İzledim

SEN ÇAL KAPIMI – Bu Kalp Seni Unutur mu?

Sen Çal Kapımı 30.bölümde ABC’de reytingini az da olsa artırmayı başararak 4,84 reyting ile 6.oldu.  Total’de 4,16 reyting ile 9. ve AB’de ise 3,95 reyting ile 5. sırada küçük düşüşle günü tamamladı.  Asıl başarı ise sosyal medyada. Sen Çal Kapımı fandom  2 milyon tweeti aşarak dünya gündemini girdi. Toplam atılan tweet sayısı 2.115.948.  Bölüm yazısı konuk yazar Sevil ‘in kaleminden, keyifli okumalar ^^

 

8 Temmuz 2020’de başlayan ‘Sen Çal Kapımı’ yolculuğumuzun 30. haftasını da geride bıraktık.  Şu 30 haftaya neler sığmadı ki? İki sahte nişan, iki gerçekleşemeyen düğün, bir uçak kazası, bununla gelen hafıza kaybı, bir sürü travma, değişen senaristler ve daha neler neler… Şöyle bir geriye dönüp bakınca yaşamadığımız dram kalmamış gibi geliyor insana.

30. bölüm, bir öncekine göre daha durgun bir bölümdü. Serkan’ın yavaş yavaş parçaları birleştirmeye çalışmasını ve Ceren’in karanlık dünyaya ışınlanışını izledik. Sevgili senaristler her bölüm nefretimizi kusacağımız bir karakteri ön plana çıkarmayı gayet iyi başarıyorlar. Ayşe Hanım’dan sonra gelen senaryo ekibinin tarzını ve Eda-Serkan ilişkisini işleyişini genel olarak sevsem de yan karakterle ne yapacaklarını bilemediklerini ve onları harcadıklarını düşünüyorum. Bu dizide en sevdiğim unsurlardan biri aslında ana karakterlerle yan karakterler arasında güzel bir denge olmasıydı, ama maalesef bu denge bayağı bozuldu. Ceren’in karanlık tarafa geçmesi, Fifi’nin gitmesiyle dağılmaya başlayan kızlar grubunun yıkım sürecini hızlandırdı ve ben bu durumdan hiç hoşnut değilim. Melo benim kırmızı çizgim; umarım Melo’ya dokunmazlar.

 

 

Ceren’i hiçbir zaman sevemedim. Bir bütünün parçası olduğu için, yani arkadaş grubunun bir üyesi olarak katlanıyordum ona; fakat Ceren bana hiçbir zaman samimi gelmedi. Ne istediğini bilmeyen, duymak istemediği şeyler söylenince dilinin ayarı hemen bozulan ve insanları, çıkarlarına uymayınca çabucak gözden çıkarabilen bir karakter. Her ne kadar arkadaş grubunun bozulmasından hoşnut olmasam da bu bölümde aslında gerçek Ceren’i izlediğimiz hissine kapıldım.

 

 

Eda: “Ceren, iyi misin?”

Ceren: “İyi olmama izin vermiyorsun ki!”

Eda: “Ceren, gerçekten anlamıyorum. Ben sana ne yapmış olabilirim farkında olmadan?”

 

Kişiler arasında ya da bir grup içerisinde çatışma yaşanması ve fikir ayrılıklarının olması son derece normal; ama bu çatışmanın bir erkek için olması çok çirkin.  Ceren, ‘Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış’ misali farkında olmadığı bir şeyden dolayı Eda’yı suçladı. Deniz’in Eda’ya karşı hisleri varsa Eda ne yapsın? Ceren, aslında tam da kendisinden beklenilecek bir şekilde, istediğini elde edemeyince hırçınlaşıp şımarıkça davrandı. Çok zor zamanlardan geçiyormuş. Neler yaşamış acaba, çok merak ediyorum.  Olmayan şeyleri varmış gibi göstermeye çalışarak, başlamadıkları bir ilişkiyi bitirmek için suni sebepler yaratmaya çalıştı. Kavga çıkarmak için sataşacak yer arayan haylaz mahalle çocukları gibiydi. Neyse ki ‘hep başkasını sevmiş, ama sevilmemiş kadınları kendine çeken teselli paratoneri’ Ferit ne yapmaya çalıştığını görebildi ve altta kalmayıp hepsini Ceren’in yüzüne söyledi.

 

 

Ferit: “Senin Deniz’e sadece arkadaş gözüyle bakmadığını ben fark etmedim mi sanıyorsun? Adamı her gördüğünde saçını savurmalar, boynunu okşamalar işveli işveli… Ben bunları görmüyorum mu zannediyorsun? Ben kaç zamandır izliyorum seni. Kimi kandırıyorsun sen?”

