İzledim

KIZIL GONCALAR – Şimdiki An, İleride Yaşayacaklarımızın Anahtarıdır

Kızıl Goncalar  3. bölümün analizi  Maria‘nın kaleminden. Keyifli okumalar.

Özgü Namal ve Özcan Deniz’in başrollerini paylaştığı, FOX TV’de yayınlanan ve GOLD Yapım imzasını taşıyan “Kızıl Goncalar”, sadece 3 bölüm yayınlanmasına rağmen, muhafazakâr yaşam tarzları ve tarikatları konu alan sahneleriyle başladığı günden beri tartışmaların odağında. Dizinin yayın hayatı, “toplumun milli ve manevi değerlerine aykırılık” gerekçesiyle RTUK tarafından iki kez durduruldu. Cezalar ve mekan izinlerinin iptaliyle sekteye uğramış olsa da set Fatih’ten Beykoz Kundura Fabrikası’na taşındı ve son yayınlanan bölümüyle en yüksek reytingin olduğu pazartesi günü reytinglerde zirveye yerleşmeyi başardı. Yasaklamalar ve tepkiler, Kızıl Goncalar’ın etrafında oluşan merakı artırdı, kabul. Ancak gelin ‘Kızıl Goncalar’ın başarısının asıl sırrı nedir?’ onu inceleyelim.

 

Öncelikle, Kızıl Goncalar beni uzun bir aradan sonra heyecanlandıran bir proje. Muhafazakar bir aileden gelen Meryem (Özgü Namal) ile Doktor Levent’in (Özcan Deniz) çocuklarının üzerinden başlayan hikayesi, Türkiye sosyolojisine ayna tutarken, insanlara farklı duygular hissettirmeyi amaçlıyor.

Dizinin başarısına katkıda bulunan birçok faktör var. Özgü Namal ve Özcan Deniz gibi tanınmış oyuncuların yanı sıra Erkan Avcı, Mert Yazıcıoğlu gibi yetenekli isimlerden oluşan güçlü bir oyuncu kadrosu, dizinin kalitesini artırıyor. Zaten Faruk Turgut’un cast yeteneği çok iyidir; inandırıcı ve gerçekçi insanları bir araya getirmeye özen gösterir. Özgü Namal’ı uzun bir aradan sonra ekranlarda görmek büyük bir mutluluk. Özcan Deniz’in de yoğun sahne çalışmaları vardı. İkisi de ulusal iş yapma planları olmayan oyuncular, bu yüzden kabul etmelerine çok sevinmiştim. Özellikle genç oyuncular ve tüm kadro doğru seçilmiş. Yönetmen Ömür Atay’ı da beğenirim.

Senarist Necati Şahin’e gelirsek, çok donanımlı ve özel bir yazar. ‘Vatanım Sensin’, ‘Atatürk’ ve ‘Kulüp’ gibi dev bütçeli, kendi alanlarında çığır açmış, çok özel işlerin yazarı. Onun da son dönemde ulusal iş yapmaktan yana olmadığını duymuştum. Çünkü artık dijital projeler, senarist ve yönetmen, oyuncu için büyük avantaj. Bu dizide senaristin varlığı çok net hissediliyor. Hikayede anlattığı o dünyaya çok hakim olduğunu da okumuştum. Kısacası, Faruk Turgut’un onur mücadelesi diye tabir ettiği iş, aslında oldukça riskli bir iş, bu yüzden oyuncular ve tüm ekip bu işi büyük fedakarlık yaparak yürütüyorlar.

Kızıl Goncalar’ın başarısının arkasında olan en önemli faktörlerden biri de şüphesiz dizinin ele aldığı cesur konu. Kızıl Goncalar, ilk iki bölümüyle seyirciyi yakalamayı başardı ve yüksek reytingler elde etti. Daha ilk bölümden çok ses getireceği, ülkenin gündemine oturacağı ve tartışma yaratacağı belliydi.

