Baba dizisi üçüncü bölümünde de hikayesinde tempo reytinglerde yükseliş ivmesi yakalayamadı. Bu bölüm Total’de 4,40 reyting ile 7., AB’de 5,18 reyting ile 3. ve ABC1’de 5,62 reyting ile 4. oldu. Bölüm yorumu Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^
Bu haftaki yazıya iki haftadır yazdığım ve yine yazacağım birkaç şeyle başlamak istiyorum. Dizi üç bölümdür yeterli tempoya ulaşamadı. İki bölümdür son yarım saat tempo artıyor ancak bu bölüm geneline yayılamıyor. Gerekirse bölüm süresi kısalabilir, böylece “Yerli dizi yersiz uzun.” lanetine karşı da güzel bir duruş sergilenmiş olur. Ayrıca dizi hala çok kasvetli. Dizinin renkleri bu kadar soluk ve karanlık olmasa da anlatmak istediğini başarıyla anlatabilir. Son olarak daha 3. Bölümden iyi bir 2. fragmanı bölümden bir gün önce yayınlamak da neyin nesi? Şimdiden bölümler ucu ucuna yetişmeye başladıysa vay halimize…
Geçtiğimiz bölümü Kadir ile Emin’in İstanbul’a doğru yola çıktıkları sahnede noktalamıştık. Emin ile Kadir’in Ödemiş’ten İstanbul’a yolculuğu uzundu evet ama baba ile oğulun yüzleştikleri, birbirlerine karşı duygularını daha iyi anladığımız bir yolculuk oldu bu. İşlere asılmadan önce yüzleşmeleri daha doğruydu. Direkt eve gelseler, onca işin ve sorunun arasında ne arada derede yüzleşeceklerdi?
Emin, çocuklarını ve Fazilet’i seviyor mu? Pek çok o yaştaki baba gibi sevgisini yeterince gösterememesini, göstermekten kaçınmasını, Kadir’i o görmediğinde gizli gizli sevmesini normal bulmasam da anlayabilirim. Hatta bu yüzden yeni nesil babaların çocuklarıyla çok daha fazla iletişim halinde olduklarını görüyoruz. Ama Fazilet’e geçmişte şiddet uygulamış olmasını, ailesini kurallara boğmasını, her konuda onun karar vermesini, evlenseler bile hayatlarına fazlasıyla karışmasını, kızına şiddet uygulanırken bunu normal karşılamasını anlayabilmem mümkün değil. Çünkü sevgiyi gizlemek başka, düpedüz sevgisiz olmak başka. Bu yaptıkları düpedüz sevgisiz bir adam izlenimi yaratıyor. Resmiye ile ilk oğlu Mirza’yı çok sevdi ve sevgisini gösterdi diye kaybettiği için şimdiki ailesinden sevgiyi esirgemesi bana mantıklı gelmiyor. Üstelik dindar olan bir adam ecele inanır ve aslen onların ölümü için “Eceli gelmiştir.” der, kabullenir. En azından benim çevremdeki dindarların çoğu öyledir.
Şimdi arabada Kadir uyurken Emin’in o uyanmasın diye kaç saat kolunu hiç hareket ettirmemesi, onun saçını koklaması dümdüz baktığımda duygulandırıcı bir davranış. “Oğlunu nasıl da seviyor.” diye düşündürüyor, duygusal damara dokunuyor. Ama detaycı baktığımda Emin’e kızmama neden oluyor. Madem oğlunu seviyorsun bunu ona göstersene be adam! Kadir şefkati Sevil’de de bulmak istiyor ama önce sende bulmak istiyor. Senin paranoyaklığın yüzünden bu insanlar sevgi ve şefkatte eksik büyümüşler, bu eksikliği de Kadir’in tabiriyle “çok zehirli” olan parayla gidermeye çalışıyorlar, çalışacaklar. Onların yaşayacaklarında senin payın da olacak. Üstelik hastalığından belki farkına bile varamayacaksın, engel olamayacaksın…
Şimdi Emin dinlenme tesisinde yemek yerken tıpkı Kadir’in çocukluğundaki gibi pirzolaları etlerini sıyırıp Kadir’in tabağına koydu, kendi de kemiklerde kalan etleri yedi diye Emin Kadir’e değer veriyor mu demeliyiz? Yoksa onu hala küçük bir çocuk gibi mi görüyor, çocuk muamelesi mi yapıyor diye düşünmeliyiz? Yoksa sadece bir alışkanlık mı bu?
