Kaderimin Oyunu 9. Bölüm reytinglerinde benzer sonuçlar ile Total’de 4,45 reyting ile 8, AB’de 3,78 reyting ile 5. ve ABC’de 3,73 reyting ile 11. oldu. Bölüm izlenimleri konuk yazarım Bade‘den. Keyifli Okumalar…
Yazılarımı yakından takip edenler iyi bilirler ki Mahir’e olan sempatim ve sevgim her bölümde katlanarak artmaktadır. ”Gözlerinden yıldızlar çıkmak” deyiminin isim babası esasen kendi gözlerinden fışkıran yıldız sayısının her gün arttığının ve arttıkça da daha da tatlılaştığının farkında mı bilmem ama müsaadenizle bölümü “Mahir’e düşmeyelim de taş mı olalım?” şeklindeki tek cümleyle özetlemek isterim. Öte yandan ilk kez Cemal’in Asiye’nin peşinde dolanmadığı bir bölüm seyrettik. Gözlerim yaşardıJ
Geçen bölümü Nergis’in Cemal’in başucunda söylediklerine Nedret’in şahit olmasıyla noktalamıştık. Nergis’in Nedret’i karşısında görünce şaşırması ve ürkmesi yersizdi zira yakalanma ihtimalini göz ardı etmesi tolere edilemez bir düşüncesizlikti. Nergis’in kalbi mantığının önüne geçtiği sürece daha da açık vermeye devam edecektir.
Nergis, Nedret’in hiçbir şey duymamış olduğunu farz ederek Cemal’i merak etmiş olduğu için ziyaret ettiğini söyleyerek tıpkı geçen hafta Asiye-Cemal-Helin arasında yaşanan kriz gibi durumu kurtarmaya çalıştı. Ancak Nedret duymaması gereken her şeyi duymanın verdiği şaşkınlıkla olduğu yerde adeta donarken senaristlerimiz esas şoku bizim için hazırlamışlar. Helin’in intihar girişiminden sonra hastanede Cemal-Nedret arasında çıkan tartışmada Cemal’in evli ve iki çocuğunun olduğu itirafıyla en az Nedret kadar şok olduğumu belirtmeliyim. Cemal’in bu gerçeği karısından saklayıp kayınvalidesine söylemiş olmasına mı yoksa Cemal-Helin arasındaki bariz statü ve kültür farkı bile yeterli bir veto sebebi olmasına rağmen Nedret’in Cemal’in bir ailesinin olması gerçeğini de görmezden gelerek onu damat olarak kabullenmesine mi daha çok şaşırsam bilemedim. Cemal’in bu itirafının arka planında “Geçmişle olan bağımı kopartamayacağım gerçeğini dile getirirsem azat edilirim” düşüncesinin yattığını düşünüyorum. Fakat tam aksine Nedret kendisinden beklenmeyecek bir ruh hali içerisinde “Kızımı bırakma. Onu terk edip gidersen o ölür” şeklindeki yalvarmalarıyla onun gidişine engel olmuş. Nedret’in bugüne kadar duygularıyla değil mantığıyla hareket eden, insani duygular taşıdığından bile şüphe ettiren, varsa da bunları saklayabilen, ruhsuz ve kızından ziyade oğluna düşkün bir imaj çizmesinden ötürü Cemal’in gidişine engel olurken takındığı çaresizce tutumunun da beni ayrıca şaşırttığını belirtmeliyim zira böyle bir karakterdeki Nedret’ten beklenen hareket, Cemal’e yol gösterip Helin’in de bir daha onu görmemesini sağlamak olurdu. Üstelik de unutturabilmek için yurtdışına göndermek , ruhunu ve kalbini iyileştirebilmek için psikolojik yardım aldırmak gibi muhtelif çözüm alternatifleri için yeterli maddi güçlere de sahipken. Helin’in aşık olduğu adam tarafından terk edilen ne ilk ne de son kadın olmamasına rağmen öleyazacak duruma gelmesinin ve tam da bu nedenle Nedret’in Cemal statüsündeki birini ailesine dahil ve büyük servete ortak ederek karakterinden ve kurallarından ödün vermiş olmasının altının doldurulmasını umut ediyorum.
