İzledim

KARDEŞLERİM – Gençliğin Peşinde

Kadir, Ömer, Asiye ve Emel… Birbirlerine sıkı sıkıya bağlı bu dört kardeş, yaşanan bir dizi talihsiz olayın ardından hem annelerini hem babalarını kaybederler. Koskoca dünyada artık birbirlerine tutunmak dışında başka yapabilecekleri hiçbir şey, tutabilecekleri hiçbir el kalmamıştır. Ta ki yaşananlara sebep olan Akif Atakul’un sahip olduğu kolejin kapıları ve dolayısıyla hayatları bu çocuklara açılana kadar… ATV ekranlarında izleyici ile buluşan Kardeşlerim yayınlandığı ilk günden beri zirve yarışında, son bölümünde de oranlarını arttırmaya devam ederek başarısını sürdürüyor: Total’de 9,02 AB’de 6,32 ve ABC1’de 6,92 reyting ile ikinci. Kardeşlerim’e dair ilk yazı konuk yazar MaviSerçe‘den. Keyifli okumalar… 

 

Bir hikayeyle karşılaştığımda, odaklandığım şey olaylardan ziyade karakterler olur. Çünkü o olayların peşinde bizi sürükleyen, atılmış düğümleri çözen, çözülmüş düğümleri tekrar bağlayan onlardır. Onların zihninde gezinmek, yaşayabileceklerinin izini sürmek, bazen törpülenmelerini bazense sivrilmelerini beklemek ve daha nicesi… Bunlar, bizim onlara eşlik etmemizi sağlayanlardır.

Masumlar Apartmanı yolculuğumla birlikte, “Farklı manzaralara da göz atsam mı?” dediğim noktada karşıma çıktı Kardeşlerim. Doğrusu, entrika ağından ziyade aradığım o gençlik hikayesini, rahatlığı sunduğu için peşine takıldım. İzledikçe alıştım, alıştıkça keyif aldım. Özellikle de bir genç çift için heyecanlandım: Asiye ve Doruk. Onları ayrı ayrı ele alacağım ama önce iki isme değinmek istiyorum.

 

İlk bakış…

Kadir… Anne ve babasının ölümünden sonra kendisini bir kenara koyan genç adam… Kardeşleri için sırtlarını yaslayabileceği bir dağ olmaktan başka gayesi yok. Ne yazık ki ölümün acısı,en çok ona yaş aldırdı. Bulundukları hayatı kabul etmek ve buna göre bir yol çizmek zorunda. Konuşmak istediği yerde susmak, sözlerini yutmak zorunda. Çalışmak, uğraşmak yeni bir düzen inşa etmek zorunda. Tam anlamıyla fedakar bir abi profili çiziyor bizim için. Doğrusu onu kardeşleriyle birlikte izlemek de çok keyifli. Ancak Kadir’i farklı renkleriyle görmeyi de isterim. Tek bir çerçeve içinde sıkışmamasını ya da en azından bulunduğu çerçevenin genişlemesini görmeyi; karakterin daha derin sularına dalmayı isterim; tercih ederim.

Bu noktada Ömer’i örnek verebilirim. Ömer, her bölümde farklı köşelerini gösteriyor bize. Bir yanı çok kırılgan, bir yanı çok güçlü… Kadir ve Asiye’den farklı olarak duygularını yüksek yaşayan bir çocuk. Hikayenin başından beri, aslında kendisinin sebep olmadığı olayların acısını çekiyor. Üzülüyor, utanıyor, öfkeleniyor… Sustuğu zamanlar olsa da hemen ertesinde daha büyük patlamalar yaşıyor ve aslında, zorluklara karşı gerçekçi tepkiler veriyor. Mesela bu bölümde amcası için içinde tuttuğu ne varsa, tetiklendiği ilk anda kurtuldu hepsinden. Her duygusunu tek bir cümleyle kustu:

 “Ya sen bizi kümese attın! Ve bir eve sığdıramadın…”

 

Kim kızabilirdi o anda Ömer’e? Tabi kendinden başka… Çünkü o öyle bir çocuk ki hem duygularını baskılayamıyor hem de karşı tarafı yaraladığında kendine kızıyor, üzülüyor. Bizi de bu duygusal savrulmalarına yoldaş ediyor.

 

 

“Eğer ona bir şey olursa, hepten kimsesiz kalırız.”

 

Ve Asiye… Aslında birçok yönden Kadir’e benziyor. Anaç, koruyucu, destekleyici… Ailelerinin ölümünden sonra Kadir evin babası, Asiye ise annesi misyonunu üstlenmiş. Hayatının en güzel, en tasasız olması gereken çağlarında, omuzları yüklerle dolu. Ve onu güzel yapan da bunları inkar etmiyor oluşu. Ömer, yaşadıklarıyla savaşta olan bir karakterken, Asiye bu savaşı kafasında bitirmiş. İçinde bulundukları süreci kabullendi ama altında ezilmedi. Doruk’la olan bir sahnesinde tereddütsüzce telefonunun olmadığını söyledi mesela. Bahanelere sığınmadı, bunu utanacak bir şey olarak görmedi.  Sadece durumu belirtti. Başı hep dikti hala da dik. Tıpkı bu bölümde seslendirdiği şarkıda olduğu gibi (*)

 

“Hadi, hadi yüreğim ha gayret,

Hele sıkı dur hele sabret.

