Kaderimin Oyunu 23. Bölümü Total’de 2,56 reyting ile 10. AB’de 1,73 reyting ile 15. ve ABC1’de ise 1,91 reyting ile 12. oldu. Bölüm izlenimleri konuk yazar Bade‘den. Keyifli Okumalar…
Gerek gerçeklerin birer birer gün yüzüne çıkması, sırlar çemberinin gittikçe daralması gerekse de düşük reytingler sebebiyle son birkaç bölümdür dizimizin finale doğru gittiği hissiyatını taşısam da bu konuda net bir açıklama duymamış olduğumuz için ikinci sezon ihtimali de aklımın bir köşesinde duruyordu. Hafta içinde sosyal medyadaki sağlam bir haber kaynağından dizimizin 26.bölümde final yapacağı bilgisi duyuruldu. Kendi adıma bu gelişmeden oldukça memnun olduğumu belirtmeliyim zira konunun tükenmesinden ziyade hikayenin bize vaat edilmiş olanın aksine Asiye-Mahir aşkı yönünde hiç gelişmemesinin, yanlışın ve vefasızlığın adeta yüceltilircesine Asiye – Cemal ikilisinde diretilmesinin beni hayal kırıklığına uğratmasıyla ikinci sezonu seyretmeye devam etme motivasyonunu kendimde bulamayacağımı düşünüyorum.
Nergis’le Uğur’un ansızın ortadan kaybolmalarıyla hastanede hem telaşlı hem gergin dakikalar yaşandı. Asiye’nin kızının kaçmasına sebep olan konunun ne olduğuna ilişkin sorusunu Helin Asiye’nin aleyhinde birkaç cümle kurduğunu söyleyerek geçiştirmesi onları inandırdı mı bilinmez ama Helin’in oğlunun donör olmasına izin verdiği için Asiye’yi tabir-i caizse başının üstünde taşıması gerekirken ona çemkirmesini hastane ortamında, Ahmet ölümle boğuşurken oldukça yersiz buldum. Kendisi “ O çocukları bulun “ diyerek sinir krizi geçiredursun, Asiye-Cemal-Mahir üçlüsü ise üç koldan çocukları arayadursun Nergis ve Uğur hastanenin önünde karşılaştıkları bir kadından annesine telefon etmek için yardım isterlerken hiç şaşırmadığım bir tesadüfle Esat’a yakalanıyorlar. Onu karşılarında görünce şaşıran Nergis geri dönmemek için direnmeye fırsat bulamadan Esat’ın şansı yaver gidiyor ve yine başka bir tesadüfle sokağın başında görünen polis arabası onları kibarca tehdit etmesi için vesile oluyor. Dakikalar içerisinde çocukların mecburen Esat’la birlikte hastaneye dönmeleriyle uzun süredir görmediğimiz Nedret Demirhan şov da start alıyor. Çocukları kapıda karşılayarak ayak direten ve babasına her şeyi anlatacağını söyleyen Nergis’e alışılagelmiş tehdidini savuruyor: “ Gerçekleri anlatırsan siz zararlı çıkarsınız, Asiye’yi ihbar ederim”. Gel de itiraz et, vazgeç… Çocukların sıkıldıkları için gezintiye çıktıkları bahanesi ileri sürülerek Uğur’un ameliyata hazırlanması için ayrı bir odaya alınırken Nergis tüm öğrendiklerini Asiye’yle ve Mahir’le paylaşıyor. İkilinin Helin’in tüm gerçekleri bildiğine şaşırmalarına fırsat kalmadan sahneye çıktı mı kolay kolay inmek bilmeyen Nedret Hanım bu kez odaya damlayarak yine “Kızım daha fazla üzülmesin” bahanesinin arkasına sığınarak Cemal’in Helin’in gerçeği bildiğini asla öğrenmemesi, Ahmet iyileştikten sonra da konaktan ayrılmaları konusunda verdiği talimatla Asiye’nin sessiz kalmasını “Evet” olarak kabul ederek karşılıklı anlaşma sağlamış olmanın gururuyla konuyu kendi adına kapatıyor.