Kızıl Goncalar konusu: Meryem, Naim ve kızları Zeynep’in memleketlerinde yaşanan depremden sonra İstanbul’a göç eder ve şehre geldiklerinde içinde bulundukları “Faniler” isimli tarikata sığınırlar. Diğer taraftan seküler bir Atatürkçü olan Levent, devlet hastanesinde çalışmayı tercih etmiş idealist bir psikiyatrdır. Mecburi hizmeti sırasında “Faniler” ile tanışmıştır. Babası, 28 Şubat döneminin etkin akademisyenlerinden, fizik profesörü Suavi’dir. Yani Levent bu etkide büyümüş biridir. Hikayemiz Levent ve Meryem’in yollarının kesişmesi ile başlar.

 

Gelelim 3. bölüme. Yılbaşı ve 2 hafta da zorunlu ara verince, yeni bölüm özeti ile beraber seyirciyi ekrana kilitledi. Fragmanlarda muhtemel bir evlilik sahnesi olduğu için seyircinin merakla beklediği bir bölümdü.

 

Bölüm Isaac Newton’un “Evrendeki her etkiye karşılık eşit büyüklükte ve zıt bir tepki vardır.” sözüyle başlangıcı yaptı. Son bıraktığımız noktada Levent, Zeynep’in zorla evlendirileceğini, tarikattan ihraç edilmiş halası Birgül’den öğreniyor ve kendi değerleri ve mesleğinin de gereği ile en doğru olduğunu düşündüğü şeyi yaparak kanuni yollara başvurarak polisi ve sosyal hizmetleri evin kapısına dayıyordu.

Bence sahnedeki en etkili kısım, Levent’in evindeki herkesin, özellikle asistanı Esra’nın konuyu anlamadan Meryem’i yadırgamaları ve suçlamalarıydı. Meryem, “Siz bizi bilmiyorsunuz.” ve “Siz bize ne zaman yardım etmişsiniz ki” sözleri, dizinin başından beri vurgulanan toplumdaki bölünmüşlüğe işaret ediyor. Dizi, farklı hayatlar yaşayan insanların birbirleriyle sınırlı temasları olduğu Türkiye’nin sosyolojik bir gerçeğini ele alıyor. İnsanların ne giydiğine bakmadan, vicdanına, kalbine dokunarak sorunları çözme mesajını veriyor. Sahnenin devamında, Meryem’in yasadığı zorluğu anlayınca Esra özür diliyor.

 

 

Buradan Meryem ve Zeynep, emniyete gitmek zorunda kalıyor. Meryem, küçük yaşta evlendirilmiş, kendi kendine okuma yazma öğrenmiş ve tek ideali kızının kendi yaşadığı zorlukları yaşamaması. Polis ve sosyal hizmetler, onun için kızından ayrılmak anlamına geliyor. Bu riskle karşı karşıya kalınca, kocasının kızma ihtimalini bile umursamıyor. Zaten Fanilerin ve Naim’in kızına yönelik evlilik planlarını da yeni öğrendi. Bir yandan endişe duyarken bir yandan da bu konu ile tek başına mücadele edebileceğini düşünüyor. Kızının da duymasını istemiyor ve gerçekten Özgü Namal, bu ikilemde kalmışlığı ve çaresizliği bize çok güzel hissettirdi.

 

 

Zeynep’in en büyük korkusu ise: ‘dedeyi bir daha görebilecek mi?’ Zeynep, annesine çok düşkün, babasından çok korkan, okul okumamış, bir kalemi bile olmayan, üstün zekalı 15 yaşında bir kız. Bunu fark eden Levent’in babası onu çalıştırdığında, Zeynep için bu durum o kadar heyecan verici bir olaydı ki, onun da en büyük korkusu bu yeni tanıştığı bu heyecanı kaybetmek. Tüm bölüm elinde dedenin ona verdiği soru olan merkezden çembere çizilen doğru parçasının yarı çapını ve kapladığı alanı hesaplamaya çalıştığı kağıtla geçti. Hatta bölümün ilerleyen kısmında, Zeynep boşuna umutlanmasın diye Meryem kağıdı yırtacak gibi oldu ama kızına kıyamadı. Gerçi o kağıt sonra işlerine de yaradı. Meryem için kızının okuması ve kendini kurtarması isteği o kadar güçlü ki, bunun için tüm zorlukların üstesinden gelebilir.

