Çukur. Bu yazı bu kategorideki 171. Yazı. Yapımdan önce –final için kırgın olsam da, teşekkür edeceğim elbette– okuyucularıma teşekkür etmek isterim. Bölüm yazılarını okumakla kalmadınız, gün oldu yorumlara katıldınız, bazı haftalar bine yakın yorum ile rekorlar kırdık, teoriler yazdık; sahne sahne analizler yapıldığı da oldu, senaristin hikayesinin alt metninde mesajlar arandığı da… Türkiye’den, yazı dili anadili olmasa da Google Translate kullanan, yurtdışından gelen tüm okuyuculara can-ı gönülden teşekkürler… Gelelim yapımda emeği geçenlere; zaman zaman övgüler ile dolu oldu bu yazılar, zaman zaman da serzenişler; ama emeğe saygı hep vardı. Sanmam ama olur da kalp kırıldıysa af ola… Aras Bulut Bey’e ise özel bir teşekkür. 4 sezon boyunca Yamaç Koçovalı’yı sanki yolda görsek selam bile verebileceğimiz gerçeklikte canlandırdığı, sette Aras ruhunu karavanda bırakıp Çukur’un Yamaç’ı olabildiği için.
Finale dair yazacak çok şey var, bu kez epeyce serzeniş… Büyük ihtimal ile tam 129 kez Pazartesi günleri ekran başına mıhlatan diziden beklentimin çok büyük olmasından; ama bize layık görülen GOTS finali mi oldu desem Lost final mi? Mutsuzum. Çok ama çok daha iyi olabilirdi. Örnek mi? Final bölümünü izlerken sırf benim aklıma gelmemiş Necip Memili’nin 100. Bölüm videosundaki final beklentisi. Açıp izlemeye üşenenler için aynen alıntılıyorum.
“Yamaç’ı ciddi ciddi bu evin (Koçovalıların evi) içinde ciddi ciddi yemek yerken ve herkesle görmek. Sonra çıkıp dışarıya bayağı sarmaşıkların tamamen kapattığı, hiç kimsenin içeriye girmediği ve iki tane iki adamın “burası mıymış, burası işte…” diyerek bu aileyi haber yapmak için dönüp “işte burada yaşıyor, içeride, kimse yok ama kendi kendine konuşuyor. Hala herkesi kaybetti.” dediği bir final…”
Pazartesi akşamı izlediğimiz sonu düşününce senariste ‘yukarıdakinden daha iyisi yazamadıysan, eline hazır fikir gelmiş, neden onu yazmadın.’ dedim ama egosunun tavan olduğunu bilirken bu nasıl mümkün olabilirdi? Bunu aklımdan geçirmem bile saçma! Yabancı dizi ve filmlerden esinlenmeye(!) evet ama hikayene çok yakışacak final önerisine -kamuya açılmış- hayır. Peki. Neyse, en azından senaristimiz seçenekli, üç farklı final ile veda etmeyi tercih etmiş. Seç beğen al yapabiliriz. Ben tarafımı seçtim…
Final 1 – Yamaç Ölümü ile Dağılan Aile
Geçtiğimiz bölüm yazısında ana karakteri finale 1 kala öldürmesi hakkında “Aslında baş karakter finalden bir bölüm önce ölse efsane olur. Ama senarist yazmaz! Kaldı ki hikayemiz de buna izin vermez.” yazmıştım. Senarist ciddi ciddi yazmış, hikaye izin de vermiş, kısacık bir süre de olsa Yamaç öldü. Setten görüntüleri, bölüm fotoğraflarını görmesem bu finali merakla izlerdim. Cumali Amca’nın boyunduruğu altında yaşamamak ve ölümü seçmek tam da deli fişek Cumali’nin kararı olurdu. Finaller içinde bu kısacık versiyonu mükemmel bulmadım ama sevdim.
