Pars, Neva, Cüneyt, Osman ve Laçin ile kazma çabasıyla zekasını gösterebildiği için biraz gururlandım sanırım. Aynı zamanda tüm etkisiz karakterleri de işlevlendirmiş oldular. Aynı yoldan olmasa bile Ilgaz ile yollarının Serdar’ın telefonu yoluyla kesişmesi de sezon finalinin bağlayıcı özelliğini arttırdı ki bu anlamda da hoşuma giden bir aktarım söz konusuydu. Özellikle Ilgaz’ın Merdan ile işbirliğine soyunması Ilgaz’ın karakter sürprizlerinden biriydi kendi adıma. Bu durumda Ceylin çok daha legal kalırken Ilgaz’ın illegal kalması gerçekten hoşuma giden bir değişim oldu. Yöntem farklarında genelde tam tersi bir yaklaşım olurdu malumumuz. İnsan sevdiğinin huyuna çekebiliyormuş demek.

Sezon finali ise Çınar vakasının söylenen gerçeklere karşılık, gerçek kanıtlar bulunarak davanın sonuçlanmasına dayanıyordu. Bu açıdan bir bakıma bölümü derli toplu bulsam da bir takım sahnelerin uzatıldığını hissetmeden edemedim. Öncelikle oyuncuların uzun yürüyüşleri, bence uzun uzadıya aktarılan Pars ve Derya’nın hamile aşermesine beş kalmış iştah artışları, ardından Tilmen Hukuk’ta uzun uzadıya kâğıt kesmeleri, en son sahnede ise sebepsizce oyuncuların yüzlerini görmemiz. Yani bunlar yerine belki 6 ay sonraki flashforwardlar biraz daha detaylandırılabilirdi ki önümüz sezon için biraz daha fazla merak duyabilelim. Veya bunlar yerine düğün sekansının uzatılması, gelinlik seçimi, mekân seçimi, en azından bir düğün dansı görmemiz, en kötüsü çiftin barışma sahnelerinin biraz daha uzatılması genel izleyici açısından tatmin edici olabilirdi. Tüm tanıtımları düğün sahnesi üstüne kurup, o düğüne 6 dakika ayırınca çiftin aşırı mutlu olacağına dönük umut dolu bir ikinci sezon geçireceğine kimse inanmış olmuyor. Çünkü felaket tellalı flashforwardlarımız var. Ayrıca düğün sahiplerinden çok konuklara odaklanılmış bir çekim de söz konusuydu. Kendi açımdan düğün kısmının uzatılmayacağını düşündüğüm için pek rahatsız olmadım çünkü beklentilerimi sadece nikâhta evet/hayır denmesine kadar düşürmüştüm. Bu tamamen bireysel bir yaklaşım. Tabi ki bu denli haklı çıkmak istemezdim. Aşırı beklentisizliğim sebebiyle çiftin barışma sahnelerini damdan düşer gibi bulmak bir yana zaten Çınar aklandıktan sonra barışırlar şeklinde yorumlamaya meylettim. Yani diziyi eskisi gibi izlemeyişimin dezavantajı, senaryosu gibi diziyi biraz kestirme izlememe yol açmış sanırım. Böyle olsun istemezdim ama yorumları bırakmamın ardından gerçekten çiftin barışması ve düğünü konusunda gerçekten yüksek beklentiye giremedim.