 

 

Emniyette Meryem ve Zeynep’in bir telefonla serbest bırakılması, Levent’in önyargısını tetikledi. Meryem’in tarikatı aradığını ve oradan engellediğini düşündü. Belki seyirci de öyle düşündü. Bu aslında, iki grup arasındaki güvensizliğin bir yansımasıydı. Levent, evdekilere durumu anlatırken Dr. House’u da andı: “10 yıl bunun eğitimini aldık, Dr. House’un geldiği noktaya geldik. İnsanoğlu yalancıdır.” dedi. Sonunda gerçek ortaya çıktı ve Levent önyargısı ile yüzleşmek zorunda kaldı. Emniyet müdürünü arayan kişi Suavi’ydi. Suavi, Levent’e “Jakobenlerin özetisin.” dedi. Jakoben, halk adına halka karşı eylem yapabilecek dayatmacı zihniyet anlamına gelir. Suavi, keskin fikirleri olsa da geçmişteki yöntemlerin işe yaramadığını tecrübe etmiş. Oğluna “Devleti polisi karıştırmadan, aslını astarını öğrenerek, anlaman, anlatman ve onların da dinlemesi lazım.” dedi. “En çok korktukları da değişmektir.” diyerek diyalog mesajı verdi. Bu, dizinin vermek istediği mesajın da özü!

 

 

Naim rolünde Mert Turak oldukça başarılı. Şu ana kadar kızını seven ve kendi dünyasında en doğrusunu yaptığını düşünen bir baba portresi çiziyor. Bir yandan da bu evlilikle kendini güvence altına alma ve tarikat içinde bir statü edinme çabasında. Sadi Hüdayi Efendi‘nin yaveri Arif’e “her şeyin bir sırası var” söylemi, Sadi ile yaptığı kapalı konuşmada, “aldınız bizi getirdiniz buraya ama ne bekliyoruz” konuşması hep bu isteğinden kaynaklanıyor. Sadi Hüdayi, sabretmekle ilgili bir hikaye ile geçiştirdi ama Naim tatmin olmadı. Sonrasında Arif ve Sadi arasındaki konuşmada, Cüneyd ile ilgili daha önce yaşananlar gibi olmasın dendi. Cüneyd’in ailesi ve yaşadığı süreç, muhtemelen ilerleyen terapi seanslarında ortaya çıkacak olan şaşırtıcı bir hikaye olacak. Sadi Hüdayi, Cüneyd’in kendi ifadesiyle, sükûnet bulması yani iyileşmesi için evlenmeyi bir çözüm olarak görüyor. Bir nevi yanına bir bakıcı gardiyan yerleştirmekle ayni.

 

 

Cüneyd, derin düşünen ve diğerlerinden farklı bir karakter. Psikolojik tanısını henüz bilmiyoruz. Din, felsefe ile ilgilenen ve çok kitap okuyan biri. Hayati sürekli sorguluyor. “Alamadığımıza değil, vermediğimize üzülenlerden olmak” veya avluda müritlerle yaptığı konuşmada söylediği “Elmayı yarım olması çürütmüş, tam olsaydı ne yerde kalırdı ne çürümüş olurdu” gibi sözler, onun sürekli bir arayış içinde olduğunu gösteriyor. Etrafındakileri konuşmaları ile etkileyebilecek bir güce sahip. Levent bile, bölüm içerisinde karısına kızdığında, “Cüneyd’in söylediği gibi, bütün kötülükler hastalık olmuş” sözü Levent’in Cüneyd’den etkilendiğini gösteriyor.

 

 

Feyza, kuzeni Cüneyd’e aşık ve onunla evlenme hayalleri kuruyor. Annesini ikna ederek babasına da baskı yapıyor. Zaten babası annesinin kontrolünde. Cüneyd ile konuşma fırsatı bulduğunda, Cüneyd’in “Solucanların bile yuvası var. Burası yuvamız, hepimiz beraberiz, birbirimizi görüyoruz. Tespihler de ne güzel kokuyor.” sözlerini, ‘Yuvamıza yaptıklarını beğeniyorum dedi anne’ diye tercüme edip neredeyse evlilik davetiyesi gönderme moduna geçti. Feyza’ya üzülüyorum. Tüm hayatını bu hayale adamış. Aslında aşk için ama aynı zamanda iktidar hevesiyle de evlenmek istiyor. 1. bölümdeki küçük çocuklardan bile Cüneyd’i kıskanan Feyza, ilerleyen bölümlerde Zeynep’e karşı ne yapar, inanın korkuyorum.