Final 2 – Mutluluk bizim de hakkımız
Son bölümde Sena olacak spoilerı çok önce geldiği için beklentim ‘ölüm ile yaşam arasında Sena Yamaç’ı çağırırken o verdiği sözü tutacak ve yaşamayı seçecek, elindeki kelepçe, ayaklarındaki bağlardan mantıksız bir kahramanlıkla kurtulacak’ idi. Yanılmışım. Yamaç’a yapılacaklara kulak misafiri olan Murtaza doktorlu, ambulanslı tam teçhizat kurtarma planlamış. Üstelik tam o sırada sevdiği kadın -Ayşe’nin ölümü de ısrarla zoom yapılan cam bardakla olacak demiştim, o da tutmadı gerçi – can verirken…Yamaç’ın “Kalbin Atsa mı Atmasa mı? sorusuna yanıtı “atmak” yönünde olunca, Koçovalı biraderlerde bir sevinç havası… Kapının önündeki ambulans yerine arabaya attıkları gibi rahmetli Makbuş’un evine gitmeleri de tam şenlik, Efsun’un Yamaç’ın odasından Sultan dahil herkesi kovması da. Salih haklı, ne de olsa Baykal Kent’in kızı! Yamaç kaybetme korkusuna yenildi ve feda etti kendini, oysa Efsun haklı; “korkarsan, kaybedersin” felsefemiz yok muydu?
‘Madem herkes Yamaç’ı öldü biliyor, öyle de kalır; Cumali Amca’yla olan savaşlarına avantajlı tarafa geçerler ‘diyordum ama Yamaç Şahram’ı “bu adam ölmedi mi?” diye bir gram bile şaşırtmayacak şekilde düelloya davet etti. Şahram’ın hikayeye katkısı, Yamaç’a son bir dövüş sahnesi yazmak lazım; düşman yaşlı, yaşlıya el kalkmaz, o zaman gençten bir düşman getirelim’den başka ne idi? Bir de Cumali Amca baba eksikliği çekenleri bu duygularını kullanıp yanına çekmiş, etkisi altına almış, onu öğrendik bu bilgi ne işimize yarayacaksa? Ancak Salih – Şahram ortak noktası ile Amca Cumali’nin karakterine uzanmamızı sağladı, o da ölümünden sonra… Finaldeki olmazsa olmaz koreografili dövüş sahnesi Şahram ve Yamaç’a kısmet oldu ama kayıtlara geçşin, her kimle her ne kadar sahne yazılırsa yazılsın, hiçbir dövüş sahnesi Emrah Komiser ile olan kadar güzel olamadı.
Her dövüş sahnesinde aklıma Cumali’nin Arık Böke’nin sözleri üzerine dövüşmeyi bırakıp silahsız bir adama silah çekip öldürmesi gelir. Burada da aldıkları risk ne kadar büyüktü fark ettiniz mi? Şahram’ı ne kadar tanıyorlar ki? Ya o da Cumali’nin Arık Böke’ye yaptığı gibi Yamaç’ı kurşun yağmuruna tutsaydı? Olası mı, kesinlikle. Oldu mu, hayır; çünkü bu bir yerli dizi!
İlk sezonda dövüşüne eşlik eden müziği kablolu kulaklıkla dinleyen Yamaç, yıllar geçince kablosuz kulaklığa geçivermiş… Önemli bir nokta daha var; bu kez dövüşünü fonda makineli tüfeklerle de desteklemiş. Neyse en azından plan var… Ama o plana zaman gelene kadar tüm aile Aliço’nun peşinde; evde, hastanede olmalarına ne demeli? Ne Aliço imiş arkadaş… Finalin 20 dakikasını işgal etti. Aşk hikayesi bile yazıldı. Kızının intikamı için canından olan Ayşe’nin bile o kadarcık yeri olmadı. Yazık…Yine de en azından sevilmiş diyebiliriz. Sizi bilmem ama ben Murtaza’nın aşkına inandım, o yanık türkü ile kucağında sevdiği –birkaç bölüm önce aldatmak istemesini değerlendirmeye almıyorum- kadın ile Yamaç’ın çatısında ölümü seçmesi etkileyici değil miydi? Sadece ben ağlamış olamam? 4 sezonluk dizinin final bölümünde yan karakteri bir anda parlatan bir sahne yazmışlar. Şaşırtıcı. Karakterlere yazılan sonları karşılaştırsam kararım net: Murtaza > Yamaç. Düşünsenize, karısına karşı olan sevgisini sadece ölme ihtimalinde dile getiren Murtaza’ya alkış tutulurken, sadece onun varlığı ile var olduğunu dile getiren, sevdiği için defalarca ölüme yürüyen adam cennette harem kuran bir şerefsiz oluveriyor. Ne acı…
Cumali’nin Ayşe’nin bedenini Çukur’da bırakmamasına alkış. Karakuzu avladığı taktik ile Şahram’ın motorcu çete üyelerini tek tek indirdi. Gerilla taktiğini özlemişiz. Şimdiye kadar neden yapmadılar ki? Görmedik ama en azından Ayşe’nin bir mezarı oldu Akın’ın istediği gibi…
Akın’a finale özel bir yüzleşme yazılır diye beklerken yazıla yazıla reklam yazılması komik değil mi? “Bu kadar da olamaz” dedim ama oldu sevgili okuyucu. Annesinin ölümünün üzerinde henüz 24 saat geçmiş olan Akın’a “Senin neyin var, keyfin kaçık gibi” dedi Cumali. Şaka, hem de kötü bir şaka gibi! Giderayak kazanç kapısından faydalanmak gibi ticari kaygıları anlayabilirim ama reklamı hikayeye uygun yerleştirmek çok mu zor geldi?
