İzledim

UZAK ŞEHİR – Bir Yokmuş Bir Varmış

Uzak Şehir’in yeni sezonuna Gülsüm’ün kaleminden… Keyifli okumalar ^^

 

Derler ki, insanların dram izleme sevdası tamamen kendi yaşamlarına şükretmesinin veya yazıklanmasının bir yoluymuş. Hayatlarımız zaten acıyken, bir de bu dizinin kederini paylaşıyoruz. Yine de Uzak Şehir’in son 3-4 bölümden sonra çoğu insanın kendi hayatına şükrettiğine eminim.

Uzak Şehir için geçen sezon için yazdığım sezon yazısının ardından esasında şu an içimden olumlanacak pek bir şey gelmese de bir dertleşelim istedim.

 

 

Uzak Şehir’in sezon finalinin ardından Cihan ve Alya’nın nasıl bir çift olabileceğinin heyecanıyla bırakmıştık diziyi. Bu şekilde sezona ben de girdim tabi. Mine konusu önde dururken bunun temiz bir şekilde kotarılması gerekirken, Mine’nin temizleneceği pek de aklıma gelmemişti. Yani Mine kendi sonunu kendisi getirecek bir tipti. Cihan’ın Alya için Mine’ye yaptığını takdire şayan bulan olduysa, insanlıktan nasibini alamamış bence. Sonuçta insan hayatı bu. O kadar ucuz olmamalı. 200lerin Orta Asya’sında mı yaşıyoruz?

Mardin bağlamının bu denli sert havasında bu denli anti hümanist tavırlar ve adalet bekçisi olduğu iddia edilen başroller biraz zorlama duruyor. Alya’nın sözde adaletten geçen vicdanı, Mine’nin ve bir hastasının ölümünden geçiyor. Bu durumlarda zaten “şart” veya “aile için” diye bir şey de olmamalıydı. Ondan diyorum. Özellikle yapılamıyorsa söze vurmak riyakarca bence. Bu arada Mine’nin de Alya’nın canına kastettiğinin farkındayım. Alya hanımın kendisi bunun üstüne sünger çekmiş. Ben de buna dayanarak çektim. Mine’yi hiçbir aşamada savunacak halim yok tabi ki. Aslında tüm bu toplamda tüm Alboraların tamamının aşağılık narsistler ve bencillik kümesi olduğunu kabullenmemiz gerekiyor. Beni biraz da zorlayan bu. Hak vermeye çalışmaktan cayalı çok oldu artık.

Sezona Mine sebepli ekşi tatla başlayınca biraz beklentilerimi düşürmeye başladım. Kaldı ki çiftin sinerjisi ve enerjisi 2 bölüm bile sürmeyecek bir sığlıkta bizi selamladı. Evet çoğu kişi gibi çiftin bir ölçüde görece derin yazılmaya çalışıldığını, bir ölçüde de sığ çekilip sahneye konduğunu düşünüyorum. Yani haftada iki saat süren bir diziden bir ölçüde derinlik arayışına girmem veya mantık tozu ayıklamam, diziye olması gerekenden daha yüksek bir paye yüklediğim anlamına gelmiyor. Asla bu çabam olmadı vasat altı kalitedeki bir prime time dizisi için.

 

 