Başarılı geçen ameliyatın ardından Ahmet’in karantinaya alındığı bir haftalık süreçte Mahir’in Asiye’yle ve çocuklarla birlikte yeni evlerinin hazırlıklarını tamamlaması keyifli anlara sahne oldu. Bana göre geç bile kalmış bir girişim bu. Adeta saatli bomba işlevi gören fertlere sahip dört ailenin bir arada yaşamasının getireceği kaos ve çatışma bir yana Asiye’nin kaderinin bir yabancının ellerinde olması, kendisinin ve çocuklarının geleceği için normal şartlar altında muhatap bile olmayacağı insanların tehditlerine boyun eğmek zorunda kalması Demirhan Konağı’nı onun için gün geçtikçe bir zindan haline getirmeye başlamıştı. Yeni eve taşınma konusunda en mutlu olan kişinin Mahir olduğu kanısındayım. Onun tamamen kendi gayretiyle, emeğiyle bir yuva inşa etmesinin yanı sıra Asiye’yle baş başa kalacak olmasının ondan karşılık alması konusunda umudunu korumaya devam ettireceğini, hatta belki de arttıracağını düşünüyorum. Mahir’in bu platonik aşka kendisini bu kadar bağlamasını eleştirmek anlamsız zira Asiye ona asla umut vermediği gibi onu arkadaşı olarak gördüğünü defalarca söylediği halde bu yolu kendisi seçti. Yolun sonunda üzüntü ve hayal kırıklığı da yaşayacak olsa bunun tüm sorumluluğu kendisinde olacak.
Diğer keyifli anlara ise hastaneden taburcu olan Ahmet’in konak ahalisi tarafından alkışlarla, balonlarla karşılanmasıyla tanık olduk. Bu tür hastalıklarda moral çok önemlidir, mevzu bahis küçük bir çocuk ise daha şaşaalı bir karşılamayı bile abartılı ve gereksiz bulmazdım. Ancak bu sıcak karşılama Uğur’la Ahmet’in birbirleriyle kucaklaşmasının Ahmet’in henüz tam olarak iyileşmediği gerekçesiyle Helin tarafından engellenmesiyle yarım kaldı. Uğur’un yerinde başka bir çocuk olsaydı Helin sesini çıkarmazdı diye düşünen kaç kişiyiz? Onun gözünde Asiye neyse çocuklar da o. Onları birer birey olarak değil de “Asiye’nin çocukları” olarak görüyor. Kocası üzerinden başaramadığı ailesini Asiye’den ve çocuklardan uzat tutma girişimini oğlu üzerinden deniyor. Helin’in, oğlunun hayatını kurtaran kişi olan Uğur’a bir teşekkürü bile çok görmesinin ayıbı bir yanda dursun konağa döndükleri andan itibaren Asiye’nin çok kısa süre sonra oradan ayrılacağını bilmesine rağmen sırf onu incitmek için onunla iğneleyici ve nahoş bir üslupla konuşması, sanki Cemal sütten çıkmış ak kaşıkmışçasına Asiye’yi günah keçisi ilan etmesini anlayabilmem ve tolere edebilmem mümkün değil. Cemal, bir ailesi olduğunu Helin’den gizlediyse ve hiçbir zaman onu sevmediyse bu güvensizliğin ve iletişimsizliğin faturası neden Asiye’ye kesiliyor? Nergis’e son zamanlarda artan isyankarlığı ve saygısızlığı nedeniyle fazlasıyla kızsam da ve kendisinin zaman zaman azalarak bitmesini dilesem de Helin’in annesini kıskandığı yönündeki yorumunun altına imzamı atıyorum. Asiye’nin aşık olunan, güvenilen, değer verilen bir kadın olması bu statüye hiçbir zaman erişemeyecek olan Helin için yeterli bir haset sebebi.
Helin’le yaşadığı gerginlikten ötürü annesinin üzüldüğünü gören Uğur’un ondan daha da üzgün ve mutsuz hali Cemal’in gözünden kaçmadı. Oğlunun bu ruh halinin sebebini sorgulayan Cemal Uğur’un artık olağanlaşmış boşboğazlığı sonucunda Helin’in Asiye’yi polise ihbar etmekle tehdit ettiğini öğrenmesiyle vakit kaybetmeden karısıyla yüzleşiyor.
Helin: “ Sen bana ne yaşattığının farkında mısın? “
Cemal: “ Ben bilerek bir şey yapmadım”.
