Kaderimin Oyunu 18. Bölüm reytingleri Total’de 3,02 reyting ile 9. , AB’de 2,13 reyting ile 12. ve ABC’de 2,44 reyting ile 11. oldu. Bölüm izlenimleri konuk yazar Bade‘den. Keyifli Okumalar…
Geçen hafta Helin’in yıkımıyla açılmış olan bölüm bu hafta ise Mahir’in yıkımıyla başladı. Cemal’den gelen mesajla donakalan Mahir belki hayal görüp görmediğine emin olmak, belki de Asiye-Cemal arasında yasak bir ilişki olduğu gerçeğini sindirebilmek adına kısa bir süreliğine büründüğü ölüm sessizliğinin ardından tıpkı kız kardeşi gibi kendisini bahçeye attı. Ne yalan söyleyeyim, Mahir’in o an Asiye’yle yüzleşmesini bekliyordum ama o da acısını içinde yaşamayı tercih etti. Ve yine Helin’in puzzle’ın parçalarını birleştirdiği gibi o da Cemal’le yakın geçmişte yaşadığı gerginlikleri, Cemal’in kendisinin üzerine geldiği anları düşününce hükmü verdi: Aşık olduğu kadınla Cemal aşk yaşıyor.
Geçen bölüm yorumumda Cemal’in yerinde başka bir adam olsa Mahir’in yine aynı tepkiyi verip vermeyeceği konusunda bir tereddüt yaşamıştım. Sorumun cevabını Mahir’in kendi ağzından aldım. Onu çileden çıkaran, Asiye’nin görüştüğü adamın evli olması olduğu. “Tamam beni sevme ama Cemal evli, Helin’le evli” diye isyan etti ne odalara ne de konağa sığamadığı ve bence Asiye-Cemal ikilisiyle karşılaşarak acısını daha da katlamamak için sığındığı Kara Bela’da gecenin sonunda Asiye’yle yaşadığı yüzleşmede. “Mahir’le Asiye’nin hiçbir bağı yok, dolayısıyla Asiye’nin evli bir adam dahi olsa kiminle görüştüğü Mahir’i ilgilendirmez” diyen seyircilerimiz olacaktır. Bu düşüncenin haklılık payı olabilir; ilişkiyi yanlış bulabilirsiniz, ilişkiye karşı çıkabilirsiniz ama en nihayetinde günahı da sevabı da taraflara ait olacaktır. Kanımca Mahir’i yaralayan evli bir adamla ilişkiden daha ziyade güvendiği dağlara kar yağması oldu. Mahir Asiye’ye gözlerinden yıldız çıktığı için olduğu kadar dürüst, namuslu, masum olduğu için aşık oldu. Bu yasak ilişki ihtimalinin tüm bu erdemleri yok edeceği gerçeği, Asiye’nin “Sandığı gibi” bir kadın olmadığı düşüncesi onu hayal kırıklığına uğratan şey oldu. Benimle hemfikir olanlarınız var mıdır bilemiyorum ama aşık olunan adam olmadığı ve belki de hiçbir zaman olmayacağı için Cemal’i biraz kıskanmış olabileceğini de düşünüyorum.
Asiye: “Mahir benim niyetim seni kandırmak değildi gerçekten. Ben, seninle beraber geldim buraya. Cemal’i görünce şok oldum. Bana dedi ki, kimse bir şey bilmesin. Ben evli olduğumu, çocuklarım olduğunu söylemedim Helin’e dedi. Ben de sustum.”
Mahir: “ Ya Helin’e niye anlatmamış? Neden? Adama bak ya, karısını ve çocuklarını terk edip, bir de üzerine yuva kurmuş öyle mi? “
Asiye: “Öyle olmuş”.