Başını eğme dik tut,

Bu bir rüyaydı farz et.”

 

Asiye akıllı, mantıklı, sakin bir karakter. Yüksek sesli değil, buna ihtiyacı da yok. Çünkü kendi tonu, onu herkesten daha güçlü hale getiriyor. Kendini ezdirmiyor, hakkını koruyor ama asla çizgisini geçmiyor. Doğrusu, ekrandaki bağırarak sesini duyuran karakterlerden sonra da bana ilaç gibi geliyor. Ve bence, Doruk’u da kendine böyle çekiyor.

 

 

Doruk’a bu noktada bir parantez açmam gerekiyor.

İlk bakışta, çok iyi bildiğimiz bir karakter gibi duruyor Doruk. 18 yaşında, zengin, şımarık bir liseli çocuk… Ama altını kazıyınca, bazı şeylerin farklılaştırıldığını görüyoruz ki Doruk’u ilgi çekici hale getiren de bunlar aslında.  Doruk, izlediğimiz birçok örneğin aksine zenginliğiyle çevresine saldıran; gücünü çevresini ezerek hisseden bir çocuk değil. Kendisine ya da çevresine bir zarar verildiğini düşünmediği sürece, kimseye karışmıyor. Körlemesine hareket etmiyor. Ama eğer bir olay olduysa ve karşı tarafın bir yanlışını gördüyse, onu mimliyor.

Doruk’taki sorun da burada başlıyor…

Çünkü karakteri itibariyle umursamaz, duyarsız… İnsanların yaşadıklarıyla ya da duygularıyla ilgilenmiyor. Bu sebeple de eğer birine odaklandıysa, onu ezip geçerken tereddüt etmiyor. Fiziksel bir saldırıdan öte onların hassas noktasına vuruyor. Karşısındaki kim olursa olsun bu değişmiyor.

Asiye’den tokat yediği sahneyi düşünelim… Asiye’nin tepkisinden sonra Şengül’ün kendilerinden para aldığını onun yüzüne vurdu. Ömer’iyse hep gururunu kıracak noktalardan yakaladı. Bu bölümde, Harika’yla ayrıldıktan sonra kendi yoluna baktı. Ama Harika ona hesap sorup üsteleyince, direkt kıskanıldığını bildiği yerle, Asiye’yle vurdu onu. Ve hepsinde de aynı mantık vardı:  Kısasa kısas.

Ama… En güzel yanı şu ki hep muhatabını esas alıyor. Oğulcan’la sorun yaşadığı anda, Ömer ve Kadir araya girerken hep aynı şeyi söyledi: Benim meselem Oğulcan’la. Gerçekten de öyleydi. Ve sonra, Ömer olaylara dahil olunca Ömer’e yüklendi ama Asiye’ye karşı yine çizgiyi geçmedi. Ömer’in üstüne gittiği bölümde bile Asiye’ye karşı kibar olan bir çocuk vardı karşımızda. Kümes konusuyla ona laf atma derdine düşmedi, zorda olduğunu görünce arkasını dönüp gitmedi. Muhatabı Ömer ve Oğulcan’dı ve onlar dışındaki kimseye ilişmedi. Bunlar, acımasız tarafını gördüğümüz Doruk’un başka bir yüzüydü ve karakter gelişimi için güzel sinyallerdi.

 

 

– “Kimse yok mu?”

– “Ben varım.”

– ………….

– “Niye korkuyorsun? Sıkıntı neyse söyle, yardımcı olayım.”

Doruk, hiç sınanmamış bir çocuk. Maddi ve manevi olarak her şeyi belli, hayatı onun için şekillendirilmiş ve kendisine sadece oynamak kalıyor. En azından Asiye’ye kadar öyleydi ki bu noktada, Asiye’yi gördüğü ilk ana da değinmek isterim.

Ben ilk görüşte aşka inanmam. Bir şeyi bu kadar büyük kelimelerle anlatabilmek için, önce altının dolması gerektiğine inanırım. Bu yüzden, Doruk’un Asiye’ye bakışlarını da aynı mantıkla yorumluyorum. Onu ilk gördüğü an, Asiye için çok gurur kırıcı bir andı. Asiye, yengesi Akif’ten para isterken öyle mutsuz, öyle öfkeliydi ki aslında… O tabloya asla uymayan bir hali vardı. Ve Doruk, yaşanan olaya değil, Asiye’ye odaklandı. Onu izledi. Bu durum, daha sonra da hiç değişmedi.