Öncelikle Boran abimizin yaşaması bu diziyi izleyen herkesin aklına zekasına hakaret, diziyi geriye, hatta 1.bölümünden daha da geriye götüren rezil kepaze bir yaklaşım. Hikayenin ana kolonunu olduğu gibi kırmak demek çünkü. Ben Boran’ı hatırlatan durumlara karşı değilim demiştim, dirilsin demedim. Hikâyenin başlangıç vaadi yönünden Boran CihAl için bir zorluktu. Geçmişin hayaletiydi. İki tarafın da gerçeğiydi. Böyle kabullenmiştim zorluklarını. Bir iki bölümde olduğu gibi nefeslenmeleri de hoşuma gidiyordu. Sezon açılışının ardından Cihan Boran’ın dönüşünden o kadar emin ve bu mantalitede yaklaşınca hükmen mağlup bir havaya büründük. Cihan üzerindeki ölü toprağı o kadar derin ki, 4 bölümdür kendi açımdan diziye heyecanlandıran hiçbir unsur da kalmamış oldu. Bu aşamada haliyle Cihan’ın yazımı tabi ki tatmin edici olmaktan fersah fersah uzak. Adamda replik yok zaten. Onu da geçtim, buradaki problem Cihan ve Boran ile ilgili tek bir flashback bile yapılmaması. Bu haliyle tuhaf ve rahatsız edici duruyor Cihan’ın vicdan yükü. İlk sezondan aldığım hava zaten Boran’ın aileden fiziken ve duygusal olarak çok uzak olmasıydı. Öyle uzak ki Alya ile evlenmiş ama Alya ve Deniz ile tanışan eden olmamış. Sonucunda Cihan Boran’ın vasiyetini yerine getirirken aşık oldu diye kendisini cezalandırmaya ve intihara varan bir bedel ödemeye yollanması biraz abartılı bence.  Biraz da, Alya’ya aşık olmasına rağmen Boran’a karşı bile ne kadar iyi bir kardeş olduğunu ispat amacı güdüyor. Sorumluluk veya vicdan denilmesin buna hiç. Gerçekten Alya’nın gözlemlediği gibi yüzleşmemek için ölümü göze alıyor. Bu sebeple kendi anevrizması da dururken hayatından vazgeçmesi fazlasıyla korkakça. Bu kadar aşkını yük ve zül görecekse, utancından sürekli kahrolacaksa büyük laflar etmemesi gerekiyormuş. Neymiş? Lafla peynir gemisi yürümüyormuş gerçekten. Yine de Cihan’ın mentalini biraz daha açayım, bende biraz hatırı var. Cihan’da bariz bir kurban psikolojisi ve değersizlik şeması hep vardı. Burası cepte. Ailesi ve sorumluluklarının hep bilincindeydi. Aşırı da özveriliydi. Boran ortaya çıktıktan sonra kendisine izin verdiği aşka utançla yaklaşması ve suçluluk psikolojisi anlaşılabilir ancak bu hiçbir zaman için intihara meyillenmek demek değildir. Arkada bıraktığı doğduğu ailesi değil, kurduğu ailesi. Bunun hala farkında olamayışı çok yazık. Boran’dan da çaldığını hissettiği şey, Boran’ın ondan çaldığı bir hayat gibi düşünebilseydi kendisine hayat da daha güzel olurdu.

Cihanın kendisini bazı toplumsal normların ve ahlaki kalıpların içinde ezdiğini görüyorum ama burada Alya’yı öyle bir aşağılayıp ona öyle hakaret ediyor ki bunu fark edemiyor bile kendi acısından. Bu yüzden de aşkı varsa da kaybetme korkusu ve abisine karşı utancı ardına çok gizlenmiş. Haliyle ben de bunu görmekte zorlanıyorum ve Cihan’ın aşkına güvenemiyorum. Bunları derken gerçekten içim acıyor. Kaybettiğimi sevdim arabeskliğinin sebebi bu tip ferasetsiz davranışları ve sevgisini hissettirememesi sanırım. Meryem alim değilse arifmiş gerçekten. Onu bile anladığım hale geldim. Herif dram mazoşisti gibi ortalıkta dolaşıyor. Bi sağlam uyusa kendisine gelir gibi. Çünkü gerçekten izlerken ben bile yoruldum. Tercih edilmeme travmasının peşine gelen bu tip salmışlıklar, karakterle mesafeyi açar. Benden söylemesi.

Boranın geldiği ilk haftalarda midem kaldırmıyordu diziyi zaten. Bir yandan da bu koma meselesinde daha cesur olup koma olmadan bu topa girebilirlerdi de. Doğrudan dirilebilirdi canlı kanlı. Böyle sanki ne sütüm yansın ne yoğurdum ekşisin gibi olmuş. CihAl’e dokunmaya cesaret edemedi tatavası da anlamlı değil. Zaten yıkılan yıkıldı. Ağır ağır alıştırmak ve buna dönük bir çaba saçmalık. Bu hafta fragmanından da ana amacın ne olduğu anlaşılıyor zaten. Boran malum Alya hanımın kocasıydı. Tutup da hemen gelmesin denmezdi. Kaldı ki Boran’ın dirilmesine kimse inanmış değil, Zerdüşt böyle buyurdu diye takılıyoruz. Daha da vursalardı kimseye zeval gelmezdi. Bu haliyle herkes yıkık zaten. Sadakat dışında. O jeneratörlü.