Mahir: “Neden bana anlatmadın? Güvenmedin mi bana? Hani biz arkadaştık? Hani birbirimize her şeyi anlatacaktık? “
Asiye: “Söyleyemedim Mahir. Seni de daha yeni tanıyordum, ne tepki vereceğini bilemedim. Ayrıca bir anda konaktaki herkesin hayatı söz konusu oldu, elim kolum bağlandı. “
Mahir: “Nergis babasını tanıdı mı?”
Asiye: “Tanıdı. Gözünün önünde başka bir çocuğa babalık yapmasını izledi. Üzüldü, ağladı, çıldırdı ama bir şekilde alıştı. Çok özür dilerim, sana yalan söylememem gerekiyordu”.
Mahir: “Bana anlatmadığına göre güvenmedin. Yani o güveni ben sağlamadım demek ki. Başka bir açıklaması yok bunun. Yoksa niye anlatmayasın ki? Bana bak, hala kendimi suçluyorum. Çok trajikomik değil mi?”
Asiye:” Mahir bizim gitme zamanımız geldi. Ben daha fazla yük olamam sana, çocukları da alacağım, gideceğiz buradan”.
Mahir: “Asiye nereye gideceksiniz? Zaten bir çıkış yolu olsa yapardınız. Yok gidemezsiniz, izin vermem buna”.
Öncelikle bu yüzleşmenin Mahir’in Asiye’ye ilan-ı aşk ettiği yerde gerçekleşmesini doğru bulduğumu belirtmeliyim. Hayal kırıklığı, acı ve öfke Mahir’e benliğini öylesine kaybettirdi ki yanına gelen Asiye’nin konuşmasına bir türlü izin vermediği gibi üstüne gittikçe de gitti. Mahir bir sus da, kadın konuşsun diye sarsmak istedim kendisini. 18 haftadır onu ilk kez bu kadar sinirli ve hırçın gördük. Belki kendisine de kızıyordu Asiye’ye bu kadar bağlandığı, onu bu kadar sahiplendiği için. Nihayet söz sırası Asiye’ye düşebildiğinde ise beklenen itiraf geldi. Artık ülkece rahat bir nefes alabiliriz : )
Asiye mahcup ve üzgün, Mahir sitemkar… Mahir’in güvenilirlik konusundaki serzenişlerine kısmen hak veriyorum zira Asiye-Cemal geçmişini bilmesi Nergis’in katil olduğu gerçeğini bilmesinden daha zararlı olamazdı. Ancak Asiye’nin kaçakken, çocuklarını koruyabilme endişesi içerisindeyken hiç bilmediği bir şehirde hiç tanımadığı insanların arasında ve eski eşiyle sürekli burun buruna gelerek yaşamak zorunda kalması onun için yeterince büyük bir sınav iken alacağı tepkileri kestirememesinden ötürü bu sırrı Mahir’e açıklamaktan imtina etmesi doğal. Güvenilirlik ve sırdaşlık konusunda tam da taşlar yerine oturduğunda, artık söylemenin zamanı geldiğinde ise ortaya çıkan Nedret faktörü malum. Gecikmeli de olsa gelen bu itiraf için sanırım Zuhal’e teşekkür etmeliyiz, kendisi ortalığı karıştırmasa bu yalan Asiye’yi kemirmeye devam edecekti. Onun da üzerinden kalkan bu ağır yük sonrasında rahatlamış olduğuna eminim. Mahir ise söylemleriyle ve mimikleriyle geçmişte yaşamış oldukları muhtelif gerginliklerden ötürü zaten arasının limoni olduğu Cemal’e daha da bileneceğini düşündürttü. Nitekim bölüm boyunca Uğur’un merkezinde olduğu babalık tartışmalarında Mahir, laf sokmalarıyla, Cemal’i Uğur’dan uzak tutma çabasıyla ona olan tepkisini net bir şekilde belli etti.