Asiyeler okula geldikten sonra, o kalabalık içinde gözleri buldu onu. Ödev yaptıkları sahnede, o gülünce ona daldı gitti. Olaylı parti gecesinde, herkes kendi keyfindeyken yine Asiye’ye bakmaktan alıkoyamadı kendini. Asiye’yi tanımıyordu, onunla ilgilenecek kadar bile iletişim kurmamıştı aslında ama bir yanı sürekli çekildi ona. Hala da aynı. Ama artık bu çekimin yanında başka duygular da var. Merak, ilgi…

Doruk artık sadece izlemiyor, adım da atıyor. Asiye yanında geçip gidebilir ama Doruk onu görünce gidemiyor. Onu durduruyor, konuşmak istiyor. Samimi bir şekilde abisi için geçmiş olsun diyebiliyor, Asiye şarkı söyleyip onu şaşırttıktan sonra onu takdir ettiğini belli ediyor. Onu güldürüyor, gülüşünü izliyor. Asiye’nin yanındayken aslında çok net hareket ediyor. O an neyi gerektiriyorsa, nasıl hissediyorsa o şekilde yaklaşıyor ona.

 

 

Asiye’den bahsederken, onun sadeliğine ve sakinliğine değinmiştim. Aslında Doruk hem Asiye’nin bu havasına çekiliyor hem de ona uyum sağlıyor. Harika’nın kontrolsüzlüğü ve yüksekliğinden sonra Asiye’nin dinginliği ilgisini çekiyor. Ve Asiye’nin yanındayken hep daha yumuşak başlı, daha ılımlı birine dönüşüyor. Üstelik onun yanında nasıl olduğunun farkında bile değil. O ortamdayken odağının ona döndüğünü, onun yanında nasıl hareket ettiğini bilmiyor. Sadece an’a uyuyor. Ve bu halleri, beni de o an’a çekiyor…

Şu var ki Doruk hataları, yanlışları olan bir karakter. Bakış açısı sert, empati kavramıyla büyük ölçüde ilişkisi yok. Bir amacı yok, çabalayabileceği ona ait bir gerçeği yok. Ama gelişime ve dönüşüme açık olduğunu da her bölüm Asiye üzerinden görüyoruz. Bu da beni mutlu ediyor. Zamanı geldiğinde hatalarını kabul edeceğini, sivri köşelerinin yumuşayacağını biliyorum. Ailesinin onun için çizdiği hayatı kabullenmiş tavrından sıyrılacağını, kalemi eline almak isteyeceğini biliyorum. Ve hızlanmadan, adım adım dönüşmesini izlersek, eminim ki Doruk’un yolculuğundan büyük bir keyif alacağım.

Bir soluklanmak için durup yazıya baktım da…Sanırım Doruk şimdiden kalemi eline aldı, kendisini yazdırdı bana. Diziyle ilgili genel bir çerçeve çizmek için başladığım bu yazıya ağırlığını koyan o oldu. Olsun. Belki bir dahaki sefere başka bir karakter yazdırır kendisini bana.

O zamana dek, okuyan gözlerinize sağlık.

 

Asiye ve Doruk’tan ”Rüya” düetini izlemek için tıklayın.

 

YORUM

 

 

Noel Pazarları
AVRUPA – En Güzel Noel Pazarları
sığacık ada masalı
SIĞACIK SEFERİHİSAR – Ada Masalı’nın Çekildiği Yer, Nam-ı Diğer Kırlangıç Adası
Alaçatı Tatil
ALAÇATI – Sanki Ege’de bir Vaha
gezdim gördüm san diego
AMERİKA – San Diego
Mekanlar Tarifler
Sütlü Tatlı
Yılbaşında Yapabileceğiniz 5 Şahane Sütlü Tatlı
LONDRA – Londra’da Öğleden Sonra Çayı
künefe
Bir Değil İki Değil Çok Çeşitli Künefe
Şimdiki Aklım Olsaydı (Si lo Hubiera Sabido)
ŞİMDİKİ AKLIM OLSAYDI (Si lo Hubiera Sabido) – Ne Dilediğine Dikkat Et!
Poldark
POLDARK – Korkunun, Umutsuzluğun ve Sevginin Derinliklerinde
Poldark
POLDARK – Eve Dönüş
liar yalancı
LIAR (Yalancı) – İki Taraf Tek Doğru
bergen
BERGEN – Bir Tek Şarkı Söylerken Utanmadım Ben
romantik komedi filmler
Latte Kıvamında Romantik Komedi Filmleri
Yarına Tek Bilet Elle Çekim
YARINA TEK BİLET – Belki de Karşılaşmalar Tesadüf Değil Kaderdir
BİZ BÖYLEYİZ – Olsaydı Nasıl Olurdu?
Deli Bayramı
DELİ BAYRAMI – Kim Akıllı Kim Deli, Nasıl Ayırt Etmeli?
evlat oyunu
EVLAT – Her Şey Çok Zor
übü hep übü
ÜBÜ HEP ÜBÜ – Übülük Müessesesi Üzerine
yaşamaya dair
YAŞAMAYA DAİR – Yaşamayı Ciddiye Alacaksın
Copy link
Powered by Social Snap