Helin: “ Bırak Allah aşkına. Bir de masum ayaklarına yatma ya. Asiye’yi gördün, aşkın depreşti. Bana ne kadar kötü davrandığının farkında mısın? İyice uzaklaştın benden. O unutamadığın eski aşkın da Asiye’ydi değil mi?”
Cemal: “ Evet oydu. Hiçbir şeyi inkar etmeyeceğim”.
Helin: “ Hiç vicdanın sızlamadı mı senin ya, hiç üzülmedin mi? Nasıl baktın benim yüzüme? “
Cemal: “ Benim çok vicdanım sızladı, çok da üzüldüm. Ben hep üzgündüm biliyor musun Helin? Ben karımla, çocuklarımı terk ettim ya. Nasıl bu kadar saçmaladım, neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum. Ama yaptım, Allah beni kahretsin. Hepimize de çok yazık oldu”.
Helin: “ Evet çok yazık oldu. Ama ben bunları öğrenmeme rağmen sustum Cemal. Çünkü seni kaybetmek istemiyorum, seni çok seviyorum. Seni kaybetmek istemiyorum Cemal, bunu neden anlamıyorsun? “
Cemal: “ Tamam lütfen sakin ol. Asiye’yi polise ihbar etmeyeceksin, tamam mı?”
Helin: “ Senin derdin o tabii. Ya kadın sevgilisini öldürmüş, sana ne? Niye bu kadını koruyorsun hala? “
Cemal: “ Çünkü korumak zorundayım, o benim çocuklarımın annesi. Ben Nergis’le Uğur annesiz kalsın istemiyorum, tamam mı? Helin lütfen, böyle bir şey yapmayacaksın. Asiye’yi polise ihbar etmeyeceksin, tamam mı?”
Helin: “Ben böyle bir şey yapmayacağım, Asiye’yi ihbar etmeyeceğim. Sen de benden boşanıp Asiye’yle mutlu mesut yaşayacaksın öyle mi? “
Cemal: “ Ne alakası var ya? Ben senden ayrılıp Asiye’yle bir hayat kurmayacağım ki. Senden boşanmak istiyorum çünkü biz mutsuzuz, biz anlaşamıyoruz Helin”.
Helin: “ Asla böyle bir şeye izin vermeyeceğim. Boşanma davası açtığın gün karakola gidip Asiye’yi ihbar ederim”.
Helin’in hesap sormasına karşılık Cemal’in duyduğu pişmanlığı ve vicdan azabını ifade ederek başlayan yüzleşme Cemal’in sakinliğini koruduğu halde Helin’in gittikçe artan çirkefliğiyle gergin bir hal aldı. Asiye’yi yalanlar söylediği ve mutluluğunu bozduğu için, kocasını da gerçekleri sakladığı için suçlayan Helin’den öncelikle kendisinin dürüst olmasını beklerdim ki hesap sormakta haklı olabilsin. Gerçekleri öğrendiği halde sustuğunu söylemekle gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Dediği gibi olmuş olsa, sadece susup köşesine çekilmiş olsa mağduriyetinden ve hayal kırıklığından ötürü kendisiyle empati yapabilecekken şimdi anlamsız öfkesini, kontrol edemediği hırsını, bencilliğini eleştirmek durumunda kalıyoruz. Helin yıllarca “mış” gibi yaparak kendisini kandırmış sadece. Kocası onu seviyor-muş, mutlular-mış, huzurlular-mış… Cemal’in ise bir süredir her şeyi göze alarak gemileri yakma imajına zıt bir şekilde Asiye’yi çocuklarının annesi olduğu için koruduğunu belirtmesinin, ona hala aşık olduğunu dillendirmemesinin Helin’i daha da fazla öfkelendirmemek amacı güttüğünü düşünüyorum. Ancak bu, nafile bir çaba oldu zira Helin körle yatan şaşı kalkar misali annesinin izinden giderek boşanma celbini aldığı gün Asiye’yi ihbar edeceği yönündeki tehdidiyle Cemal’e seçim hakkı tanımıyor bile. Helin, kocasını zorla elinde tutarak zafer kazandığını mı düşünüyor bilinmez. Bana göre asalet ve gurur bir kadının altın bileziğidir. İhanete uğrayınca intikam almak, seni istemeyen ve ayrılmak isteyen sevgilinin/eşin peşini bırakmamak gibi eylemlerin çok destekçisi değilimdir. Bu bağlamda Helin’in kocasını kendisine mecbur bırakması benim nazarımda bir başarı veya üstünlük değil, gurursuzluktur ve zavallılıktır.