 

 

Koma hastasına böbrek nakli konusu da bu dizinin tıptan bi haber olduğunu gösteren bir dram mastürbasyonuna doğru götürüyor bizi. Üstüne üstlük dizide iki doktor da varken. Sanırım diplomalarını mandıradan almışlar. Böyle bir bilgisizlik seviyesine şaşırdım da gibi. Sonra bir cesede böbrek vereceğim kavgasına tutuştu millet. Sanırım dizide böbrek çok kolay bulunan bir şey ve çöpe atmak kimse için bir sorun teşkil etmiyor. Bu konuda tıbbi teknik ve etiğini hesaba katarsak dizide mantık aramış oluruz ve dizimiz bu konuda çorak toprak. Alya veya Cihan donör olacak olmayacak çatışması da beni gerçekten etkilemiyor. Üzgünüm ama pek de dram köpeği değilim sanırım. Aslında bu konunun değilim bence. Senaryo olarak daha farklı birçok açılım olabilirdi. Oralarda her drama vardım halbuki. Çünkü devamında Alya’nın ameliyata tek girip çıkacağı, 2 gün sonrasında da işine döneceğini biliyorum.

Özetle genel anlamda bu sezon girişinin beni hiçbir yönden ikna edemediğini söyleyebiliriz. “Bir yokmuştu, bir varmıştı Boran”ın hortlamasının ardından tüm etik değerlerimi bir sorguladım ve bu diziye hiç olmadığım kadar öylece seyirci kaldım.

 

 

Toplumsal kodlara bağlı yaklaştığım anlarım çok oldu bu arada. Ancak etik denilen şeye doğru yanlışla yaklaşamayız. Sonrasında Boran’ın art niyetli vasiyeti gözümün önünden geçti ve çift gözümde yine aklanmış oldu. Buna rağmen sebepsiz şekilde Samanyolu izler gibi günah helal haram suratına tükürüyorduk CihAl’in. Çift de buna dahil dikkatinizi çekerim. Dizi maalesef anlatım yönü olarak baş karakterlerin aşırı haksız olduğunu düşünüyor. Yaşadıkları haksızlıklara rağmen iki baş karakter de buldukları aşkı nedense aşağılıkça buluyor ve bunun arkasında duramıyorlar.  Göstermelik olarak kendilerini biraz savunup sonra yine süklüm püklüm dağılıyorlar. Bu durum çok bunaltıcı ve çok mide bulandırıcı bir hal aldı. Boran ile yüzleşmeden bile kendi içlerinde Alya ve Cihan’ın ilişkilerini kabullenip sahiplendiklerini söylemek zor. Slowburn tanımlı çiftlerde bu tip şeyler genellikle söylenmez esasında. Bu yönden çiftin hatalı bir mentalle yönetildiğini düşünüyorum. Düzelir diye haftayı bekliyoruz ya bundan sebep. Bu yüzden de dizi böyle sürekli bir şeylere bir şeyler için katlanma seremonisine dönüştü. Boran gitsin diye beklemek. Mine gitsin diye beklemek. Alya tepkilensin diye beklemek. Cihan ağzını açsın/aksiyona geçsin diye beklemek. Cihan Alya için kahrolsun diye beklemek. Hep bi beklemek ama. Beklenti kurulup buna tatmin edici cevaplar verilmediğinde ve haftalarca -Mine için 10 hafta, Boran için de bu kadar olur- karakterlerin süreçte kaybolduğunu gördükten sonra, dizinin kafa yapısını kepaze buluyorsunuz haliyle.

 

 

Dizi çiftinin görece derinlikli olduğunu söylemekten kastım diziyi paralele boğmak değil bu arada. Paraleller ilerlemiş hikayelerin en büyük avantajlarından biridir bence. Dikkatinizi çekerim ki “ilerlemiş” diyorum. Neredeydik ne olduk dedirtmesi amaçtır. Uzak Şehir’in her hafta birinci bölümüne veya ilk 5 bölümüne geri dönüyoruz. Yani reset. Sar başa. Senaryoya inanmayan koca bir kitlenin duygusuz ilk sezon bölümü replikalarını yeni sezon bölümleri diye sunmak yetersizliğin ve hikâye anlatmayı bilmemenin bir diğer anlamı bence.  Sürekli tiktok sahnelerine konu olsun diye yapılmıyordur bu dizi tahminim. Amaç kafa dağıtmak olmalı ancak benim saçmalıktan başım ağrıyor artık. Sadece Sinem Hanım ve Ozan Bey var diye bu denli aptal yerine konunca, maddi kaygıların veya kazanımların çok önde olduğu hissettiriliyor zaten. Bu biraz da izleyene saygısızlık. Herkesin kazancı canı gönülden bol olsun ancak biraz da biz bir hikâye ve eğlenceli bir şeyler kazanalım. Çift beklentisini bile boş verdim artık. Yani ironik şekilde 2 saat dizide derinlikli falan çift yazılamıyordur belki. Sürekliliğinde bir zorlanma durumu oluyordur diyelim. Hadi bunu yedim diyelim. Ama bir zahmet de bir aşiretin düşmanlarının nasıl yazılamayacağını her hafta görmeyelim. Bu senaristin o çok sevdiği olay yazımı işte. Neden bunu tam olarak alamıyoruz? Boranın 4 haftalık varlığı neden Boran’ı ve geçmişini bize açamıyor? Ortamda Vurgun da varken. Alya’nın neden kendisine ait bir hikayesi yok? Olduğunda da neden 15 dakika sürüyor? Kadınlar neden bu kadar eril bir zihniyeti kolaylıkla kabullendi? Babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi? Bu sorulara bölüm hikayesi bazında neden yanıt bulamadığımızı anlamlandırmaya çok çalıştım ve salı günü yine iyi reyting aldıklarını gördüm. Böyle kervan yolda düzülür mantığıyla koca bir yaz geçirmiş olmalarıyla galiba barışamadım. Bu da benim ayıbım olsun.