Bölümün derli toplu yapısı ise Çınar’ı aklayabilmek için Yekta’ya karşı bir komplodan ileri geliyordu. Zafer olayı patladıktan sonra bölümler Ceylin Çınar’ı aklayamasın diye geçerken, sonuçta yine Çınar’ı onun aklaması bana mantıksız geldi. Cüneyt üçüncü kişi şüphesini onayladığında, sadece ona inanması da Ceylin’in sahibi olduğu arkadaşlarına ne kadar güvenmediğini tekrar hatırlatmış oldu. Pars tutarsızlık olduğunu ifade ederken aslında Cüneyt’in söylediklerini kastediyordu. Cüneyt aynı zamanda Ceylin’e bir kanıt da sunmuş değildi. Sadece tanıklığı söz konusuydu. Serdar’ın yana yakıla aradığı telefonun mutlak kanıt niteliği taşımayabileceği bir düzlem de söz konusu olabilirdi. Özetle bu Ceylin’in algıda/tanıkta seçiciliği beni Ceylin’den bir tık daha uzaklaştırdı. Ceylin gerçeğin her zaman görünenin ötesinde olduğunu kabullenen bir insandı bir de sözde. 30 yıllık hayat tecrübesinin bunu sağlayabilmesi de gerekirdi. Ceylin’in acele hükümcülüğü, hem Serdar’ın sözde ifadesinde hem Çınar’ı suçlamalarında hem de Pars’ı iddianameyi yazmayı zorlamasında Ceylin’i Ilgaz’a karşı tavırlarının dışında çok daha itici yapan bir unsurdu. Ceylin’in yazım hataları, Zafer’in ölümünün ardından arka arkaya ve sertçe yüzümüze çarptı bence. Antipatisini dağıtmak için senaryonun biraz daha çaba harcaması gerekirdi.

 

 

Neyse Ceylin’in sinsi zekâsından bahsediyordum. Ceylin ve Yekta’nın birbirlerine benzeşmesi belki Ceylin ona karşı planlar yaparken daha kolay ilerlemesini sağladı. Ceylin pek göz önünde bulunmadan hamlelerini yapıyordu. Düşmanını küçümsemesi ise Yekta gibi bir karakter için aslında karakterle hem tutarlıydı hem de tutarsızdı. Ama sezon finaline girdiğimiz için tutarlı kaldığına ikna etmeye çalıştım kendimi. Tutarlıydı diyorum çünkü yürüyen kibir bombası gibi dolaştı tüm sezon boyunca. Buna karşılık Ceylin çok daha zeki ve sinsi davranarak derinden ilerledi ve tek karşı hamlesi Laçin’in avukatlığı gibi göründü. Bu da kâğıt kesme gecesi için Yekta’nın pek umurunda olamadı. Yekta Cüneyt üstünden arka bahçesini temizlediğini zannederken karakterinin bir tık dışına çıkarak tedbirsiz davrandı sanki. Cüneyt’in dediği her söze de inanır oldu. Cüneyt’in Neva ile ilişkisini onaylamamasına rağmen o adamın Neva’ya kapıldığının da farkındaydı ama Neva’nın onu nasıl yönlendirebileceğine dönük olarak düşünüp, Cüneyt’i takip ettirecek kadar bile tedbir almadı. Bunu kendi açımdan diken üstünde izledim. Malum bilgi her şartta güçtür. Normalde Yekta arka bahçesini her zaman temizleyip, temizlemese de oradaki otu püsürü kontrolü altına alan bir karakterdi. Bu açıdansa Yekta’nın karakteriyle tutarsızdı.

 

 

Osman üstünden Ceylin’in hamlelerinin ne olduğunu anladığını sandığında içerideki düşmanlarının üstünden atladı. Osman’ın aslında Yekta’ya sözde Ceylin’in oyununu açık etmesi de Yekta’nın ilgisini çekebilir ve devamında Osman’a bir tık daha ön yargılı davranabilir, getirdiği bilgilere temkinle yaklaşabilirdi. Sezon finalinde son andaki yıkılışı tamamen kendi egosundan, dikkatsizliğinden, tedbirsizliğinden ve zekâsıyla böbürlenmesinden kaynaklandı bence. Yekta’nın para yıkayan birisi olması yoluyla adaletle yüzleşmesi tüm sezon boyunca yaptığı kötülüklerin bedeli oldu sanırım. Gerçekten bir taşla iki kuş vurmuş olduk. Yekta yaptığı şeylerden birisinin bedelini öderken aynı zamanda herkes için adalet yerini bulmuş oldu. Burada ayrıca bahsetmemiz gereken aynı zamanda Ceylin’in pratik zekâsı sanki. O telefonu ofiste bulamayacağını anladığı an hemen başka kayıt kürekle Yekta’yı patlatmayı planlaması da bu bölümü domine eden ve her zaman istediğim kadın zekâsının en yüksek örneklerinden birisi oldu. Ben bu açıdan Ceylin’i çok olumlu gözlerle izledim. Kabul ediyorum risklerle doluydu, belki ofiste telefon ararken birden belgelere dönmesi damdan düşer gibiydi ancak sonucuna bakalım. Hızlı düşünme ve sonuca gitme anlamında Ceylin’i başka türlü övemezdik. Tabi bu arada Pars ve Eren’in azıcık kıyısından Ceylin’i yalnız bırakmaları dikkatimden kaçmadı. Ilgaz gibi uzaktan izleyerek de kanıtlara şaibe bulaştırmış olmazlardı. Burada dörtlü çete içinde Ceylin açısından en samimi endişeyi gösteren neyse ki Ilgaz’dı da Yekta’ya basılmadan planları bozulmamış oldu.