 

 

Naim’in çocukluğu ve Fanilerle tanışması, bu bölümde kısaca gösterildi. Naim, küçük ve kimsesiz bir çocukken, sokaklarda itilip kakılırken Faniler tarafından sahipleniliyor. Kendisine bu durumu hatırlatan bir çocuk ve annesini görünce önce öfke patlaması yaşadı. Sonrasında da çok fakir ve yardıma muhtaç olduğunu gördüğümüz anne ve çocuğuna yardım etme isteği oluştu. Bu üçlü arasında bir bağ oluşacak gibi görünüyor. Kadının oğluna “Senin için her şeyi yaparım oğlum” demesi de buna işaret olabilir. Naim, bu aileye arka çıkarken, ailesini de başka bir maceraya sürükleyecek gibi.

 

 

Mira ise annesinin gidişiyle sarsıldı. Annesini aradığında “özür dilerim” dışında bir şey duymayınca kayboldu. Zararlı madde kullanmaya başladı. Meryem ve Zeynep’in evdeki varlığını da anlamlandıramıyor. Çok da iletişim halinde olmadığı dedesinin Zeynep’e ilgi göstermesinden de biraz kıskançlık duyuyor. Bu bölümde yakalanmaktan korktuğu için maddeyi imha etti. Bu da ona zarar verecek. Dizinin sevdiğim tarafı gerçek ve güncel sorunlara yer vermesi. Gençlerin uyuşturucu batağına nasıl saplandıklarını da anlatıyor. Bu gerçekten çok ciddi bir sorun. Uyuşturucu satıcıları, o yaştaki en korunmasız çocukları avlıyorlar.

 

 

İlerleyen bölümlerde ele alınacak bir diğer konu da Levent’in kız kardeşi. Hande, bağımsız bir gazeteci, ancak son 2 yılda başarılı bir işe imza atmamış. ‘Birine yaranmadan işler yürümüyor, ideallerimi mi satayım mı?’ diyor. Babası ile ilişkisinin kötü olduğunu biliyoruz ama detayı bilmiyoruz. Hande liberal ve hümanist bir duruş sergiliyor. Babasının kendisini düşman gibi gördüğünü espriyle karışık anlattı. Zamanında kızını ‘yetmez ama evetçilerden’ diye suçlamış. Özgüvensizliği bu ilişkiden geliyor olabilir. O yüzden Hande’yi ilerleyen bölümlerde yanlışlar yapmaya meyilli gibi görüyorum. Dizide Levent-Mira, Naim-Zeynep, Suavi-Hande üzerinden farklı baba-kız ilişkilerini gözlemlemekten de çok memnunum.

 

Bu arada Hande ile Seçkin arasında garip bir durum var. Seçkin, Hande’yi gizlice beğeniyor gibi duruyor. Hande, elindeki büyük haberi patlatma hayalleri kurarken, Meryem ve Zeynep bu durumdan kötü etkileyebilir diye de endişe duyuyor ama aralarına sızdığında kendisinin etkilenme olasılığı bence daha fazla.

 

 

Bölüm içerisinde, Cüneyd ve Zeynep arasında önemli bir sahnede vardı. Zeynep’in önceki bölüm, Cüneyd’in odasında Ömer Hayyam’ın kitabını karıştırdığını biliyordu. Avluda akanla akmayan çeşme nerede birleşir diyerek annesinin mezarına götürürken Hayyam’ın rubaisinden su dizileri okudu:

 

Senden benden önce de vardı bugün bu gece

Felek dönüp durmadaydı hep bu gördüğünce

Usulca bas toprağa, çünkü bastığın yer

Bir güzelin gözbebeğiydi beş on yıl önce

 

 