Bu dizide harcanan büyük küçük çok hikaye oldu; Hale’nin Meliha’ya benzemesi, Baykal’ın Çukur’u ele geçirme isteğinin gerisindeki neden, Sena – Emrah geçmişi, Vartolu’nun kolyesi, Yamaç’ın baş ağrılarının ve Vartolu’nun burun kanamalarının nedeni, Meliha’nın sırrı, Emmi’nin mektubu, Akın’ın babasının belirsizliği, Efsun’un Yamaç’a dokunduğu an ne gördüğü, Cumali Amca’nın gözünde birkaç bölüm beliren sürme ve aileden Ayşe’nin de şahit olduğu Sultan Hanım sevdasının gizemi… Hatta bu irili ufaklı ama kendi içinde kritik konulara son bölümlerde ortaya çıkan gazeteciyi de (Genç bir kadınla flört eden Vartolu’ya şok olmamızdan başka neye yaradı?) eklemek lazım. Ama harcanan tek bir karakter var: Akın Koçovalı. ‘Çare Akın Koçovalı’ diyordu duvar yazılarında, Akın neyin çaresi olarak yazıldı? Peki ya Akın Koçovalı’nın hainliği? Kim biliyor, kiminle yüzleşti?
Yazarın her şekilde hikayenin içine yedirmeyi atlamadığı bir eylem var: Sultan Ana güzellemesi. Finalde de şaşırtmadı. Gelinlerini peşlerine takıp göç eden Çukur’u -çok da kadir kıymet bilirler ya- durdurmak. Çukur finalinin güzel bir yanı varmış. Sultan Hanım izleye de veda etmek. (Perihan Savaş’ı severim, benim gıcıklığım karaktere)
Şahram’ın ölümü ile güçsüz kalan Cumali Amca’yı önce edebi ile gitmeye davet eden, ardından da bir orman köşesinde kıstırıp canlı canlı gömen Koçovalı Biraderler önce köklerindeki kanı temizledi -ki Amca’nın yerinde olsam ben de düşman olurdum kardeşime, ardından da Çukur’a Çukur’u geri verdi. Çok da hak ediyorlar ya demeyin hiç, yıllar boyu İdris Koçovalı mahalleyi sizi koruyoruz diyerek Çukur’u piyon gibi kullanmadı mı, etinden, sütünden faydalanmadı mı? Bu nedenle haklarıdır. Ama Selim’in uğruna can verdiği tapular bir anda dağıtılınca içim fena oldu doğrusu…
Kayıp Nehir hasta bir kadın olarak karşımıza çıktı. Üzüldüm. Bir anne için evladından ayrılmak ne zor. Yalnız bir anne olarak onu Yamaç’ın bir parçası olduğu için de koruyup kollayacak birine emanet etmekte de çok haklı. Sultan’ın yıllar önce Mihriban’a kapısını kapatması gibi bir eylem yapmayacağı belli idi, ondan şüphem zaten yoktu da Sultan Hanım’ın nasıl bir “ana” olduğunu bir kez daha hatırlattı. Efsun Yamaç Jr.ı arabadan indirdiğinde Sultan Hanım şükür duası yapacağına bir an olsun kendini sorgulasaydı ya…
Mucizelere inanır mısınız?