Paralel kisvesi altında ilk sezon replikaları diyordum. Boranın diziye geliş bölümü baştan aşağıya birinci bölümün duygusuz bir tekrarıydı nazarımda. Duygular farklı diye karşı çıkabilirsiniz belki ama ben Ozanın performansına bakarak bundan bir sonuç çıkaramadıysam sebebi senaryoya inanılmaması olabilir pek tabi. Elbette “Boran yaşıyor, ben öldüm” dediği sahnede bireysel oyuncu performansı çok ileriydi. Kısım kısım Sadakat yüzleşmesi sahnelerinde de ileri aktarımlar var. Ancak bir dizinin sadece oyuncu performanslarına bağlı ilerleyemeyeceği de bir gerçek. Cihan ve Alya her zaman zor hikâye ve karakterler olacaktı. Bunda karakterlerin iç direncini veya birbirlerine karşı güçsüzlüğünü yakalayabilmek asıl senaryo başarısı olurdu. Karakter performanslarına da o zaman bakardık kaldı ki. Ancak bunda mantıki zemini sağlamak şarttı.

Sözde mantıklı bir zeminde ilerlemesi gereken hikayenin yanında bu dizinin görsel zenginliği hem bağlamından hem de oyuncuların saç/makyaj kostüm dizaynından da gelir. Gerçekten artık rica ediyorum, herkes yatağa pijamayla girsin. Cihan normal bir eşofman, kazak giysin. Dizi çıkmış kotlarından, saçma renkli gömleklerinden ve üstüne mıh gibi kazınmış yeleklerinden ikrah geldi. Burada işitsel bir iş yapılmıyor sonuçta. Tabi ki yine estetik harikalar dünyası da beklemiyorum. Ancak çekimde, yer yer makyajda ve kostümde emeklerin yetersiz kaldığını görebiliyorum. Bu sadece ana castta olan bir mevzu da değil. Biraz ayağını denk alması gerekenler var. Ben size söylüyorum. Üstüne alınan alınsın.

 

 

Yan konulara girdiğimde ise çıkışım çok kolay. Şahin ve Nare’nin evliliği hayırlı olsun. Kavuştular diye süs bebeği olacaklarını hiç düşünmemiştim. Şahin’i de en yakın sürede iç güveysi alalım. Bu Ecmel ile hayat geçmez. Nare’yi bu sezon gerçekten hiç tanıyamıyorum. Fiziken kimsenin tanıyamadığı ortada. O saç ve kostümler gerçekten feci. Anası hapse girdiğinde Alya’ya uyguladığı duygusal manipülasyonu gerçekten unutamıyorum. Atasına saygıyı gerçekten herkes karıştırıyor. Böyle olunca sadakatın da yaptığı her şeyi hak etmiş oluyor. Kaya da bu pakete dahil. Alya’nın anası ölmüşken bile destek olamamış iki kardeş, ciddi ciddi Sadakat için çabaladı. Kendi yaşadıklarını gerçekten düşünmüyor bu iki enayi belli ki. Sadakat da burunlarını sürtsün. Ne diyeyim.