 

Sahte nişan için bile Eda’nın ruhuna uygun bir yüzük seçen Serkan, aynı özeni Selin için göstermeyip seçebileceği en ruhsuz yüzüğü seçti. Eda gibi ince bir ruhu olmayan ve alışkanlıktan başka herhangi bir duygu beslemediğin biri için seçilebilecek en uygun yüzüktü.  Serkan, Selin’in parmağına yüzüğü koymaya tenezzül bile etmedi; önüne kemik atar gibi “Bu yüzüğü takmanı istiyorum” dedi. Kişilik sahibi ve kendine saygısı olan biri böyle bir şeyi asla kabul etmezdi; ama hak ettiği muameleyi gördüğünü düşünüyorum. Selin’le Serkan’ın tekrar bir araya geldiğiyle ilgili magazin haberleri olmasaydı o yüzüğü Selin’e verir miydi, orası bile muamma; çünkü Serkan yavaş yavaş Eda’yı merak etmeye başlamıştı ve Eda’nın yanında farklı şeyler hissettiğinin de farkındaydı.

 

 

Mikroskobik boyutlardaki yüzüğü Eda’nın gözüne sokma çalışmaları…

 

 

Eda: “Sen hiç kalbinin sesini dinliyor musun? Serkan Eda’yı hatırladığında o kalbim tekrar kırılacak diyor musun? Hiç endişe ediyor musun bu konuda?”

Selin: “Eda, ben Serkan’ın kalbinin en derinliklerinde, aklının en dip köşelerinde sadece benimle ilgili anıların kaldığını gördüm. Sen hayatımıza girdiğinde biz sevgili değildik Serkan’la, ama şimdi benimle ne kadar mutlu ve huzurlu olduğunu görüyorsundur herhalde.”

Eda: “Kendi düğünümden biliyorum, ki sen de kendi düğününden biliyorsundur; hayat bir günde değişiyor, Selin. Sen yine de çok acele etme evlenmek için.”

 

 

Serkan: “Sen gerçekten bir baş belasısın!”

Eda: “Öyleyim, baş belasıyım; ne yapacaksın? Her zaman öyleydim, sen bunu sevdin!”

 

Serkan’ın hastalığının adı posttraumatic stress disorder. Flashbackler, travma sonrası yaşanan stres bozukluğunun belirtilerinden biridir; bazı uyaranlar (herhangi bir kişi, yer, koku veya nesne) geçmişteki olayı çağrıştırarak flashbacklerin yaşanmasına sebep olabilir. Bu uyaranlar sonucu kişi, geçmiş bir deneyimi ve o deneyimlediği andaki duygu durumunu aniden ve genellikle güçlü bir şekilde yeniden yaşar. O olayı yaşayan kişi, aynı şeyi o an aynı şekilde tekrar yaşıyormuş gibi hisseder ve genelde baş etmesi çok zor bir durumdur; çünkü bu yoğun duyguların genelde adlandırılamaması insanın sınırlarını zorlayan bir şeydir. Eda, Serkan için bir uyaran ve yaşadığı flashbacklerin sebebi. Gördüğü bir çiçeğin, Serkan’a sarı elbiseli “bir kadını” çağrıştırması veya Eda’nın ekmeğin köşelerini ayırmasının Serkan’a bir şeyler çağrıştırması gibi. Serkan da Eda’nın yanında çok yoğun duygular yaşıyor; fakat bu duyguları adlandıramaması ve kafasında herhangi bir yere koyamaması onun sınırlarını zorluyor. Serkan’ın, Eda’yla şömine başında yaşadığı yoğun duygular sonucu gözlerinin dolması; hissettiklerinin, hafızasında bir karşılığının olmamasının dışa vurumu. Şömine başındaki sahneler çok güzeldi, gözlerim dolu dolu izledim; fakat Eda yine fazla aceleci davrandı. Serkan’ın o anı sonuna kadar yaşamasına izin vermedi; hatırlayamadığı için de hayal kırıklığına uğrayınca çekip gitti ve her şey maalesef yarım kaldı.

 

 

Serkan: “Deniz’in neden üç sene boyunca seyahat ettiğini anlıyorum. Ya bir şeyden ya birinden kaçıyordun.”

Eda: “Bu işe yarıyorsa ben şu an dünya turuna çıkmak istiyorum, gelen var mı?”

Serkan: “Keşke işe yarasa, ama maalesef o kaçtığın şey kafandan hiç çıkmadığı için o da seninle geliyor.”

Eda: “Kafamın içinde gelse iyi, peşimden de geliyor.”