 

 

 

Ceylin: ‘‘…Ben anladım sensiz olmuyor. Sen anlamadın mı?’’

Ilgaz: ‘‘Ben onu çoktan anladım da, senin de anlaman için dedim biraz ona zaman vereyim. Akıllı kız. Duygularını takip edip varacağı yeri bulur. Ayrıca benim tatilime dâhil olmak istediğini bilmiyordum.’’

Ceylin: ‘‘Sormadın ki.’’

Ilgaz: ‘‘Yalnız benimle tatile gitmenin bedeli biraz ağır olur.’’

Ceylin: ‘‘Öderim.’’

Ilgaz: ‘‘Biraz ağır derken bayağı ağır yani.’’

Ceylin: ‘‘Hallederiz.’’

Ilgaz: ‘‘Önce şartımı kabul etmen gerek.’’

Ceylin: ‘‘Ettim say.’’

Ilgaz: ‘‘Önce bir dinleseydin. Sonra yok ben anlamadım, aaaa nereden çıktı bu, demek istediğini anlamamışım deme bana.’’

Ceylin: ‘‘Dersem namerdim.’’

Ilgaz: ‘‘Peki.’’

 

Pörtlek Serdar’ın tam korktuğu gibi telefonundan çıkan video ve Engin ile silmediği mesajlaşmaları ile gerçek açığa çıkabildiğinde bölüm bizi sezon finalinin son sahnelerine de taşımaya başladı. Ilgaz’ın uzun bir süredir karavan ile tatile çıkma isteği ile Ceylin’in o tatil yolunda kesişmeleri çiftin sonunda birbirlerine kendileri gibi bakabildiği en huzurlu anlarındandı sanırım. Ilgaz ve Ceylin’i operasyon ve iz peşinde olmaları dışında böyle görmeyi özlediğimi anladım. Düğüne geçtiğimizde Ceylin’in gelinliğini, saçını, makyajını beğendim, zaten kız da güzeldi ama Ilgaz’ın sinekkaydı tıraşını ve fondötene boğulmasını gerçekten beğenmedim. Kamera açılarında da net bir kepazelik vardı. Özellikle 6 dakikalık çekim içinde 2 dakika görebildiğimiz Kaan Urgancıoğlu’na yapılanlar adalet karşısında sorgulanmalı. Adamın tüm estetiğini düğün sahnelerinde ve son sahnesinde böylesi katletmek biraz acımasız ve insafsız olmuş. Dizinin fanları sonuçta en azından bu düğünden kalanları izleyecek.^^  Ancak bunun dışında oyuncu performansları açısından iki başrolümüz de göz doldurucuydu bence. Karakterlerin duygu düşünce dünyalarının aktarımlarında aşırı olduklarını hissettiğim çok nadir anlar yaşadım. Pınar Hanım’ın babasının öldüğünü ilk anladığında verdiği tepki, o dramatik altyapı o sahneyi gerçekten çok yükseltmişti. Kaan Bey’in Zafer’in katilini ilk öğrendiğinde o mükemmel yıkılışı, Ceylin’e karşı mahcubiyeti, ailesine karşı gösterdiği her türden olgun tepki gerçekten övgüye değerdi. İki değerli oyuncumuza da bu performansları için buradan teşekkürlerimi gönderiyorum. Onların karakter portrelemeleri olmasaydı sanırım eksik kalan daha fazla şey olurdu. Hali hazırda eksiklerle, hatalarla ve mantıksızlıklarla dolu bir senaryoydu zaten. Hukuki derinsizliklerde kaybolduk. Dramın ve eğlence sektörünün gözünü seveyim.^^ Başrollerimiz bir yana diğer yardımcı ve yan rolleri de oldukça başarılı buldum. Özellikle Uğur Polat Yekta’yı giyerken kendimi teskin etme konusunda yer yer zorluklar yaşadım. Bu oyuncu başarısıdır. Ona da çok çok teşekkürler.