Cemal’in uyandığında yanı başında Nergis’i ve kapıda hüzünlü ama onun hayata döndüğüne memnun olduğunu belli eden gözlerle kendisine bakan Asiye’yi görmesinin onu umutlandırmaya yettiği aşikar. Nergis ve Asiye ise Nedret Hanım’ın hiçbir şey duymamış olduğuna inanarak rol yapmaya devam ededursunlar eve dönüş yolunda hanım efendinin kibirli bakışlarına ve iğneleyici yorumlarına maruz kalarak çoktan yakın markaja alınmış olduklarını fark ettiler mi bilinmez ama Nedret Hanım büyük sırrı bilen biri olarak bundan böyle olaylarda daha etkin rol oynayacağını bizlere hissettirdi.
Nedret: “Gerçekten aklım almıyor, anlamıyorum. Neden o çocuklar Mahir’e baba diyorlar? Neden bu oyunu oynuyorlar?”
Cemal: “Çünkü Uğur Mahir’i babası sanıyor. Asiye oğluma benden hiç bahsetmemiş. Haklı da hatta yerden göğe kadar haklı. Hani ben onları terk ettim ya, hani sizin kızınız hayatta kalabilsin diye ben kendi hayatımdan vazgeçtim ya”…
Nedret: “Bu böyle olmaz. Aynı çatı altında kalamazsınız. Mahir’le konuşacağım alıp götürsün onları buradan”.
Cemal: “Öyle bir şey olmayacak. Çocuklarım hiçbir yere gitmiyorlar. Burada, benim gözümün önünde kalacaklar. Ben onları bir daha kaybedemem”.
Nedret: “Olmaz Cemal, yapma. Bu çok yanlış. Helin bir gün öğrenecek ve mahvolacak benim yavrum”.
Cemal: “O zaman siz de çenenizi sıkı tutacaksınız. Kimse bunu bilmeyecek”.
Nedret: “Siz de o kadınla kızımın gözü önünde yasak aşk yaşayacaksınız ha, bu mu niyetin?”
Cemal: “Ne münasebet ya. Eğer ben Asiye’yle aşk yaşayacaksam o yasak olmaz, sizin gözünüzün önünde hiç olmaz, merak etmeyin. Bir daha da böyle saçmalamayın”.
Asiye ve Nergis kadar şanslı olamayıp konağa döner dönmez dinlenmeye bile fırsat bulamadan Nedret’in gazabıyla karşı karşıya kalan Cemal’in yüzsüzlük ve şerefsizlik sıfatlarının yanına bir de küstahlık eklenmiş oldu. Nedret’e verdiği her cevap “Sizden korkmuyorum, sizi umursamıyorum” mealini taşırken mutlu olmadığı yeni hayatının mimarı olarak onu suçlamayı da ihmal etmedi. Neymiş, Helin hayatta kalabilsin diye kendini feda etmişmiş. Lohusa karını, küçük kızını ve yeni doğmuş bebeğini korkakça terk eden sen, evliyken başka bir kadınla görüşmekle kalmayıp onu hamile bırakan sen, sonra fikir değiştirip sana ihtiyacı olan bir kadını daha ve bu kez doğmamış bebeğini terk etmeye niyetlenen sen ama gelin görün ki beyimiz mağdur. Bir kapana kısılmış, istemediği bir hayat yaşamaya zorlanmış edasıyla atar gider yapıyor. Hafızamız da zayıflıyor galiba; dünyalar güzeli evladını, işini ve servetini Demirhan ailesine borçlu olduğunu unutmuş. Nankörlük desen var, hadsizlik zaten hep var. Nereden tutsak elimizde kalıyorsun Cemal, şu durumda ne seninle empati yapabiliyorum ne de savunulacak bir yönünü bulabiliyorum.