Görüldüğü üzere ben Emin’in hiçbir davranışını sorgulamadan duramıyorum. Emin ilk bölümde bize çok keskin hatlı bir adam olarak gösterilmişti, ancak özellikle bu bölümde farklı bir yüzünü de gördük. O yüzden de Kadir’e karşı iyi bir şey yapsa bile samimi olup olmadığını sorguluyorum. Ha tabii şu da var; Emin alzheimer, pek çok davranışı bilinçsizce yapıyor olması da muhtemel. Yani alzheimer etkisiyle daha sevecen davranması olası. Zaten bir şeyin üzerinde fazla durması, örneğin Kadir’in arabasına baktırmamış olmasını devamlı söylemesi de alzheimer ile alakalı ve Kadir de onda bir tuhaflık olduğunu hissetti. Demek ki Cemal ona bu sırrı söylememiş.
Kadir ile Emin’in yüzleştikleri sahnelerde bir konuda Emin’e hak vereceğim hiç aklıma gelmezdi. Ahmet’in şikayetini geri çekmemesi sonucu Kadir’in dört yıl hapis yatması Emin’in bakış açısından bakıldığında doğru. Kadir iyi bir amaçla da olsa bir hata yapmış ve bu hatanın bedelini ödemesi gerekir. Ancak muhtemel Emin’in marifetiyle en ağırından cezalandırılması ve Emin’in kimsenin Kadir’i ziyareti etmesine, aramasına izin vermemesi gaddarlık. Tıpkı Kadir beş yaşındayken doktorun ona iğne yapmasına izin vermeyip acı çekmesini istemesi gibi. Yahu daha beş yaşındaki çocuk, acı çekince mi anlayacak ağaca izin verilmeden çıkmaması gerektiğini? Tövbe estağfurullah… (Emin tonlamasıyla.)
“Herkes yaptığının bedelini ödeyecek. Hayat böyle bir şey. Bunu öğreneceksin ya da bedelini ödeyeceksin.”
Sakın bu yazdıklarımdan Ahmet’in Büşra’ya yaptığını, onun hakkında söylediği iğrenç sözleri destekliyorum, evlilikleri devam etmeliydi diye düşündüğüm sanılmasın. Bu durumda doğru olan Büşra’nın darp raporu alarak Ahmet’ten boşanmasıymış. Asla bir kadının şiddet görmesini savunacak, kocasıdır yapar diyecek, o evliliği sürdürmesine destek olacak değilim. Fiziki ve psikolojik her türlü şiddetin benim için evlilikte yeri yok, böyle bir durumda boşanmayı da sonuna kadar desteklerim. Özetle “Kocadır hem sever hem döver.” anlayışı benim kitabımda yok.
