Veliaht’ın üçüncü bölümünü izledikten sonra söyleyebilirim ki dizi yavaş yavaş kendi yolunu bulmaya başlıyor. İlk teaserdan itibaren (yapımcının, yönetmenin hatta birkaç oyuncunun da aynı olması ile) bölümlerde hissettiğim o “Çukur etkisi” biraz daha azaldı ama tamamen geçtiğini söyleyemem. Özellikle Zülfikar karakteri sadece bana hâlâ başka bir evrenden çıkıp gelmiş İdris Koçovalı gibi geliyor olamaz değil mi? Lütfen yalnız olmadığımı söyleyin ^^ Olsun, tam bir Çukur fanı olduğum için beni hiç üzmüyor; üstelik bence işin ilginç tarafı şu ki, bu benzerlik bana hikâyenin güçlü olduğunu da düşündürüyor.
Bu bölümde en çok aklımda kalan şeylerden biri, Erkan Kolçak Köstendil’in (Erkan KeKa’ya çok çok kalp) performansı oldu. Hiç bağırıp çağırmadan, sadece bakışlarıyla, o otoriter ama kırılgan hâliyle sahneleri öyle bir doldurdu ki, bölümün yarısından fazlasını resmen tek başına taşıdı diyebilirim. İnternette de benzer yorumlar vardı, birçok kişi “Yahya kaptan benim Veliaht adayım” demiş. Haklılar, çok etkileyiciydi. Bence de… Veliaht kimin hakkı sorusuna ben de “Yahya” derim!
Özel Sahneler ve Replikler
Bu bölümde bazı sahneler gerçekten çok güçlüydü. Mesela Zafer’in “Bazen sadece oğullar korkmaz, babalar da korkar” repliği… Çok basit bir cümle ama dizinin tüm duygusunu özetliyor gibi.
Yahya – Derya sahnesindeki “Doğru, yabaniyim ben… evcilleştin mi yoksa? Niye evlendin lan?” repliği de karakterler arasındaki çatışmayı doğrudan ortaya koyuyordu.
Bir de o Sakıp Sabancı’ya gönderme yapan sahne vardı ya, “Kadere bak, oğlumuza araba alacak paramız var ama sürecek oğlumuz yok” cümlesi… İçimi burktu. Veliaht’ın bu ince göndermelerini sevdim, bazen küçücük bir detayla koca bir duyguyu yakalayabiliyor.
Düğün fotoğrafı sahnesi de bu bölümün en çarpıcı anlarından biriydi. Reyhan’ın mutsuz bakışlarını bir anlığına gülümsemeye çevirip nefes almak için Timur’a bakması, ardından çalışanların “Zafer ve Reyhan çok yakışıyor” sözlerini duyan Timur’un gözlerini hızla kaçırması çok ince işlenmiş bir detaydı. Bu küçük an bile karakterlerin iç dünyalarını ve aralarındaki karmaşık duyguları çok iyi yansıttı. Ayrıca Timur’un Vezir’i de aile fotoğrafına dahil etmesi, onun aslında ne kadar adaletli ve vicdanlı bir karakter olduğunu bir kez daha gösterdi.
Ve tabii ki Timur – Reyhan dans sahnesi! Açık söyleyeyim, bu kadar zarif bir sahne beklemiyordum. Akın Akınözü ve Serra Arıtürk’ün uyumu beni çok şaşırttı. Timur’un dansı bilmeyip Reyhan’ın komutlarına uyması, ikisinin uyumunu bambaşka bir seviyeye taşıdı. İnternette de “film gibi sahne” diye çok yazılmış, kesinlikle katılıyorum. Uzun zamandır bir dizide böyle içimi ısıtan bir sahne izlememiştim.
Karakterlerde Derinleşen Çatlaklar
Timur bu bölümde daha da gerçekçi geldi bana. Öyle her şeyi bilen, güçlü kahraman gibi değil. Yanlış yapıyor, hata yapıyor, ortamı yadırgıyor, azar işitiyor. Bu tarafı onu daha insani yapıyor bence. Reyhan’la olan sahneleri de çok hoşuma gitti. Reyhan’ın yaralarının da Timur’unkiyle aynı yerden olduğunu öğrenmeleri, aralarındaki bağı iyice güçlendirdi. Reyhan’ın gözlerinde o güveni gördüm resmen. Özellikle Timur’un elektrikleri keserek Reyhan’ın bir kez daha kurtarıcı olması güzel bir detaydı.
Yahya ve Derya hattı – aralarındaki gerilim, laf atışmaları, bakışmalar – ise bambaşka bir keyif veriyor bana. Dolayısı ile bu sahneler (izlerken “bunlar kesin ileride büyük olaylar çıkaracak” dedim) bence ayrı bir parantez açmayı hak ediyor. Aralarındaki çekim, laf sokmalar, kıskançlık ve gizli bir geçmişin işaretleri… Hepsi öyle güzel yazılmış ki izlerken ister istemez “bu ikili arasında ne yaşandı, neden yarım kaldı?” diye düşünüyorum. Özellikle Yahya’nın Derya’nın yarasına basarak onu kızdırması, ardından kıskançlıktan neredeyse delirir gibi hâle gelmesi çok gerçek geldi. Derya’nın ise bir yandan Yahya’ya mesafe koymaya çalışıp, diğer yandan gözleriyle her şeyi ele vermesi bu ilişkinin daha derin bir hikâye taşıdığını gösteriyor. Sosyal medyada da birçok kişi bu ikili için “ekranı yakıyorlar” yorumunu yapmış. Katılmamak mümkün değil; ben de izlerken onların sahnelerinde içimde ayrı bir heyecan hissettim. Öyle görünüyor ki ilerleyen bölümlerde Yahya ve Derya’nın geçmişleri ortaya çıktıkça, hikâyenin en güçlü dinamiklerinden biri bu ikili olacak.
Bu bölümde en çok beğendiğim şey, oyunculukların çıtasının sürekli yüksek kalması oldu. Hiçbir sahnede “burada rol yapıyor” hissine kapılmadım. Toygar Işıklı’nın müzikleri de bölümü çok güzel tamamladı.
Veliaht üçüncü bölümüyle beni daha çok içine çekti. İlk bölümde hissettiğim “bu dizi nereye gidiyor” sorusu yerini “bundan sonra ne olacak” merakına bıraktı. Özellikle Timur’un dönüşümünü yavaş yavaş izlemek çok keyifli. Zülfikar’ın hesapları, Reyhan’la Timur’un arasındaki minik minik kıpırdanmalar, Yahya-Derya’nın ateşli gerilimi… Hepsi beni ekran başına kilitliyor.
Gelecek bölümler için şu sorular aklımda:
- Veliaht kim olacak, bu kimlik çatışması nasıl çözülecek?
- Zülfikar’ın hesapları tam olarak ne, ne kadarı açığa çıkacak?
- Timur ile Reyhan aşkı ne zaman dile gelecek ve diğer karakterlerin müdahaleleriyle nasıl sınanacak?
- Yahya-Derya hattında geçmişe dair sırlar ortaya çıkacak mı?
Kısacası, üçüncü bölümde diziye daha çok bağlandım. Perşembe akşamlarını Veliaht’sız düşünemeyeceğim gibi görünüyor.
Göz atmanızı öneririz: Veliaht Bölüm Yorumları