Nergis’in hastanedeki duygusallığını anlayışla karşılayabilmiştim. Canım babam kolyesini yeniden takmasını da anlayabilirim ancak Cemal’in bakımını üstlenmek istemesi, Helin’in yokluğunu fırsat bilerek ona oturup kalkarken destek olması gibi Cemal’in artmaması gereken umudunu arttırmaktan başka kimseye bir fayda sağlamayacak olan girişimlerini yersiz bulduğumu belirtmeliyim. Cemal’in başına gelenlerden kendisini sorumlu tuttuğu için kendini affettirme çabası mı, bir genç kız olarak babasına ilk kez hizmet ediyor olmasının mutluluğunu yaşamak mı, yeniden aile olacaklarına dair ütopik bir düşünceye kapılmak mı, sebep ne olursa olsun duygularının mantığının önüne geçmesine izin vermemeli zira Cemal’le olan yakınlığının gerek konaktakilere karşı açık verme riski gerekse de Cemal’in yeni hayatından kopamayacağı gerçeğinden mütevellit yeniden aile olmalarının ihtimal dahilinde olmaması nedeniyle faydanın aksine zarar getireceği aşikar. Asiye de Nergis’ten farksız. Sırf Cemal istedi diye onun yanında oturmalar, koltuktan kalkmasına yardım etmek için kolundan tuttuğunda bizi Cemal’in “Sonsuza kadar bu şekilde kalabilirim” söylemi eşliğinde hınzır sırıtmalarına maruz bırakmalar… Çocuklarının babası diye her defasında müsamaha göstermek zorunda değilsin Asiye. Herkes anne, baba olabilir. Önemli olan; çocuğunu ne kadar sevdiğin, onu nasıl büyüttüğün ve yetiştirdiğin, onun için ne kadar fedakarlık yaptığındır.
Hastane – hesaplaşma – bakım mevzularını değerlendirdiğimize ve haftalık Cemal eleştirimizi de tamamladığımıza göre olaysız bir günün geçmediği konağımızda bakalım bu hafta neler yaşanmış?
Yine yeni yeniden Zahide şov … Platonik aşığımız Alican İlayda’ya hediye almış, İlayda da teşekkür etmek için Alican’a sarılmış ve onu yanağından öpmüş. Her iki gencin arasında yaşanabilecek bir eylem. Son derece doğal, son derece masum. Ancak gel de bunu Zahide’ye anlat. Sarılmalarına şahit olan Zahide kontrol edemediği öfkesiyle ve kibriyle konakta deprem etkisi yaratmakla kalmadı, önce gazabından Gülsüm nasibini aldı, sonrasında ise İlayda-Alican arasındaki denksizlikten, müştemilat ahalisini alt sınıf olarak görmesinden dem vurarak aşağılayıcı üslubuyla Alican’ı herkesin önünde rencide etti. Biri şu kadını sustursun diye ekranın içerisine fırlayıp sadece onu dinlemekle yetinen aile üyelerini sarsmak istedim. Neyse ki Mahir biraz gecikmeli de olsa hadsiz Zahide’nin sesini kesebildi kesmesine de herkesin önünde aşağılanmakla yeterince utanan ve üzülen Alican, İlayda’nın “O benim kardeşim, aramızda bir şey olamaz” söyleminden sonra resmen dibe vurmuş oldu. Ah Alican’cığım ne bekliyordun ki? Partiden partiye koşan, bir giydiğini bir daha giymeyen havalı İlayda sana mı bakacaktı? Yanlış sularda yüzdün, olmayacak duaya amin dedin be çocuğum. Alican’ın sadece derslerine odaklanmak gerekçesiyle İzmit’teki teyzesinin yanına gitmek için konaktan ayrılmasına üzüldüm. Kendisinin senaryodaki rolünün bitirilmesine de gerek var mıydı, tartışılır. Öte yandan İlayda-Necmi sevgili olurlar diyen ve kültür ile statüyü bu kadar önemseyen Zahide’nin bu ilişkiyi öğrendiğinde yüzünün alacağı şekli merak eden kaç kişiyiz?