twitter

 

Ilgaz: ‘‘…Bir daha seni bırakırsam, bil ki son nefesimi vermişimdir…’’    

 

‘6 ay sonra’ şeklinde flashforwardlar biçiminde aktarılan sahnelerin şimdiden ikinci sezonun ana hatları hakkında ufak da olsa bir fikir uyandırması gerekirdi. Sadece maktulün kimliğini öğrenmemiz bana yeterli bir veri sağlayamadı. Zaten izlediğim tüm bu tür sahnelerden sadece Ilgaz’ın öldürüldüğü çıkarımında bulunabilmiştim. Malum bu dizide söylenen sözlerin genel anlamda bir karşılığı var. Yekta’nın geçmiş bölümlerde bu yöndeki replikleri yüzünden Ilgaz’ın öldürüldüğü aklımdan geçiyordu ama içimdeki sese kulak vermemeye çalışıyordum. Bunun yanında düğünde Ilgaz’ın söylediği son replikler de kendisinin öldürüldüğünü kesinleştirdi nazarımda. Ancak Eren sorguda böyle söylese de ölüm anını görmediğimiz için cinayet süsü söz konusu olabilir demekten kendimi alamıyorum. Ne yani Ceylin canice duygularla Ilgaz’a saldırıp onu çöp kutusuna atabilecek fizikte bir kadın mı? En olmadı bir yardımcısı olmalı veya gizlediği bir şeyler olmalı. Ceylin ve Ilgaz tartışsa dahi Ceylin adamı iterek bile konuşmuyordu. Anca su şişelerini indirip kaldırıyordular. Yani bir anlık öfkeyse de bence eksik çok şey var. Merak duygusu için bunun yapıldığı belli tabi de bir tık kasıntılık var sanki. Sezonun kendisini görmemiz gerektiği aşikâr ama benim merakımı büyük büyük celp edemedi bu ölüm lafları bile. Umarım kendilerince başarılı bir senaryo ortaya koyarken mantıklı ve detayları unutmadan ilerleyebilirler. Malum Ceylin ofise gelirken bir bıçakla ofisine girdi, ardından üstünde kanlanmış yeşil bir takım vardı, saçları topluydu. Bunları kaçırdıkları her an eksi hanesine yazılır.

 

 

Bir ufak da detaylara göz gezdirelim bakalım. Pars ile genel anlamda bir sorun yaşamadan bugünlerimize ulaştığıma çok seviniyorum da kadın tercihleri konusunda biraz ayrışıyoruz sanırım. Derya ile ilişkisini pek sevemedim. En başından beri de durumum hep buydu. Derya’nın aşırı iştahlı olması yüzünden, zaten hali hazırda aç sokak köpeği gibi gezen kadromuz sanırım mutfak sınırlarının pek ötesine geçemedi. Bunun yanında hep yemek içmek boğaz üstüne bir ilişki kurulmaya çalışılmış. Sezon sonuna giderken bunu ve dozajını biraz zorlama buldum. Yani Derya açlığı yüzünden neredeyse gözünün önündeki felç kız vakasını çözemiyordu. Şükür ki Ilgaz varmış yanında.