Annesi Gülayse Güneş, 25 yaşında vefat etmiş. İlk sözü “Sen de ben de buraya gireceğiz”. Cüneyd çok şaşıran biri değil. Zeynep‘in mezar üzerinde çizdiği onda merak uyandırırken, “tabiatta her şeyin ve herkesin bir merkezi var, belki burası da sizinkidir.“ sözünden de çok etkilendi. Takip edildiklerini gördüğünde “seni kim gönderdi?’ diyerek azarlamasını ilk Zeynep’i korumak için yaptığını düşündüm. Cüneyd’in amcası ve yaveri, Zeynep’i annesinin mezarına götürmesini endişe verici bir durum gibi bahsettiler. Cüneyd’in anne ve babasıyla ilgili hikayeyi gerçekten merak ediyorum. 1. Bölümde anne-babadan bahsedilince yüzünün değiştiğini ve yüzüğü ile oynamaya başlamasını hatırlayın. Cüneyd annesi öldükten sonra korunmasız kalmış ve babası ile arasında bir şeyler yaşanmış olabilir. Sonuçta bir aşamada baba cemaatten uzaklaştırılmış.

 

 

Hasna’ya gelirsek, abisinin ihracından sonra iki kişiyle gerginlik yaşıyor. Biri Meryem, diğeri de ablası Müyesser. Bu bölümde Meryem’in has tereyağlı böreğinden yerken bir yandan da ‘Eşiğimizden buyur ettik’ diyerek parasını sıkıştırarak hemen yerini hatırlattı Meryem’e. Bu arada dizide sürekli bir börek konusu geçiyor, izleyen herkesin canı çekiyor. Bu durum çok fena, hepimiz kilo alacağız gibi görünüyor.

 

Levent’in kahvaltı hazırlama çabası güzeldi ve o sahnenin Meryem ve Mira’nın kahvaltı sahnesine bağlanması çok anlamlıydı. Mira, kendi tabiriyle, ailesinin sokakta görse bir alay laf edeceği insanları evde istemiyor. Meryem’in nefrete karşı aşırı sevgi göstermesi, her ters söze yumuşak ve anlayışla yaklaşması ve sonrasında ikisinin de yüzünü güldüren sohbet bölümün en güzel sahnesiydi. Hayatlarındaki büyük sır ortaya çıktığında bizi çok güzel sahneler bekliyor. Özgü Namal mimikleriyle, ‘Güzel kızım’, ‘Kınalı kuzum’ sözleri ve yumuşak ses tonu ile çok doğal bir oyunculuk sergiliyor. Bu arada Meryem ve Levent’in kapı önünde konuşması, ikna etmek için Meryem’in merhametli yanını kullanması çok güzeldi. Özcan Deniz bu sahnelerde çok sempatikti. Aileleri ile ilgili aralarındaki farkı da çok net gördük. Meryem, kızım benim kaderimi yaşamasın diye her şeye katlanırken, Levent babasına bakıcı bulup mesleğine odaklanma derdinde.

 

 

Levent ve Cüneyd’in terapi sahneleri benim favorilerim. İkisi hakkında güzel ipuçları veriyorlar. Kapıdaki şovu yaparak içeri alınmasını sağlayan Cüneyd, börek kokusunda sanki bir şey hissetmiş gibi izlenim bıraktı. Sonuçta Meryem’in böreği gerçekten meşhur olma yolunda. (Ah, yine börek konusunda girdik.) Bu sahne, sonra yaşanacak olay için bir done verdi. Meryem ve Zeynep, Cüneyd’in Levent’in hastası olduğunu öğrendi.

 

Terapide Levent, ‘bir anın olma sebebi bir önceki an değil midir?’ dedi. Cüneyd eve giriş şeklinden örnek vererek ona hak verse de (çünkü o tokadı atmasaydı ve sinirlenmeseydi belki de Levent eve kabul etmeyecekti), asıl bir sonraki anın, simdi yaşananların çok sonra olacak bir şey olsun diye olduğu görüşünü söyledi ve bunun için de Ludwig Van Beethoven’in aynı isimle dedesinden örnek verdi.