 

 

Serkan: “Eda, seni merak ediyorum. Seni tanımak istiyorum. Bu herkesin bahsettiği aşk nasıl bir aşkmış, bilmek istiyorum.”

 

Serkan’ın hafızasında sarı elbiseli bir kadın vardı; fakat şimdiye kadar o kadının bir yüzü yoktu. Eda’yı hafızasındaki o sarı elbiseyle görünce o kişi bir yüz kazandı. Eda, Serkan üzerindeki etkisinin farkında ve Serkan’ın o anki tepkisi onu Deniz’le sahte nişanlılık kararını almaya itti. Böyle bir şeye gerek var mıydı, pek emin değilim. Umarım ki Eda ile Deniz arasındaki dostluğu bozacak ve Deniz’in bu durumdan faydalanmaya kalkışacağı bir noktaya getirmezler olayı.

 

Rest in peace, Serkan!

 

Ben, Serkan’ın Eda’yı tekrar hatırlamasını değil; Eda’ya tekrar aşık olmasını istiyorum. Serkan’ın yüz defa bu dünyaya gelse yüzünde de Eda’ya aşık olacağından emin olmak istiyorum.

 

 

Senaristlerin değiştiğini duyana kadar her şey iyiydi; fakat değişimden haberdar olunca keyfime limon sıkıldı (Bu arada, limon sahnesinin harcandığını düşünüyorum). Duygu Tankaş ve Tunus Taşçı, dizinin yeni senaristleri olmuş. İkisini de tanımıyorum. İkisi de çok iyi senaristler olabilirler; fakat bu kadar sık ve çabuk senarist değiştirmenin dizinin gidişatı için iyi olacağından şüpheliyim. Tam da bir şeyler rayına oturmaya başlamışken tekrar bir değişime gitmenin ne kadar doğru olduğundan pek emin değilim. Ayşe Hanım’dan sonra gelen ekip güzel bir yola girmişti ve diziye eski dinamiğini kazandırmıştı. Dizideki eski elementleri yeni hikayeye güzel bir şekilde entegre ediyorlardı. Değişimin sebebini bilmiyorum, ama keşke biraz daha zaman tanınsaydı. Yeni senaristlerin nasıl bir yol izleyeceğini hep birlikte göreceğiz.

 

Yazı başlığı tam da EdSer‘i anlatmıyor mu?  Bu Kalp Seni Unutur mu?  Fikret Kızılok’tan dinlemek isterseniz tıklayınız.

Sen Çal Kapımı dizi yorumları haftalık olarak okumak için  tıklayın .

 

YORUM

Sen Çal Kapımı 31. Bölüm Fragman

 

Noel Pazarları
AVRUPA – En Güzel Noel Pazarları
sığacık ada masalı
SIĞACIK SEFERİHİSAR – Ada Masalı’nın Çekildiği Yer, Nam-ı Diğer Kırlangıç Adası
Alaçatı Tatil
ALAÇATI – Sanki Ege’de bir Vaha
gezdim gördüm san diego
AMERİKA – San Diego
Mekanlar Tarifler
Sütlü Tatlı
Yılbaşında Yapabileceğiniz 5 Şahane Sütlü Tatlı
LONDRA – Londra’da Öğleden Sonra Çayı
künefe
Bir Değil İki Değil Çok Çeşitli Künefe
Şimdiki Aklım Olsaydı (Si lo Hubiera Sabido)
ŞİMDİKİ AKLIM OLSAYDI (Si lo Hubiera Sabido) – Ne Dilediğine Dikkat Et!
Poldark
POLDARK – Korkunun, Umutsuzluğun ve Sevginin Derinliklerinde
Poldark
POLDARK – Eve Dönüş
liar yalancı
LIAR (Yalancı) – İki Taraf Tek Doğru
bergen
BERGEN – Bir Tek Şarkı Söylerken Utanmadım Ben
romantik komedi filmler
Latte Kıvamında Romantik Komedi Filmleri
Yarına Tek Bilet Elle Çekim
YARINA TEK BİLET – Belki de Karşılaşmalar Tesadüf Değil Kaderdir
BİZ BÖYLEYİZ – Olsaydı Nasıl Olurdu?
Deli Bayramı
DELİ BAYRAMI – Kim Akıllı Kim Deli, Nasıl Ayırt Etmeli?
evlat oyunu
EVLAT – Her Şey Çok Zor
übü hep übü
ÜBÜ HEP ÜBÜ – Übülük Müessesesi Üzerine
yaşamaya dair
YAŞAMAYA DAİR – Yaşamayı Ciddiye Alacaksın
Copy link
Powered by Social Snap