Yeni ev arayışına ara verdiği için babasına sitem eden düşüncesiz Nergis’e Ahmet ölümcül bir hastalıkla mücadele ederken böyle bir eylemin fazlasıyla abesle iştigal olacağını hatırlatmak isterim. Bu kızın bencilliği de babasına çekmiş… Nergis’in Ahmet’in şu anda babasına çok ihtiyacı olduğu gerçeğini göz ardı ederek yeni bir ev bulduğu için duyduğu sevinç Cemal’in boşanmaktan vazgeçtiğini söylemesiyle yerini bir anda hayal kırıklığına ve öfkeye bırakarak dudaklarından muhtelif zamanlarda duymuş olduğumuz sözler dökülüyor: “Senden nefret ediyorum”. Linç yemeyeceksem içimden “ Bu kadar aşırı babacı olursan sonucu böyle hüsran olur” diye geçirdiğim doğrudur. Nergis’in tepkilerini, eylemlerini ve söylemlerini, duygu değişimlerini artık ergen tripleri sınırları dahilinde değerlendiremiyorum, üzgünüm. Ona göre annesiyle babası birbirlerinden başka kimseyi sevemezler, sevmemeliler. Aralarında ne yaşanmış olursa olsun yeniden bir araya gelmeliler. Sadece kendi doğruları geçerli, başkalarının ne düşündüğü veya hissettiği önemli değil. Helin annesiyle uğraşıyor diye söyleniyor, haklı da ama kendisi de Helin’e fena halde takıntılı. Cemal boşanmaktan vazgeçtiği söyleyince sorduğu tek soru onun Helin’i sevip sevmediği oluyor. Halbuki mantığının sesini dinlemeyi biraz olsun başarabilse Ahmet’in mutluluğu, kendi ailesinin kuracağı yeni düzenin bozulmaması gibi pekala ayrılmamak için muhtelif sebepler olabileceğini akıl edebilir. Cemal’in ise kanımca Asiye’nin ve çocuklarının daha fazla üzülmemesi adına tepki almak pahasına boşanmaktan vazgeçmesinin esas sebebini saklaması şık bir hareketti.
Artık sık görmeye başladığımız Zuhal’in evi bu hafta önemli gelişmelere gebe oldu. Zuhal – Meral arkadaşlığı gün geçtikçe ilerlerken Zahide’nin evliliği hakkında çıkan haberlere ambargo koyması amacıyla ansızın ziyaret ettiği Zuhal evde Meral’in olması sebebiyle adeta hop oturup hop kalktı. Çat kapı kadının evine gelip bir de onu kibarca başından savdığı için sitem eden Zahide yüzsüzlüğüne şaşırdık mı? Elbette ki hayır. Şaşırmadığım bir diğer konu ise Zahide’nin Meral’den daha büyük balık yakalaması oldu. Zahide’nin kendisini görmemesi adına saklandığı tuvalette panikten lavabonun kenarında bulunan kutuyu düşüren Meral’in yere dağılan ürünleri toplarken lavabonun altına düşen ultrason kağıdını gözden kaçırmasıyla evden ayrılmadan makyajını tazelemek isteyen Zahide’nin fırçasını yere düşürmesi sonucu Meral’in göremediğini görüyor ve zevkle patlatacağı bomba ayağına geliyor. O esnada duş kabinde gizlenmekte olan Meral de haliyle Meral’in hamileliğinden haberdar oluyor. En son Babalar Duyar misali bu hamileliği öğrenmesi gereken ilk kişi olan Mahir en son öğrenecek bu gidişle. Zuhal’in ise ortak kullanım alanı olan bir bölgede özel eşyasını bırakma ihtiyatsızlığına ise diyecek söz bulamıyorum.