 

 

Neva ve Cüneyt. Bu arkadaşlar bence yakışıyor. Ama Neva’nın yaptığı hataların bedelini ödemeyişi beni biraz rahatsız etti. Davasını satan bir hâkim neticede. Üstünü örttüler sırf Yekta’ya gerekli cezayı verdiği için. Ilgaz özür dileyecekti hatta bir adım ileri gidip. Cüneyt için mesleği bu kadar önemli olsaydı mesleki etiği olurdu da Yekta’yı diplomasızlığı üzerinden şikâyet ederdi. Sınırımız neresi sorgularını öğrenci işleri patlatmadan önce düşünecekti cino Cünü. Mesleki etik bir yönden de vicdan olgusunu masaya getirir. Zafer’in cesedinin ortaya çıkarılmasında da ön saflarda yer almıştı. O zamanlar neredeydi mesleğin önemi? Yani Neva ve Cüneyt’i aklayabilmek için gösterilen çabanın onda biri Ceylin’e gösterilseydi, Ceylin’in baba acısı sebebiyle yaptığı her şeyi daha çok anlamlandırabilirdik. Yani bunca zaman sonra Cüneyt’in etkisizliğinden sıyrılıp Ceylin’in planlarında ona yardımcı olması etkisizliğinin bedeli oluverdi. Neva’nın ise Ceylin’e yardımcı olması usulsüzlüğünü buharlaştırdı falan galiba. Yani ana konuya katkısı anlamında iki karakterin yaklaşımlarını çok sevdim ama arka planda mesleki etik, vicdan gibi konular ve usulsüzlüklerinin bedelini ödemedikleri aklımda yer etti.

 

 

Cüneyt’i kaşıyanın Ceylin’in direktifleriyle Laçin olması da hoş sayılırdı. Laçin’i hiç böyle açık sözlü bilmezdim. Yekta’ya ve riyasına sokabildiği her lafın içimin yağlarını erittiği bir gerçekti ama hem Laçin’in hem Cüneyt’in bunca zamanın ardından birden etkili olacağının tutması da geç kalınmış bir senarist hamlesi gibime geldi. Bunlar ne işe yarayacak dediğimiz anda sezon finaline yakın ve sezon finalinde Ceylin’in planlarına dâhil ediliverdiler.

 

 

Şu beşli uyumsuz torbacının dağılıp, ardından sahnelerinin bölümlerde buharlaşmasına o kadar sevindim ki anlatamam. Birlikte bela getirmeleri ve beyinsizlikte çağ açıp çağ kapatan hallerine tahammülümü kaybediyordum. Eren’in kızının olmayışı, ergen Parla’nın daha az parlayışları, Çınar’ın Serdar ile kanka kalmaya devam etmesi sebebiyle zekâsının bulunmayışı, Serdar’ın çıkarcı gözlerinin azlığı bile bana çok iyi geldi. Yani Çınar’a da laf söyle, sonra o lafı anlamasını bekle. Ilgaz onu ziyarete geldiğinde Serdar ile ilişkisi sebebiyle başına bunların geldiğini anlatırken, Çınar hala arkadaşlığını falan gözden geçiriyordu. Ilgaz o kadar ilgisiz dinledi ki Çınar’ın tiradını, Çınar azıcık beyin gücünü sahaya süreceğine dair söz verse Ilgaz biraz daha umutla bakardı geleceğe. Umudumuz malum gençlikte ama bu gençliğin Çınar/Parla/Tuğçe olduğunu hiç sanmıyorum.

 

 

 