Yani Büşra-Ahmet evliliğinde Emin’in kızının boşanmasına ve baba evine geri dönmesine izin vermemesine hak vermiyorum. Büşra’nın Kadir haricindeki aile bireylerinin Büşra’nın ne halde olduğu görüp ses etmemelerine hak vermiyorum. Onun bu konuda yalnızlaştırılmasına, devamlı mahzun yüzünü görüp de yüzünü güldürmeye çalışmamalarına hak vermiyorum. Kaç yaşına gelmiş bir kadın, Ahmet boşanma dilekçesi imzalamışken hala babasına sormadan gidip dava açamıyor. Ahmet, paranın kokusunu alıp İstanbul’a gelince, sanki her şey çok normalmiş gibi davranınca, zorla sarılıp elini tutunca gıkını çıkaramıyor. Kadın olduğu için şirkete gitmesi bile babasının iznine bağlı. Büşra’nın kendi kanatları olduğunun farkına varıp onlarla uçmasının vakti geldi de geçiyor. Ömür boyu babasının kanatlarıyla uçmamalı bir evlat. Kendi mutluluğunun üzerine gölge gibi düşen kanatlarla değil, onu aydınlıklara çıkaracak kanatlarla uçmalı. Özge Yağız da Büşra’yı tam olması gerektiği oynuyor her bölüm ne eksik ne fazla. Büşra’nın hislerini tam anlamıyla hissedebiliyorum. Büşra’nın sıkışmışlığını, düştüğü çukurdan sesini çıkartamayışını, en küçük güzel bir şeyde gözlerindeki o umut ışığını Özge Yağız bize çok güzel sunuyor.
Büşra ile İlhan’ın tanışma sahnesinde aralarındaki elektriği görmeyen kördür. Her ikisinin de birbirinden etkilendiği aşikar. Hatta İlhan’ın yüzündeki o biraz şaşkın, biraz afallamış ifadeden karşı tarafa ilk vurulanın İlhan olduğunu da söyleyebilirim. Zaten İlhan daha önce Büşra’nın fotoğrafına ve şirkete girme videosuna bakarken de onunla fazlasıyla ilgilenmişti. Ancak fark ettiyseniz evli olduğunu bildiği genç bir kadın üzerinden yöneltmedi Saruhanlılar’a zehirli oklarını. Hatta ailenin diğer kadınları üzerinden de hiçbir plan kurguladığını görmedik. İlhan’ın savaşına kadınları alet etmemiş olması benim açımdan olumlu. Ben bu nedenle Ahmet’in İstanbul’a kendiliğinden geldiğini ve İlhan’ın Büşra’ya samimi duygularla yaklaşacağını düşünüyorum. Büşra zamanla İlhan’ın zayıf noktası haline bile gelebilir. O halde İlBüş çiftimiz hayırlı olsun diyelim mi? ^^
Zaten İlhan iyi bir analizci. Büyük paranın zehriyle ilk bozulabilecek hedeflerden Servet ve Kadircan’ı seçmesi boşuna değil. Hatırlayın ilk bölümde akrabalık ve miras gerçeği ortaya çıktığında erkeklerden ilk gözleri parlayanlar da onlardı. Servet demişken; dün bir bugün iki be adam, bu kadar mı çabuk yoldan çıkılır. Lakin Ödemiş’teyken de geceleri ara ara evden eğlencelere aktığını da öğrendik. İlhan’ın partisinde de sanki hiç ilk kez alkol kullanıyormuş gibi değildi. Ha zaten insanları bu denli sıkar, onlara kurallarla boğarsan onlar da fırsatını buldu mu böyle kuralsız yaşamaya balıklama atlar. Açıkçası Servet’in bu kadar hızlı tuzağa düşeceğini beklemiyordum. Ama bu salaklıkla normal. Daha yeni tanıdığın, kim olduğunu bilmediğin bir adama sırf senin hesabını ödedi diye hemen güvenilir mi? Aksine insan biraz işkillenmez mi? Servetçiğim sen yüzüne gülen herkesi dost sanırsan olacağı bu.
Kadir diğer Saruhanlılardan ne kadar farklı. Hiç şirkete ön kapıdan girmeliyim diye düşünüp egolu davranmadı, onu tanımadıkları için kim olduğunu anlatmakla uğraşmadı, arabayla depoya gitti. Danışmadaki görevli hanım kızımız da merak etmesin onu tanımayıp alay ettiği için kovulmaz. ^^ Ama o da haklıydı, kim bilir kimler gelmiştir mirasçıyım diye. ^^
Emin Kadir’e nasıl güveniyorsa şirkete direkt onu gönderdi. Kadir, Emin olmadan da o şirkette yolunu bulur, kendini ifade etmek için, işlerini halletmek için babasının gölgesine ihtiyacı yok çünkü. Baksanıza diğer iki oğlunun şu an borçtan haberi bile yok, hatta şirketin maddi durumuyla ilgilendikleri bile yok. Servet işleri bile başkasına yığıp sadece imza atmak için şirkete gelmenin peşinde.