Hamile kalmasıyla birlikte Zuhal’in hikayesini seyretmeye başladığımızdan beri kendisi hakkındaki düşüncelerim ve hislerim olumlu yönde değişmeye başladı. Zuhal, ilk başlarda bize yansıtılanın aksine duygusal, düşünceli, yardımsever bir kadın imajı çiziyor şu anda. Ayrıca kimsesiz çocuklar yararına yapmış olduğu bilekliklerle becerikli ve toplamsal sorunlara duyarlı olduğunu da görüyoruz. Meral’le birbirlerine taktıkları, tutulan dilekleri gerçekleştiren mucize bilekliklerin her ikisini de sevdiklerine kavuşturacağı aşikar.
Mahir ve ailesinin konaktaki son gecesi olması şerefine düzenlenen ve Harun Bey’in hiçbir şeyden haberi olmaması nedeniyle görünürde barış içerisinde yenen veda yemeği Zahide’nin sırf Mahir’in içine kurt düşürmek amacıyla Zuhal’in hamile olduğu bombasını patlatmasıyla şaşkınlık içerisinde devam edip ailenin diğer üyelerinin sofradan ayrılmalarının ardından küstahlıkları ayyuka çıkan Helin’e karşı Nergis’in altta kalmamasıyla gerginlik içerisinde sona eriyor. Asiye neredeyse gözünün üstünde kaşı var diye Helin tarafından suçlanıyor. Bunun bir kadın için oldukça gurur kırıcı ve aşağılayıcı olduğu düşünülürse Asiye’yi öncelikle asil duruşundan taviz vermediği için sonra da sabrı için takdir etmek isterim.
Cemal: “Asiye’m.. Konuşabilir miyiz?”
Asiye: “Neden böyle yapıyorsun Cemal? Neden kızımı umutlandırıyorsun, sonra hayallerini yıkıyorsun? Yetmedi mi üzdüğün? “
Cemal: “Ben ne yapıyorsam sizin için yapıyorum. Bana neden, nasıl diye sorma. Ama şunu bil, ben sizi çok seviyorum ve çocuklarımı da bırakmayacağım. Asla. Ama şu an benim burada kalmam, sizin de gitmeniz en doğrusu”.
Asiye: “Seviyorsun değil mi Helin’i? O yüzden boşanmak istemiyorsun”.
Cemal: “Hayır be hayır. Ben senin için ölüp bitiyorum. Bir kez olsun inan bana”.
Asiye: “Anlamıyorum ki Cemal. Bir öyle diyorsun, bir böyle diyorsun”.
Asiye – Cemal ilişkisini ne seninle ne sensiz olarak adlandırmayı gerekli görüyorum. Yan yana geldiklerinde çatışmaktan, didişmekten geri duramıyorlar, birbirlerinden ayrı kaldıklarında veya ayrılmaları gerektiğinde de gözler buğulanıyor, yıllardır kalplere gömülmüş olan duygular açığa çıkıyor. Tıpkı son gece mutfakta yaşadıkları duygusal yüzleşme gibi… Asiye’nin gözleri o kadar çok şey ifade etti ki… Cemal’e Helin’i sevip sevmediğini sorarken bir yandan sanki evet cevabı almışçasına duyduğu hayal kırıklığı diğer yandan ise duyacağı olumlu cevaba karşılık yaşadığı korku, Cemal kendisini sevdiğini söyleyince belli etmemeye çalıştığı bir mutluluk… O an Cemal’e kocaman sarılmak istiyor ama kendisini tutuyor hissiyatı taşıdığımı belirtmeliyim. Cemal tutarsızlığın el kitabını sayfalarca yazmış olduğu için Asiye’nin de ona güvenme ve inanma konusunda kararsızlık yaşaması gayet olağan.