Kim tahmin ederdi ki Yamaç gidip oğlunu arasın bulsun diyen kitle finalde büyük kavuşmayı izleyecek. Ben Yamaç’ın oğlunun ancak ve ancak zaman atlaması ile babasını bulmaya gelmesini beklerdim. Yamaç her ne kadar her şey bittiğinde Nehir’i oğlunu arayacağını söylemiş olsa da oğlu ile karşılaşması gösterdi ki Yamaç bir yerlerde bir oğlu olduğunu unutmuş…
Büyük Çukur yemeği… İdris Koçovalı baş köşeye kurulmuş. Tüm mahalle pür neşe… En çok da Yamaç’ın çekirdek ailesi.
Yamaç Jr.ın Salih’e diğer herkesten farklı sarılmasının nedeni belli, onlar kader ortağı, hayata bir kanadı kırık öksüz başlayanlardan… Bir ortak noktaları da annelerinden hatıra kalan kolyeleri…
Dertler tasalar bitince kadehler geride bırakılanlara kalktı;
“Bunca zaman sonra nefes aldığımız ilk gece, ailemizle, hep birlikte… Yanımızdakilere değil de kaybettiklerimize mi içsek?”
Selim’e, Emmi’ye, Karaca’ya, Berber Muhittin’e, Celasun’a, Kemal’e, Ayşe’ye İdris’e… Çukur için can veren Sena sayılmadı, dikkatinizi çekerim!
Mutlu son… Mutsuz son beklentim vardı ama madem tüm aileye mutlu son yazılacaktı, bari Cumali ve Vartolu’ya çatapatlı bir ölüm yazılsa idi. Adamların ruhunda delilik var, trafikte yol vermedin tartışmasında ölseler bile yaşlanarak ölmelerinden daha mantıklı idi, teşekkürler Horzum! Ama gelin, ölüleri üçüncü versiyon finale ve Yamaç’ın kimse ölmesin, herkes birlikte olsun dileğine bağlayalım.
Final 3 – Ölüler Diyarı
Genç yaşında bunca acı yaşayan adama bütün aile fertlerinin, büyük küçük tüm sevdiklerinin ölümüne şahit olma acısını da yaşattın ya senarist, alacağın olsun… Ondan geride bir Aliço bir de Medet kalmış… Ölüm yatağında baş ucunda diğer bekleyenleri ise sadece tahmin edebilirdik ama zorlamaya gerek yok…
Ne izliyorum ben dedirten sahne ile ahiret yolculuğuna Efsun’un elini tutarak başlayan Yamaç yol ortasında Nehir’e sarıldı, biraz sonra da Sena ile öpüştü, gerçi Sena’yı gözleri kapalı öptü ama. Harem isyanlarına hak vermek lazım!
Biraz da neden böyle bir sahneye gerek duyulduğunu ticari kaygılar dışında anlamlandıramadığım ölüm sonrası sahnelere bakalım…
Yamaç Efsun’un yönlendirmesi ile Koçovalı evini dolaşırken, tüm kırgınlıklar bitmiş Nedret ile Ayşe sarmaş dolaş, Kahraman ölüm emrini veren Salih ile aynı masada kadeh tokuşturabiliyor. Herkes tam da öldükleri ya da huzura erdikleri yaşta… Eğer bu buluşma bir nevi son veda ise Yamaç’ın turu tamamladıktan sonra, o son fotoğraf karesini takiben -ki turda nasıl oluyor da henüz ölmemiş Aliço ve Medet oluyor? – ona eşlik edecek Efsun ile beyaz ışığa doğru yürümesi gerekmez miydi? Böyle bir sahne izlemediğimize göre final Yamaç’ın cennetinde mi bitti, pardon, hareminde… İsyaan…
En iyisi herkes kendi finalini seçsin; benimki budur!
Çukur final reytinglerini merak eden var ise zirvede kapattı. Total’de 8,17 reyting, AB’de 7,09 reyting, ABC1’de 8,12 reyting ile üç grupta da gün 1.si oldu.
Kapak görseli için teşekkürler: ???? – @protegomaxima0
Nostalji için; Göz atmanızı öneririz: Çukur Bölüm Yorumları