Kadir sezgileri kuvvetli bir adam. İlhan’dan tanıştığı ilk andan hoşlanmadı. Kadir ile İlhan’ın tanışması demişken, Kadir’in de odaya girişi Büşra gibi ne kadar da doğaldı. Hiç yabancı var mı diye düşünmeden, sanki aile evine evinde salona girer gibiydi ikisi de toplantı odasına girerken. Kadir ile İlhan tanışması bana beklediğim hazzı yaşattı. İlhan’ın varlığından haberi olmadığı dördüncü bir kardeş ile tanışmasından kaynaklanan o şaşkınlık ve huzursuzluk hali ile Kadir’in “İşte geldim buradayım.” diyen hali bana yetti. Beklediğim kadar elektrikli bir tanışma olmadı aslında ama tatmin ediciydi.
İlhan da Kadir gibi babasından yeterli şefkati görmemiş ancak Kadir’den farklı olarak eline geçen fırsatlarda bunun acısını çıkartmaktan geri durmuyor. Tabii babasının yatalak durumda olması da bunun için iyi bir bahane. Geçmişe baktığımızda babasından gördüğü muameleden dolayı bu hale gelmesi kaçınılmaz görünüyor. Baba dediğin etini kesmeyi beceremeyen çocuğa onu kesmesinde yardımcı olur, öğretir. Kendisi öğrensin diye aç bırakmaz. İlhan yaşadıklarına rağmen bir yandan da onun iyiliğini istiyor gibi görünüyor. Hasta hasta yaşasın da acı çeksin mantığında değil de cidden babasını seviyor gibi. Yoksa niye ondan iyi bir şey duyunca sevinip ağlasın? İşte İlhan’ın da Kadir’in de yaşadıkları erkeklerin babadan sevgi görmesinin ne kadar önemli olduğunu gösteren örnekler.
Kadirciğim haklı olarak şirketteki durumu öğrenince İlhan ile görüşmek, ona güven vermek istedi. Aslında İlhan bayağı bayağı ona laf çarptı, ezmeye çalıştı ama Kadir ya anlamadı ya alttan aldı. İlhan’ın Kadir’e söylediklerinde haklılık payı elbette var. Bilmediği topraklarda yaşamak, hele hele bir anda böyle büyük bir para ile yaşamak insanı benliğinden edebilir. Çünkü insan fazla parası olunca bitmeyecek sanıp gerekli gereksiz her şeyi alma eğilimde oluyor, hele ki yıllarca pek çok şeyin yokluğunu çekmişse.
“Kadir Beyciğim asla, asla, size yanlış demem. Kesinlikle, siz doğrusunuz. Hayat biçiminiz, hayata bakışınız, zaman algınız bunların hepsi doğru-dur. Ödemiş’te doğrudur. Eğer orada kalırsanız hayatınızın sonuna kadar bu şekilde yaşayabilirsiniz, hatta nesiller boyu yaşarsınız hiçbir itirazım yok. Size ilişmem, sizinle kavga etmem, hatta oradaki hayatınızı devam ettirmeniz için her şeyi yaparım. Mutlu olmanız için elimden gelen her şeyi yaparım inanın. Çünkü siz o toprakların ağacısınız. Köklerinizi oraya sarmışsınız, o topraklardan besleniyorsunuz, dallarınız oranın güneşine doğru uzanıyor. Ama burası başka. Kuralları başka, hızı başka. Az önce çok doğru bir şey söylediniz. Siz çok doğru insanlarsınız gerçekten. Bu çok belli, yüzünüzden belli. Babanız sizi bunun için yetiştirmiş ve bence başarmış da. Ama bu dünya, burası iyi insanlara göre değil. Eğer burada kalırsanız bunu siz de göreceksiniz. Birebir yaşayacaksınız. Bizim dünyamızda su çok azdır, kökleriniz kuruyacak. Bizim dünyamızda güneş çok az yüzünü gösterir, dallarınız birbirine girecek. Ben size yanlışsınız demiyorum Kadir Bey. Bilakis çok doğrusunuz. Fazla doğrusunuz. Bu dünya yanlış.”