Mahir’in Raci’ye gerçekleri ötmesinden ötürü Necmi’nin odasına baskın yapıp üzerine yürümesini ve bir daha ağzını açmaması konusundaki uyarısını sevdim. Mahir sempatik, mülayim ve nahif bir adam. Sahip çıkıyor, koruyor, kolluyor. Ama sevdiklerine zarar getirecek bir konu söz konusu olduğunda dişlerini göstermekten de sert kullanmaktan da çekinmiyor. İki zıt yönü de karakterinde barındırmasını ayrıca seviyorum.
Zahide’nin son derece yerinde tespitiyle yol geçen hanına dönen konakta bir Meral eksikti, hoş geldi. Kuaförünü kapattığına ve buraya iş görüşmesi için geldiğine bakılırsa kalıcı da olacak gibi. Asiye-Cemal geçmişini bilen biri daha… Her ne kadar Meral ağzından bir kaçırmayacak kadar akıllı ve kendini bilen bir kadın olsa yine de azami dikkat şart. Nitekim Zahide akşam yemeğinde Amasya’yla ilgili sorular sorarak Asiye-Cemal-Meral üçlüsünü terletmeyi başardı. Raci’nin ise Meral’e asılacağına adım gibi emindim. Adam senelerdir her sabah hilkat garibesi karısının suratını görerek güne başlamaktan o kadar sıkılmıştır ki genç, güzel, havalı bir kadın görünce ben cennete mi düştüm demiştirJ Bin tane gönlüm olsa, bir tane bile verilmeyecek bir adamdır benim için kendisi ama Zahide’nin kıskançlıklarını seyretmek eğlenceli olacak. Demirhan konağı, Adnan Ziyagil konağından hallice oldu, hayırlı olsunJ
Meral’in Cemal’e yardım etmek isteyen Nergis’e “Bu adama su bile vermeyin. Sizi terk edip giden adama yardım mı edeceksiniz?” diyerek onu durdurmasını bildi. Cemal’in uzattığı elini sıkmaması ise “Helal be, adamsın Meral ” dedirtti. Arkadaşından biraz feyz al Asiye’ciğim. Meral’in Cemal’e olan nefretiyle Mahir’e olan beğenisinin Asiye’ye yaramasını umut ediyorum. Meral, Mahir’e yakınlık göstermesi gerektiği konusunda Asiye’yi yavaş yavaş işlesin, amin.
Geçen bölüm yazımda dile getirmiş olduğum Raci’nin kendisini çok akıllı zannettiği ama düşmanının zekasını hafife aldığına dair yorumumu haklı çıkarırcasına Raci Mahir’i şirketten aforoz ettirmek için kurduğu planla kendisine akıl fikir dilettirdi. Zeka kokan(!) planı tekrar hatırlayalım: Raci ihalenin başlamasına birkaç dakika kala Demirhan Holding’in vereceği teklif tutarını içeren zarfı Esat aracılığıyla rakip firmanın yetkililerine ulaştırarak Mahir tarafından gönderildiğini söyletiyor. Cemal, tüm bu eylemlere şahit olarak ve surat ifadesinden işkillendiğini belli ederek bu oyunu bozacağının sinyallerini veredursun plan işe yarıyor ve rakip firma cüzi bir farkla ihaleyi kazanan taraf oluyor. İhale çıkışında rakip firmanın yetkilisinin Harun beye teklif zarfını gönderen kişinin Mahir olduğunu söylemesiyle de kaybeden taraf olduklarına inanamadığı için zaten fazlasıyla şaşkın olan Mahir böylelikle ihanet eden damgası da yemiş oluyor.