İçine kurtlar sürüsü düşen Mahir sabah olmasını bile bekleyemeden çok merak ettiği sorusunun cevabını alabilmek adına Zuhal’in kapısına dayandı. Zuhal, Mahir’e o kadar aşık ki onu gördüğünde kalbinin titrediği çok belli oluyor, yelkenleri suya indiriveriyor. Bu duygusallıkla Mahir’i gerçeği söylememe kararını bozmasına ramak kalmıştı ki Mahir’in kendi kanından olan bir bebeği olmasının yaratacağı kaosa hazırlıklı olmadığını belirtmesiyle Zuhal hayal kırıklığı ve acı içerisinde kıvranarak bebeğinin babasının Mahir olmadığını söyledi. Bir yanım Mahir’in baba olma hakkını elinden aldığı için Zuhal’e kızgın, bir yanım ise bebek yüzünden Mahir’i kendisine mecbur bırakmayı istemediği için ona üzülüyor ve de onu anlamaya çalışıyor. Zuhal, içinde bulunduğu bu ikilemden ve sevdiği adama yalan söylemek zorunda kalmasından ötürü acılar içerisinde kıvranadursun Mahir ise yeni bir hayata başlıyorken bir bebeğin sorumluluğunu alacak olmasının doğuracağı stresi ve telaşı yönetip yönetememe endişesiyle “ İyi ki babası ben değilim” diyerek o da Zuhal’e karşı yalan söylemiş olsa da aslında baba olmayı ne kadar istediğini ve Zuhal’in olumsuz yanıtıyla nasıl da hayal kırıklığına uğradığını Asiye’ye olan itirafında duyuyoruz. Mahir’e gerçeği söyleyecek kişinin Meral olacağını düşünüyorum.
Meral’in mucize bilekliğini teşhir ederek sosyal medyada paylaştığı fotoğrafın akabinde Raci’nin şirkette aynı bilekliği Zuhal’de görmesiyle Meral’in onunla görüştüğünden emin bir şekilde arkadaşını sıkıştırıyor ve Zuhal “Bari siz mutlu olun” diyerek Meral’in onun evinde kaldığını itiraf ediyor. Sevdiği kadın tarafından terk edildikten sonra adeta tüm yaşam enerjisini kaybetmiş olan Raci içi içine sığmayarak vakit kaybetmeden soluğu onun yanında alıyor. İlk başlarda onaylamadığım bu ilişkinin hangi arada destekçisi olduğumu anlamadığım bir seyirci olarak yasak aşkın kahramanlarının kavuşmasından mutlu olduğumu itiraf etmek isterim. Özlemiyle yanıp tutuştuğu Raci’yi karşısında görür görmez ondan uzak durma kararını bozacağını hissettiren Meral Raci’nin ayrılıklarının gerçek sebebini öğrenmek konusundaki ısrarına karşı koyamayarak Zahide’nin tehdidi temelinde Asiye-Cemal geçmişi, cinayet, kaçak yaşama zorunluluğu gibi gerçekleri birer birer anlatıyor. Duydukları karşısında şoka uğrayan, aynı zamanda da öfkelenen Raci sevdiği kadınla kavuşmasının tadını bile çıkaramadan, onunla hasret gideremeden öğrendiklerini sindirebilmek için biraz zaman isteyerek oradan ayrılıyor.
Nihayet gerçekleşen taşınmadan Mahir’in ve Uğur’un keyifli olduğu görülürken aynı şeyi Asiye-Nergis ikilisi için pek mümkün değil. Özellikle Asiye’nin arabada giderlerken kolayca tahmin edebileceğimiz nedenden ötürü oldukça hüzünlü görünmesi gözlerden kaçmadı. Kahramanlarımızın yeni bir eve taşınma amacı kaostan ve kavgadan uzak, huzurlu bir hayat sürdürmek olsa da bunun çok da mümkün olamayacağını eve yerleşmelerinin 24 saati bile dolmadan anlayabiliyoruz zira şirkette Cemal ile Asiye’yle yaşadıkları konusunda ona hesap sormak isteyen Raci’nin karşı karşıya geldiği yüzleşmede Cemal’in Halil’in esas ölüm sebebini öğrenmesiyle birlikte Helin’in Asiye’ye iftira attığını anlayıp bunun hesabını sormak için bugüne kadar kendisinden görmediğimiz bir hiddetle şirketten fırlamasıyla dakikalar sonra tanık olacağımız felaketin de fitili ateşlenmiş oluyor. Öfkeden adeta kendisini kaybeden Cemal yolda Helin’i arayarak öğrendiği gerçeği onunla paylaşıyor ve ona hesap sormak için konağa gelmek üzere olduğunu, bir yere ayrılmamasını haykırıyor. Nereden bilsin karısının şeytanlıklarını daha da ileri boyuta taşıyacağını? Cemal’de ne mantık kaldı, ne düşünebilme yetisi…