Kadir kendisine saygısızlık yapılmasını muhtemelen borçtan dolayı tolere etti. Kadir zaten bu hayatta önce kendini değil ailesini düşünen biri. O yüzden direkt onlara saygısızlık edilmediği sürece çok pençelerini çıkartmıyor. Kadir ailesinin kendisine ihtiyacı var diye hayatının aşkına haber bile vermeden yola çıkan bir adam. Kadir, Emin ile ne kadar çatışırsa çatışsın Emin onun yumuşak karnı. Tıpkı İlhan gibi babasının sevgisine, şefkatine aç bir adam. E haliyle de İlhan’ın Emin’e söylediklerini kulaklarıyla duyup tavrını gözleriyle görünce de pençelerini çıkarttı. Masayı yumruğuyla titretirken “Ben Kadir, deli Kadir ulen!” narası atacak gibiydi valla. Kadir “Dersimi aldım.” dese de onun İlhan’a göz dağı veren hali bana “Hiç belli olmaz.” dedirtti. Kadir, İstanbul’da hem şirketi batırmamak, borcu ödeyebilmek için savaşırken bir yandan da öfkesiyle savaşacak. İlhan, Kadir’den korktu mu korkmadı mı bunu yüzünden bakışlarından anlayamadım ben. Lakin korktuysa bile bunu çok iyi gizledi. Kimseye korktu dedirtmedi, Kadir gidince anormal bir şekilde gayet rahat yemeğe devam edebildi. Korkup korkmadığını önümüzdeki bölüm net olarak anlarız ancak Kadir’e daha çok bileneceği kesin.
İlhan: “Kadir Bey? Ne oldu bir şey mi unuttunuz?”
Kadir: “Benim babama terbiyesizlik yapmayacaksın. Benim babama saygısızlık etmeyeceksin. Benim babamı aşağılamaya kalkmayacaksın. Benimle istediğin kadar uğraş. Ama babamı, kız kardeşimi, annemi, ailemi sakın… Sakın… Bir daha görmeyeceğim.”
Sevil’i bu bölümde hiç göremeyeceğimizi biliyordum, Kadir ile telefon konuşması bana sürpriz oldu. Kadir’in şaşkınlıkla telefondaki rahat tavrını biraz beğenmedim. Sevil’i madem yine üzecektin, neden karşısına çıktın diye ona kızardım ama önemli olan bundan sonrası. Sevil’in bir an önce İstanbul’a gelerek hikayeye aktif olarak katılması gerek. KadSev sahneleri, Kadir’in bugüne kadar kendi için istediği tek şeye kavuşabilmesi önemli.
Kısa kısa diğer aile bireylerinden de bahsedelim. Fazilet’in mutfağa girmesi ve diğer çalışanlarla birlikte yemek yapmasını sevdim. 47 senedir mutfaktan çıkmayan kadın bir kenarda saksı gibi duramaz. Bu onu işe yaramaz hissettirir, mutsuz olur. Zaten o bu zenginliği de evlatları, torunları için istemedi mi?
Yaşar’ın kendisinin ne olduğunu, kapasitesini bilmesi olumlu. Boyundan büyük işlere kalkışmaması gerektiğini bilen insanları severim. Yalnız yolda gördüğü ağlayan her kadına durup derdini soracaksa işimiz var. Tamam Uğur gerçekten Orhan Saruhanlı ile bağlantılı biri. Ancak her yardım isteyen kadına el uzatırsa önüne gelen merhametini sömürür.
Zeynep’in kıyafet denemesi bende kötü bir his uyandırmadı. Sadece diğerleri gibi meraklı değil gibi duruyordu. Ama o bir genç kız. Aynaya baktığında kendini alımlı görmek istemesi kadar doğal ne olabilir?