Harun’un büyük oğlunun her türlü kaypaklığı ve sahtekarlığı yapabileceği gerçeğini göz ardı ederek onun da gazıyla Mahir’in üstüne gitmesi haksızcaydı. Mahir, Demirhan olduğunu öğrenir öğrenmez koca bir serveti elinin tersiyle iterek ülkesini terk edip sade bir hayat sürmüş, alçak gönüllü, tok gözlü bir adam. Asiye ve çocuklar olmasa şu an sahip olduğu servete dokunmak istemeyecekti bile. Dolayısıyla bu şekilde suçlanmasının oldukça gurur kırıcı olduğu yadsınamaz. Mahir “Ben yapmadım” dedikçe, Raci ve Harun vurmaya devam ettiler. Gerçekleri bildiği halde bu tartışmayı seyirci olarak seyretmekle yetinen Cemal’i belki de ilk kez “Hadi konuş” diyerek sarsmak istedim. Mahir kırmızı çizgimizdir, denize düşünce yılana sarılırız ne yapalım…
Kendisine inanılmayan Mahir her zamanki dürüstlüğüyle ve kararlılığıyla bu şartlar altında konakta kalamayacağını söyleyerek ve Asiye’ye hemen toparlanmalarını salık vererek ayaklandığında Cemal’den nihayet beklenen hamle geldi ve her şeyin Raci’nin oyunu olduğunu itiraf etti. Kırk yılda bir işe yaradın Cemal… Asiye’yi bir daha göremeyeceğini öğrendiği anda gerçeği itiraf etmesi sizce de çok manidar değil miydi? Kendisi haksızlığa gelemediği için Raci’yi ele verdiğini söylese de buna inanıp inanmamakta tereddüt ettim. Cemal, bugüne kadar takındığı tutumlarla ve gerçekleştirdiği eylemlerle benim gözümde inandırıcılığını o kadar yitirdi ki bazen samimi olup olmadığını anlamakta güçlük çekiyorum. Neyse, Mahir’imiz aklandı ya, gerisi çok da önemli değil. Harun Bey’in ise Nedret’in “Oğluna değil de damadına mı inanıyorsun” ısrarlarını kaale almaksızın Raci’yi şirketten de konaktan da kovması içimize su serptirdi. Nedret’in “O giderse ben de giderim” resti onu durdurmuş olsa da “Sen de git o zaman” demesini beklerdim, yalan yok. “Ne haliniz varsa görün” diyerek ortamdan uzaklaşmasını hastalığı sebebiyle yalnız kalmak istememesine bağladım. Hatırlasanız, bölümün başında İlayda’nın karnı aç değil diye akşam yemeğine katılmayacağını öğrendiğinde “Sadece su içse bile bu sofraya oturacak” şeklinde rest çekmişti. Harun bey kalabalığı seviyor, aile saadeti yaşamak istiyor. Olayımızın ana kahramanı Raci’yi ise bundan sonra zor günlerin beklediği su götürmez bir gerçek.
Nergis: “Hani biz yıllardır üçümüz kutluyoruz ya, bu sene babam da olsa… Hayır deme anne. Ben sadece birlikte görmek istiyorum sizi bir kez daha. Hiçbir şey olmamış gibi, babam hiç gitmemiş gibi hissetmek istiyorum doğum günümde”.
Asiye: “Bak, bu söylediğinin oluru yok kızım”.
Nergis: “Neden? Hem senin doğum günü hediyen olur bana, olmaz mı?”
Asiye: “Nergis, ben anlıyorum seni. Cemal şimdi böyle hayati tehlike atlatınca sen korktun bir daha göremeyeceksin diye. Şimdi her şeyi unutup sımsıkı sarılmak istiyorsun ama hiçbir şey değişmedi ki Nergis. Baban hiçbir zaman bizimle olamayacak kızım. Onun bir ailesi var”.
Nergis: “Biliyorum, ben çok iyi biliyorum, babam bizden gitti artık anne. Ben sadece bu doğum günümde birkaç saatlik bir masal yaşamak istiyorum, bu kadar. Çok mu görüyorsun bunu bana?”
Nergis’in doğum gününde babasını yanında görmek isteğini saçma ve yersiz bulan tek seyirci ben değilimdir sanıyorum. Cemal’in artık onların ailesi olmadığı gerçeğini bile bile onu en mutlu gününe ortak etmek kendini kandırmaktan başka ne işe yarar? Uğur bile masallarla uyumazken bir masal dünyası kurmak ve seni terk eden bir adamı bu masalın baş kahramanı yapmak neyin kafasıdır Nergis? Biraz gerçekçi ol lütfen. Birkaç saatliğine yaşamak istediğin masal sana uzun vadede acı verecek, hepsi bu.