Polis Mehmet’in sorusu üzerine babasının Mahir Demirhan olduğunu söyleyen Uğur dakikalar içerisinde kendisini yeniden konakta buldu. Konaktan sahile tek başına gidebilen Uğur bu durumda sahilden de konağa tek başına dönebilirdi ama zaten korktuğu polis abisine bunu nasıl söyleyebilsin? Hem konağa birlikte dönsünler ki Asiye’yle Nergis bilmem kaçıncı kez polisten saklanma girişiminde bulunsunlar değil mi? Bu kaçma-kovalamaca halinden bunalan sadece ben miyim?
Uğur’un sağ salim dönmesiyle Asiye’yle Nergis rahat bir nefes aldılar almasına da o andan itibaren eski neşeli, haylaz Uğur’dan eser kalmadı, yerine annesine ve ablasına tepkili, konuşmayan, yemeyen, oynamayan mutsuz bir çocuk geldi. Anne-kız, Uğur’un bu trip atan hallerini en başta resim defteri mevzusuna bağladılar. Kardeşini şımarıklıkla suçlayan Nergis, sen zamanında Helin’in elbisesini boyadığın, Ahmet’i azarladığın günleri ne çabuk unuttun da senin yarı yaşındaki bir çocuğa yükleniyorsun? Kaldı ki Uğur’un yaşadığı bir travma. Bunu şımarıklık veya trip olarak basite indirgemek oldukça haksızlık olur. Mahir dışında kimseye yüz vermeyen Uğur’un çözülmesi için çok fazla beklemek zorunda kalmadık. Asiye’nin ısrarları sonucunda Cemal’in öz babası olduğunu öğrendiğini itiraf etti. Asiye de Nergis de şaşkın, üzgün, mahcup. Uğur gerçeği bu şekilde öğrenmiş olduğu için, Uğur tarafından onu kandırmakla sorumlu tutuldukları için, Uğur’un yaşadığı üzüntü için…
Kendisi bir nebze olsun sakinleştikten sonra annesine ve ablasına yönelttiği “Ben doğduğumda çok mu çirkindim de babam beni hiç görmek istemedi, terk etti?” sorusuyla boğazıma bir yumru oturduğunu söylemeliyim. O yaştaki çocuk bile mantık çerçevesine sığdıramıyor böylesine bir terk edilişi. Sebebin kendisi olduğunu düşünecek kadar masum ve saf. Bir çocuk için hangi yaşta olursa olsun terk edilmek acı verici ve yaralayıcı iken bu eylemin doğar doğmaz gerçekleşmiş olması hiç kuşkusuz daha da travmatik. Zaten Uğur’un da Mahir’e bu kadar çabuk bağlanma nedeni bu. Öldü olarak bildiği, hiç tanımadığı babasının yerine koydu onu. Uğur’un çözülmesiyle konu kapanmadı, aksine hikaye yeni başladı. Bana göre bu bölümün baş kahramanı olan Uğur bu yazıda kesinlikle daha fazla yer kaplamayı hak ediyor ama başrolü olduğu hikayeye değinmeden evvel dizimizin diğer karakterleri neler yapmış bir göz atalım.