 

Levent burada sonra yaşanacaklar paylaşılsa olayların doğal akışı bozulmaz mıydı savını getirirken Matrix’deki meşhur “vazo için üzülme” “sana vazodan bahsetmeseydim de onu yine kırar mıydın?” örneğini verdi. İşte bu an, Cüneyd’in annesi ile ilgili ağzından ilk kısacık bilgiyi duyduğumuz an oldu. Aslında bu bilgi amcası tarafından ona söylenmiş. Doğru mu bilmiyoruz. Annesinin bu dünyaya onu doğurmak için geldiğini ve ömrünü ömrüne katacağını rüyasında gördüğünü söyledi ki bu çok acı bir çocuk için. Sonra Cüneyd bir nevi hayatımızla ilgili kontrol bizde değil diyerek bir kader betimlemesi de yaptı. Bu arada eğer annesi 2004’te öldüyse, Cüneyd o zaman 19 yaşında.

Levent Cüneyd’e yazdığı dalgalanmaları yavaşlatacak ilaçlar, eczacının endişesini uyandırdı. Bunda ilaçların ağır yan etkileri olduğunu mu anlamalıyız?

 

Geldik herkesin konuştuğu Vakti Vifak’a. Peki vakti vikaf ne demek? Vifak, anlaşma ve uyum anlamına gelen Arapça bir kelime. Burada iki aile arasındaki anlaşma, söz/nişan şeklinde kullanılıyor ve ailelerin onayını ifade ediyor. Cüneyd’in Feyza’yı orada görmek istemesinin sebebi Levent ile yaptığı konuşmadan kaynaklanıyor olabilir. Kuzeninin arkadaşlıktan öte hayaller kurduğunu söylediğinde genel ilişkilere bakış açısını konuştular. Orada Levent, insan ilişkilerinin sağlıklı olmasının ruh sağlığına faydasından bahsetti ve bazen insanlar ailelerinde yaşadığı hataları yeni kurduğu ailesi ile telafi etmek istiyor dedi. Direk bir bağlantısı olmasa da akrabaları ile arada kalan durumları temizlemek istedi diye düşündüm.

Müyesser ile Sadi’nin arasındaki sohbet de dikkat çekiciydi. Hasna – Müyesser ve Sadi ile ilgili bir durum var gibi. ‘Cüneyd Vakti Vifak istiyor.’ deyince Müyesser’in kime demesi de ilginçti. O noktadan sonra Meryem’in çaresizliği içimize işledi. Cüneyd’e gitmesi, yalvarması (Cüneyd Efendi de tam ilaca başlayacak günü buldu. Horul horul uyuyordu), kocasının yakalaması ve çaresizliklerini içinde elinde yaşlı bir adamın vesikalık fotoğrafını göstererek iki tercih arasında bırakması. Bir yandan da Mürşit Efendi ve Fanilerle ilgili ulu, mühim insanlar diyerek yüceltmesi. Naim’in küçük hayatında en önemli şey bu topluluğun mensubu olması.

Müyesser ve Hasna’nın diyalogları komikti. Müyesse’nin anlamasına rağmen hiçbir şey söylememesi ve kardeşinin yaşayacağı hayal kırıklığını görmek istemesi bizi de seyirci olarak rahatlatmadı değil. Aralarında bir rekabet veya geçmiş bir hesaplaşma olabilir.

 

Zeynep çok zeki bir kız. Annesine Levent’in telefonunu vererek bir çıkış yolu gösterdi. Henüz reşit olmayan bir kızın kendi rızası olmadan evlendirilmesi, hepimizi çok üzdü. Zeynep’le birlikte o sıkıntıyı ve korkuyu yaşadık. Vifak’ın yapıldığı son sahnede, amca ve yengesine, kuzenine, babasına ve annesine rızaları soruldu. Tek rızası sorulmayan Zeynep’ti. Bu sahnede oyuncuların gözleri ile mimikleri ile rahatsızlıklarını anlatmaya çalışması çok başarılıydı.

 

 

Levent, damat adayının Cüneyd olduğunu anlayınca olaya dahil oldu. Meryem ve Levent bir plan yaptılar, oraya gittiklerinde bu plan dahilinde davranacaklarını tahmin ediyorum.