Yusuf Emin’in çocukların okula yazdırılması gerektiği söylendiğinde verdiği tepkiyi şu an yazarken bile kahkaha atıyorum. Evladım sen zengin çocukları okula gitmiyor mu sanıyorsun? Onlar da okula gidiyor ancak genellikle özel okula, çoğunlukla özel arabayla ve yüksek harçlıkla. Kim dedi zenginler okumaz diye? Hatta çok iyi eğitim almış köklü aile oğulları var yani.
Burak haklı. Aile imaj; nerede, nasıl, ne konuşacağını bilmek önemli. Kübra’ya mı kaldı Saruhanlılardan ilk konuşan olmak? Tamam deden sayesinde zengin oldun da haddini de bileceksin. Kameralara konuşup ünlü olmaya çalışmayacaksın.
Tahmin ettiğim gibi Şahika’nın ağabeyi sanılan Kürşat onun aşığı çıktı. Bütün aile bu kadar mı saf olur da kadınla adamın gözlerinin önünde fingirdeştiğini görmez. Kör müsünüz yoksa fazla mı safsınız? Belli ki Şahika parası için Servet ile evlenmiş. Servet’ten aldığı paraları da Kürşat’a yediriyordu. Ayrı evi de neden istediği belli oldu haspamın. Yalnız şimdi para katlanınca, bir de Servet böyle yoldan çıkmaya devam edince kocasına aşık da olur bu. Kürşat bu kadından daha tehlikeli. Şahika olmazsa Kübra’yı kullanacağa benzer. Annesi Münevver’in de Kübra’yı zapt edecek hali yok, bu kız bu ailenin başına çok işler açar diyeyim.
Mehmet Ali Saruhanlı ve ailesinden kalma eşya meselesinin sonuca bağlanması iyi oldu. O giysileri, takıları ve özel eşyaları kullanmasınlar zaten. Pekala yenilerini alacak paraları da var. Ceyhun’un bu eşyaları kendi kararıyla depoya kaldırması da doğru. Fakirlere dağıtılacak şeyler mi onlar Allah aşkına?
Bu arada ben Ceyhun’un bir şeyler çevirdiğini düşünmüyorum, Emin’in gece gittiği görüntüleri kendine alıp sildirmesi iyi niyetli geldi. Ceyhun sadık olduğu ailenin hakkında kötü bir şey yayılmasın diye düşünecek bir adam. Burak da aynı şekilde bana Saruhanlılar’a sadık geldi.
Emin’in başına gelenleri bölümün başında gördüğümüzde ona bunu yapanların İlhan’ın adamı olduklarını düşünmüştüm, günahını almışım. Aslında bu İlhan’ın kalibresinde bir adam için vasat bir plan olurdu, bunu neden düşünemediysem… Tabii ki hiçbir yaşlının boş yere şiddete uğramasını istemem ancak bu olay Emin’e büyük bir ders olsun. Hasta bir kadın için iyilik yapmak istemesi, bunu yaparken ertesi günü bile beklememesi hoş bir davranış ancak yanına koruma almadan da evden çıkılır mı? Bunu talep etse bile birileri onu gizlice takip etmeliydi.
Fragmana göre Emin’i yardım ettiği taksi şoförü buluyor. Emin’in kendi ismini bile hatırlamayacak hale gelmesi tahmin ettiğim gibi alzheimer hastalığının öyle başlangıç aşamasında olmadığını gösteriyor. Zaten davranışlarından hastalığın çok hızlı ilerleyeceği de besbelli. Büşra ile İlhan yeniden karşılaşıyorlar, İlhan Büşra’ya plan dahilinde yaklaşmazsa bu çift yürür gider. Ahmet’in Büşra’ya psikolojik şiddet uygulamaya devam etmesi, şirkete gidecek kadar ortalıkta dolaşmasıysa aşırı sinir bozucu.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz? Yorumlarda buluşalım.