Kocasının gerçeği öğrenmiş olmasından gayet mutlu görünen Helin kendisini daha da mutlu edecek bir girişimde bulunuyor ve “Kısasa kısas” mantalitesiyle konağın en saf, en pamuk kalpli üyesi olan Emine anneden hediye göndermek bahanesiyle Asiye’nin evinin adresini istiyor. Ah Emine anne ah, bu kadar iyi olmak zorunda mısın… Mahir’in evin eksiklerini tamamlamak için çocuklarla birlikte alışverişe çıkmasıyla evde yalnız kalan Asiye dakikalar sonra kapısında Helin’i görünce büyük şaşkınlık yaşıyor. İki kadının sakin başlayan yüzleşmesi Helin’in sanki Asiye’nin Halil’i bıçakladığı gibi onun da Asiye’yi öldürecekmişçesine onun boğazına bıçak dayayacak kadar psikopatlaşmasıyla son derece gergin bir hal alıyor. Helin gibi bir karakterin son birkaç bölümdür geldiği noktayı hayretler içerisinde seyretmekteyim. Sırf Cemal’in Helin’den ayrılmasını haklı bir sebebe dayandırmak, seyircinin Helin’den soğumasını sağlamak, Asiye-Cemal ikilisinin kavuşmasını geciktirmek için karakteri bir şeytana dönüştürmenin bence gereği yoktu. Helin, sevgi kelebeği olarak ortalıkta dolaşırken de Cemal onu sevmiyordu, onunla mutsuzdu. Birileri kötüye evirilmeden de hikaye devam edebilir. Senaristlerimiz Mahir’i bozmadıkları, temiz bıraktıkları için sanırım şükretmeliyim.
Kabil olsa tüm camı, çerçeveyi indirecek bir öfkeyle konağa gelen Cemal Helin’in Asiye’nin evine gitmek üzere çıktığını öğrenince daha da deliye dönüyor ve Nedret Hanım’a “Sizi tanıdığım güne lanet olsun” belaları eşliğinde yine aynı hışımla bu kez soluğu Asiye’nin evinde alıyor. Sevdiği kadını çok kısa süre içerisinde ulaşması ihtimal dahilinde olan polisten kurtarmak adına kapıyı yumruklayadursun birkaç saniye sonra sirenler eşliğinde polis arabası evin kapısının önünde duruyor. İşte tam bu andan itibaren bir aile dramına tanıklık ediyoruz. Cemal, ailesi için hiç tereddütsüz kendisini feda ediyor ve her şeyi başlatan o cümle dökülüyor dudaklarından: “ Katil benim. Halil Ekber’i ben öldürdüm”. Yaptığı plan ters tepen Helin buz kesiyor, Asiye şoka uğruyor, kahroluyor. O esnada Mahir’le birlikte eve dönen çocuklar da benzer bir şaşkınlık içerisindeler. Asiye Cemal’i bu fedakarlıktan vazgeçirmeye, çocuklar ise babalarına sıkı sıkı sarılarak onu bırakmamaya çalışsalar da nafile… Polisler eşliğinde adım adım uzaklaşırken onlarla vedalaşırken söyledikleri daha da can yakıyor, yaralıyor.
“Asiye’m, ben dönene kadar çocuklarımıza iyi bak”.
“Mahir, çocuklarım sana emanet.”
Öncelikle Cemal’in bu eylemiyle kendi adıma ters köşe olduğumu belirtmeliyim. Onun Asiye’ye ve çocuklarına olan sevgisinden asla şüphem yoktu ama bu kadar büyük bir fedakarlık yapacağını tahmin etmezdim. Etkilenmemek elde değil. Ancak beni bundan daha çok etkileyen olay, Uğur’un “Babacığım” diye Cemal’e sıkıca sarılması oldu. Bunu o anki duygusallığına vermiyorum, Uğur Cemal’i gerçekten babası olarak benimsedi.
Cemal’in tutuklanmasına gelecek olursak… O tarihte nerede olduğunun kolayca ispatlanabileceği aşikar ama Cemal’in kendisinin azat edilmesini sağlayacak olan bu araştırmaya onay vereceğini sanmıyorum. Helin’in ise kocasını kaybetmekle karşı karşıya kaldığı gerçeğiyle yüzleştikten sonra pes edeceğini düşünüyordum ancak fragmana bakacak olursa durmak bilmeyecek görünüyor.
Göz atmanızı öneririz: Kaderimin Oyunu Bölüm Yorumları