 

Bazı izleyiciler bazı sözleri anlamadıklarını ve alt yazı beklentisinde olduklarını söylüyor. Ancak bu durum, dizinin Zeynep ve diğerlerinin gözünden anlatılmasının bir sonucu. Vakti Vifak ve Vakti Mekat’ı dizideki karakterler de bilmiyor ve öğrenene kadar heyecanla bekliyoruz. Yaratıcı ekip bu yöntemi kullanmayı tercih etmiş olmalı.

Cüneyd, başhekimle konuşurken gözünü Hüsrev ve Şirin minyatürüne taktı ve “Bunu siz mi astınız?” diye sordu. Daha cevabı beklemeden Allah, Orhan Hoca’nın hastalarına şifa versin.” dedi. Levent, tercihinin nedenini ” Bizi seveni biz de severiz. Bizi bilen yanlış biliyor, bizi bilmeyenle daha rahat ederiz.” diyerek açıkladı. Açıkçası bu sahnede minyatür hakkında ne düşündüğünü merak ettim.

 

 

Sansür, bazı konuların aktarımını engellemiş veya yumuşatmış olabilir. Örneğin, Efendi Hazretlerinin birden Mürşit Hazretlerine dönüşmesi veya Fanilerin çok küçük ve etkisiz bir tarikat olarak konumlanması gibi. Ancak, bazı konular açık ve net işlenmeye devam etmiş. Örneğin, kadınların evde söz hakkı olmadığına vurgu yapılması ya da dindarlığın dünyadaki en güçlü şey olması ve paranın yaptıramayacağı birçok şeyi inanan insanın yapabileceği mesajı gibi.

Dizi, birbirinden farklı görünen iki kesimin hikayesini anlatıyor. Bu hikayede tarikatlar, sekülerler, psikolojik travmalar, uyuşturucu, aşk, sevgi ve entrika gibi birçok farklı unsur bir arada yer alıyor. Temposu kimilerine göre yavaş olsa da ben rahatsız olmadım. Dizi, bu kadar dolu içeriğiyle başarılı bir iş olmuş. Umarım Kızıl Goncalar 4.bölüm için de tekrar bir yasakla karşılaşmayız.

 

 

Noel Pazarları
AVRUPA – En Güzel Noel Pazarları
sığacık ada masalı
SIĞACIK SEFERİHİSAR – Ada Masalı’nın Çekildiği Yer, Nam-ı Diğer Kırlangıç Adası
Alaçatı Tatil
ALAÇATI – Sanki Ege’de bir Vaha
gezdim gördüm san diego
AMERİKA – San Diego
Mekanlar Tarifler
Sütlü Tatlı
Yılbaşında Yapabileceğiniz 5 Şahane Sütlü Tatlı
LONDRA – Londra’da Öğleden Sonra Çayı
künefe
Bir Değil İki Değil Çok Çeşitli Künefe
Şimdiki Aklım Olsaydı (Si lo Hubiera Sabido)
ŞİMDİKİ AKLIM OLSAYDI (Si lo Hubiera Sabido) – Ne Dilediğine Dikkat Et!
Poldark
POLDARK – Korkunun, Umutsuzluğun ve Sevginin Derinliklerinde
Poldark
POLDARK – Eve Dönüş
liar yalancı
LIAR (Yalancı) – İki Taraf Tek Doğru
bergen
BERGEN – Bir Tek Şarkı Söylerken Utanmadım Ben
romantik komedi filmler
Latte Kıvamında Romantik Komedi Filmleri
Yarına Tek Bilet Elle Çekim
YARINA TEK BİLET – Belki de Karşılaşmalar Tesadüf Değil Kaderdir
BİZ BÖYLEYİZ – Olsaydı Nasıl Olurdu?
Deli Bayramı
DELİ BAYRAMI – Kim Akıllı Kim Deli, Nasıl Ayırt Etmeli?
evlat oyunu
EVLAT – Her Şey Çok Zor
übü hep übü
ÜBÜ HEP ÜBÜ – Übülük Müessesesi Üzerine
yaşamaya dair
YAŞAMAYA DAİR – Yaşamayı Ciddiye Alacaksın
Copy link
Powered by Social Snap