Eş zamanlı olarak ise kendisinin dahil edileceği bu plandan habersiz olan Cemal’i Nergis’e doğum günü hediyesi arayışında görüyoruz. Cemal’in, çocuğunun doğum gününü unutmamış olmaması, onun kusurlarını hafifletici unsur olarak görmemizi mi sağlasın şimdi? Benim cevabım , hayır. Sorumuzun kapsamını daraltıp birlikte gittikleri lunaparkta Nergis’in atlı karıncayı çok sevmiş olmasını da unutmayıp hediye olarak minyatür atlıkarıncada karar kılması da mı şeklinde farklılaştırarak sorarsak cevabım yine hayır olur. Kızının çok seveceğini düşündüğü bir hediye almasıyla yüzünde güller açmaya başlayan Cemal’in mutluluğu Nergis’in üzüntüsüne ve asık suratına dayanamayıp kararını değiştiren Asiye’nin kendisini doğum gününe davet etmesiyle ikiye katlandı. Nergis’in doğum günü isteği kabul edilmiyor diye annesine surat yapmasını çocukça ve şımarıkça buluyorum. Hani oyuncağı elinden alınan bir çocuk ağlar, ayak diretir, hatta ebeveynlerine bile küser ya, Nergis de istediği bir şey olmayınca böyle bir çocuktan farksız oluyor. Zaman zaman Uğur’u bile kendisinden daha olgun buluyorum.
Sizi bilmem ama çoğunlukla kaosa, kavgaya, gürültüye boğulduğumuz bu dizide Uğur, Ahmet ve canım çiftim AsMah sahneleri bana nefes aldırıyor, yüzümde koca bir tebessüm oluşturuyor, yüreğimi ısıtıyor. Bu bölümdeki favorim, Gülsüm’le Fikret’in gizli organizasyonu sayesinde ilk kez baş başa yemeğe çıkan Asiye-Mahir sahneleriydi ( Bu arada, annesi daha çok beğensin diye Mahir’e kolonya sürdürüp papyon taktıran Uğur’cuk çok tatlısın) . Mahir’imizin gözlerinden yeniden yıldızlar çıkarken Asiye’yi ise aylar sonra ilk kez bu kadar keyifli gördük. Birlikte bir yola çıktıklarına, karı & koca rolünü daha uzun süre devam ettireceklerine göre çiftimizin birbirlerini daha yakından tanımaları şart. Yalnız keşke araya AsCem flashback’i sokmasaydınız da bu tatlı ambiyansı bozmasaydınız iyiydi sevgili senaristler. Mahir seven, saygı duyan, anlayan, sahiplenen, fedakarlık yapan ama aynı zamanda da saatlerce konuşabileceğiniz, sırrınızı paylaşabileceğiniz, birlikte ağlayabileceğiniz veya eğlenebileceğiniz, sizi güldüren, neşelendiren bir adam. Kısacası her kadının hayatında olmasını isteyeceği türden bir partner. Ilgaz Kaya bir hayal ürünüdür diyoruz ya –kendisinin diğer bir kırmızı çizgim olduğunu da belirtmezsem çatlarım , mersi – Mahir’in de ondan aşağı kalır yeri yok bence. İzninizle Mahir Demirhan da bir hayal ürünüdür diyerek kendi adıma konuyu tartışmaya kapatmak isterim. Yemek sonrası parkta yürüyüş yaparlarken usulca Asiye’nin elini tutmasını istediğimi de söylemeden geçmeyeyim. Mahir’in bunu yapmayı çok isteyip de Asiye’nin aralarındaki ilişkiyi yol arkadaşlığı olarak addetmesinden ötürü çekindiği konusundaki hislerimde yanılıyor muyum bilemem ama daha çok AsMah sahnesi – biraz da yakın temaslı – seyredebilmek için dua etmeye devam.