 

 

Demir-Zerrin-Kaya-İpek dörtgeninde geçen sezon sonuyla aynı noktadayız. İleriye taş atılmış değil. Zerrin’i kaçıran herhangi bir A kişisinin koca aşireti parmağında oynattığını gördükten sonra düşman kısmı konusunda net şekilde destek alınması gerektiğini düşünüyorum. Açıkçası merakımı da çeken bir kısmı yoktu buraların. Bir süredir aklımda Demir’in Nare ile evlenmesinin düşman aile çatışmasına daha fazla hizmet edeceği var. Bu hikayenin orijinale uyduğu falan da yok zaten. Nare ve Demir ile daha doğru bir ton bulabilirdik bence. Çift ayarlamalarının baştan düşünülmesi iyi olabilirmiş. Demir ve Nare kompozisyonu tamamlayan bir diğer unsur olabilirdi. Burada parça bütün ilişkisi kopuk olduğu için söylüyorum bunu. Yoksa ŞahNar güzel bir çift.

 

Sadakat Vurgun

 

Sadakat için geçen sezon yorumunda iyi kaynanalığı eksik olsun demiştim ya bu denli yoksunluk beni de şaşırttı ve şaşırtıyor. Açıkçası bunun kaynanalıkla da ilgisi yok. İnsanlıkla bir ilintisi olabilir. Normal yaşamla bir alakası olabilir. Bu halleriyle kendilerini aile dizisi sandılar bir de. Alya anormal iyi. Sadakat anormal kötü. Cihan anormal depresif. Gerçekten normal hayata dair ne kadar az şey varsa bu diziye toplanmış gibi. Normal namına tepki yazılmıyor dizide. Her şeyi anormal diye mi bu haldeler anlamadım ki.

Sadakat’in Ecmel veya Vurgunla hikayesi olacaksa da hiç ilgimi çekmiyor. Geçen sezon ilgi çekici demiştim ama evlat kayırmacılığından sonra Sadakat’a dair hiçbir şey beni almıyor. Kodesteyken gerçekten başım daha az ağrıdı. Aşkın düzelteceği varsa da düzelmesin zaten. Özellikle sonrasında yumuşatılacaksa böyle bir kaynana yazımı aşırı uç. Gereksiz. Kaldı ki ilk sezondan sonra aramızda uçurumlar var bu kadınla. Haklı olduğu yerleri varsa da toplamda izlemeye katlanamıyorum. Gonca hanım da çok iyi portreliyor Sadakat’ı. Bu doğru. Ancak karakterinin kötü olduğunu kabullenmesi tahmini ne zamana olur? Çünkü acıları varsa herkesin var. Ama kimse dönüp de hasta birisinin canına gelininin hırsından kastetmiyor.

 

Burada bitsin dertleşmek artık. Umarım dizi artık bölüm hikayeleriyle ve karakterleriyle bütünleşerek izleyiciye sunulur. Emeklere sağlık.

 

 

Noel Pazarları
AVRUPA – En Güzel Noel Pazarları
sığacık ada masalı
SIĞACIK SEFERİHİSAR – Ada Masalı’nın Çekildiği Yer, Nam-ı Diğer Kırlangıç Adası
Alaçatı Tatil
ALAÇATI – Sanki Ege’de bir Vaha
gezdim gördüm san diego
AMERİKA – San Diego
Mekanlar Tarifler
Sütlü Tatlı
Yılbaşında Yapabileceğiniz 5 Şahane Sütlü Tatlı
LONDRA – Londra’da Öğleden Sonra Çayı
künefe
Bir Değil İki Değil Çok Çeşitli Künefe
BRIDGERTONE
BRIDGERTONE – Gölge Oyunları
BRIDGERTONE – Dearest Gentle Reader
Şimdiki Aklım Olsaydı (Si lo Hubiera Sabido)
ŞİMDİKİ AKLIM OLSAYDI (Si lo Hubiera Sabido) – Ne Dilediğine Dikkat Et!
Poldark
POLDARK – Korkunun, Umutsuzluğun ve Sevginin Derinliklerinde
bergen
BERGEN – Bir Tek Şarkı Söylerken Utanmadım Ben
romantik komedi filmler
Latte Kıvamında Romantik Komedi Filmleri
Yarına Tek Bilet Elle Çekim
YARINA TEK BİLET – Belki de Karşılaşmalar Tesadüf Değil Kaderdir
BİZ BÖYLEYİZ – Olsaydı Nasıl Olurdu?
Deli Bayramı
DELİ BAYRAMI – Kim Akıllı Kim Deli, Nasıl Ayırt Etmeli?
evlat oyunu
EVLAT – Her Şey Çok Zor
übü hep übü
ÜBÜ HEP ÜBÜ – Übülük Müessesesi Üzerine
yaşamaya dair
YAŞAMAYA DAİR – Yaşamayı Ciddiye Alacaksın
Copy link
Powered by Social Snap