Gül teyze bence genel olarak yasaklansın. Sezon finaline gelene kadar acısına bir seviyede hak veriyordum. Ancak adaletten çok o da Çınar’ın ve intikamının peşinde gibiydi. Ceylin Çınar hakkında hafifletici nedenleri sıraladığında verdiği tepkiler kızına tekrar güvenmediği anlamına geldi bence. Yani bu ortamda Aylin nasıl oldu da rasyonel bir insan olabildi, hayret dolu gözlerle izledim. Ilgaz ve Ceylin’in arasının bozulmaması gerektiğini düşünen bile bu kadın oldu. Yani işte feraset, işte fazilet, işte cesaret diye Aylin’e yükseldim. Erguvan ailesinde ciddi ciddi Aylin mantıklıydı. Buna da bir miktar güldüm. Yalansız. Kaya ailesinde ise Metin’in suçlu psikolojisiyle arkaya atılmış halleri ve Ceylin’e karşı attığı anlamsız öfkeli bakışlarının gitmesi yerindeydi. Sürekli vicdanını mağdur ettiği taraftan çıkarır halleri kanıma dokunuyordu. Bu ailede zaten en masum olanlardan biri Defne’ydi ve o kız tüm Kaya ailesinin davranması gerektiği hali tembihledi. Gerçekten bunu takdir ettim. Koskoca adamların ders alması gereken kişi küçücük kızdı. Gerçi akıl yaşta değil başta bulunur. Ağabeyleriyle kurduğu iletişimi ise genel olarak beğendim. Defne’nin Ceylin ile kurduğu özel dilin hep aralarında kalmasının da onca olumsuzluk içinde nefes almamızı sağladığını düşündüm.

Benden bu kadar. Umarım yazılarımdan genel anlamıyla keyif almışsınızdır ve umarım sezon finali bölümü özelinde atladığım çok değerli bir konu yoktur. Performans düşüklüğü, yorum eksikliği veya diziyi algılama problemleri söz konusuysa herkesten affımı rica ediyorum çünkü yoruma başlarken biraz sudan çıkmış balığa döndüm. Bölüm hakkındaki görüşleriniz için herkesi yorum altına beklerim. Mutlulukla ve sağlıkla kalınız. İyi tatiller dilerim.

 

*Yargı Sezon Finali 34. Bölümde Çalan Şarkılar: 

Uzunlar- Evdeki Saat

Dinle Beni Bi-Yüzyüzeyken Konuşuruz

Ben Ölürsem-Toygar Işıklı

Sezonu geride bırakırken Yargı Dizi müzikleri bölüm yazılarının altında yer alıyor ama Yargı Dizisinde çalan tüm şarkılar için tıklayın. 

Göz atmanızı öneririz: Yargı Bölüm Yorumları

 

YORUM

 

 

 

Noel Pazarları
AVRUPA – En Güzel Noel Pazarları
sığacık ada masalı
SIĞACIK SEFERİHİSAR – Ada Masalı’nın Çekildiği Yer, Nam-ı Diğer Kırlangıç Adası
Alaçatı Tatil
ALAÇATI – Sanki Ege’de bir Vaha
gezdim gördüm san diego
AMERİKA – San Diego
Mekanlar Tarifler
Sütlü Tatlı
Yılbaşında Yapabileceğiniz 5 Şahane Sütlü Tatlı
LONDRA – Londra’da Öğleden Sonra Çayı
künefe
Bir Değil İki Değil Çok Çeşitli Künefe
Şimdiki Aklım Olsaydı (Si lo Hubiera Sabido)
ŞİMDİKİ AKLIM OLSAYDI (Si lo Hubiera Sabido) – Ne Dilediğine Dikkat Et!
Poldark
POLDARK – Korkunun, Umutsuzluğun ve Sevginin Derinliklerinde
Poldark
POLDARK – Eve Dönüş
liar yalancı
LIAR (Yalancı) – İki Taraf Tek Doğru
bergen
BERGEN – Bir Tek Şarkı Söylerken Utanmadım Ben
romantik komedi filmler
Latte Kıvamında Romantik Komedi Filmleri
Yarına Tek Bilet Elle Çekim
YARINA TEK BİLET – Belki de Karşılaşmalar Tesadüf Değil Kaderdir
BİZ BÖYLEYİZ – Olsaydı Nasıl Olurdu?
Deli Bayramı
DELİ BAYRAMI – Kim Akıllı Kim Deli, Nasıl Ayırt Etmeli?
evlat oyunu
EVLAT – Her Şey Çok Zor
übü hep übü
ÜBÜ HEP ÜBÜ – Übülük Müessesesi Üzerine
yaşamaya dair
YAŞAMAYA DAİR – Yaşamayı Ciddiye Alacaksın
Copy link
Powered by Social Snap