Doğum günü kutlamasına Mahir’in davet edilmemiş olmasına teessüflerimi bildirdiğimi söylemeden geçmek istemem. Cemal davet edilmiş olduğu için Mahir’in o ortamda bulunması olmazdı evet ama ne bileyim, önce Cemal’le kutlanırdı, o gittikten sonra Mahir katılırdı gibi… Ama dakikalar sonra göreceğimiz üzere peşin hükümlü olmamak gerekiyormuş. Nergis, bu doğum gününü de babasız kutlayacağını düşünerek beş karış suratla otururken Asiye’nin Cemal’i davet ettiğini söylemesiyle bir anda yüzünde güller açtı. Özel günü o andan itibaren anlam kazanmış gibiydi onun için. Yüzünde güller açan diğer kahramanımız olan Cemal ise eski ailesiyle bir an önce bir araya gelebilmek için dakikaları sayarken Nedret’in ani hamlesi sonucu kendini Ahmet’in arkadaşının doğum günü partisine bırakırken buldu. Cemal, işe geç kaldığı gerekçesiyle Ahmet’le Helin’den hızlıca kurtuldu kurtulmasına da bu kez de İstanbul trafiğinin tam ortasına düştü. Sanki kader onların yanına gitmesini istemiyormuşçasına arabasını gıdım gıdım ilerlettirdi durdu. Peki bu arkadaşta Asiye’nin telefon numarası yok mu? Helin’le yaşanan malum krizden sonra silmediyse, ki hiç sanmıyorum, mevcut olduğunu biliyoruz. O halde trafikte takıldığını ve geç kalacağını bildirmek bu kadar zor olmamalı diye düşünüyorum. Yine yeni yeniden Cemal düşüncesizliği ve sorumsuzluğu!
Nergis: “Hoş geldin Baba”.
Cemal’in bu düşüncesizliği Nergis’e koca bir hüsran olarak geri döndü. “Babam gelmeden üflemem. Biraz daha bekleyeceğim” inadı tutan kapris güzeli Nergis saatler olduğunu tahmin ettiğimiz süre sonunda nihayet inadından vazgeçti ama mumları eliyle söndürerek hayal kırıklığını, öfkesini ve tepkisini göstermiş oldu. Asiye ise Cemal’in geleceğini söyleyerek Nergis’i boş yere umutlandırdığı konusundaki pişmanlığında haklıydı. Velhasıl, trafik nihayet açıldı, içi içine sığmayan Cemal parka ulaştı ancak kader ikinci kez devreye girmiş gibi bu kez de yürüme yolu bitmek bilmedi. Asiye ve Nergis hayal kırıklığı içerisinde toparlanmaya başladıkları esnada Uğur’un coşkuyla “Baba” diye seslenişiyle gözlerimiz elinde paketle her zamanki tatlılığıyla onlara doğru yaklaşan Mahir’e çevrildi. Onu davet eden kişinin Uğur olduğu konusunda hemfikiriz değil mi? O andan itibaren aslolan Nergis’in nasıl tepki vereceği idi. Mahir’in bugüne kadar onlar için yapmış olduğu iyiliklerden kesitlerle süslenmiş kısa süreli Nergis-Mahir bakışmasının ardından kalbimi bıraktığım o sahne geldi: “Hoş geldin Baba”. Akabinde sıcak, samimi bir sarılma… İçten gülümsemeler… Asiye’nin de bu sevgi yumağını katılmasını beklerdim seyirci kalmak yerine. Üstelik nihayet oraya ulaşan ancak sadece bu mutlu aile tablosuna uzaktan bakakalmakla yetinen Cemal’in gözleri üzerlerindeyken. Her zamanki gibi geç kaldın Cemal… Mahir gibi bir rakibin varken daha çok kalbin kırılacağa, paramparça olacağa benziyorsun. Sahneye baştan sonra kalbimi bıraktığım bir yanda dursun, Nergis’in de duygularında samimi olduğunu ve üç gün sonra rotayı yine Cemal’e çevirmeyeceğini tüm kalbimle diliyorum.