Daha geçen bölüm Asiye’ye buralardan tek başına gideceğini, hatta yokluğunda Asiye’yle çocukların rahat edeceğini söylemiş olan Cemal hangi arada derede fikrini değiştirmiş olduğunu düşündürtecek bir şekilde kiraladığı eve çocuklarıyla birlikte yerleşme planı yapıyor, isterse Asiye de onlarla birlikte gelir diye düşünüyor. Geçen hafta samimiyetinden kuşku duymamışken şimdi kendisiyle çelişerek bizi bu kez tutarlılığını sorgulamaya sevk ediyor. Hadi bu defa sorgulama olayını pas geçelim ama müsaadenizle birkaç sorunun cevabını arayalım. Soru 1: Uğur, bırakın Cemal’e baba demeyi, yüz bile vermezken neye dayanarak onu kuracağı yeni aileye dahil edebiliyor? Uğur’un, adeta taparcasına sevdiği Mahir’den kolay kolay kopamayacağı bariz iken onun psikolojisine olumsuz etki edecek girişimlerde bulunmak düşüncesizlik. Soru 2: Normal olan, anlaşma sağlandıktan, yollar ayrıldıktan sonra ev tutmak değil midir? Ama Cemal, babasının hastalığından ötürü moralsiz olan Helin’i daha da üzmemek için zaten gecikmiş olan bu konuşmayı erteledi. Hadi konuştu diyelim, Helin hiç itiraz etmeden kocasını Asiye’nin kollarını mı atacak, boşanma protokolünü mü imzalayacak? Çok ütopik bir şekilde Helin’in boşanmayı kabul ettiğini varsayarak bu kez de mahkemenin Ahmet için ortak velayet kararı vereceğinin garantisi var mı? Soru içerisinde sorular yumağı oldu ama gördüğünüz üzere nereden tutsak elimizde kalan bir konu. Soru 3: Cemal’in ayrıldıktan sonra bulacağı yeni iş kendisinin tahsilsizliğinden ötürü Demirhan Oteli’ndeki yöneticilik denginde değil de sıradan bir iş olacağı için oradan alacağı maaşla evin kirasını nasıl ödemeyi düşünüyor acaba? Cemal’in şahsi bir hesabı olduğunu öğrenmiştik ama hazıra dağ dayanmayacağı herkesçe bilinen bir gerçek. Cemal’in heyecanına yenik düşmesi onu iyice ölçüp biçmeden, sonunu öngöremeden eylemler yapmaya itiyor. Bir de sanki yarın taşınabileceklermiş gibi evi Nergis’e göstererek onun ağzına bir parmak bal çalması da cabası. Nergis’le Cemal’in ilişkisine bir lafım olamaz, ne de olsa et tırnaktan ayrılmaz ancak Nergis’in babasını bu kadar çabuk affetmesinin doğruluğu bana göre tartışmaya açıktır. Bu kız her gece rüyasında babasını mı sayıkladı? Görmedik. Her gün pencerenin önünde oturup babası gelecek diye bekledi mi? Görmedik. Bu sahneleri seyretmiş olsak biraz olsun anlayacağım da…
Birileri çok kısa bir süre öncesine kadar Mahir’den vazgeçmeye niyeti olmadığı söyleyen, aralarından çekilmesi konusunda da Asiye’yi uyaran Zuhal’in nasıl olup da birden Londra’ya gitmeye karar verdiği konusunda beni aydınlatabilir mi lütfen? Sırf Asiye’yle Mahir’in arasını açmak için ortalığı karıştıran Zuhal, şirketten çıkışta peşine takılan Cemal’den işin aslını öğrenince haliyle şaşırıyor ve bu işe karışmayacağına dair Cemal’le mutabık kalıyorlar. Hoop ertesi gün şirkette Mahir’e onu unutmak için Londra’ya yerleşeceğini bildiren bir Zuhal görüyoruz. Arada bir şey de kaçırmadığımıza göre gece vahiy falan mı indi? Mahir’den vazgeçmeyeceğini ve pes etmeyeceğini üstüne basa basa vurgulamışken, Cemal’le Asiye’nin ortak geçmişlerinin ortaya çıkmasıyla Mahir’le olan ilişkisi açısından durum aslında onun lehine de dönmüşken bu gidişi anlamlandıramadım. Zuhal, aşk acısından ötürü çekip gidecek bir kadın imajı çizmedi bugüne kadar. Zuhal karakteri, seyirciler tarafından sevilmediyse senaristlerimiz bu nedenle onu göndermeyi tercih etmiş olabilirler. AsMah arasında fettan bir engel kalmasın istemiş olabilirler. Bu, memnun edici bir gelişme ancak madem Zuhal böyle jet hızıyla gidecekti, Mahir’le tek gecelik ilişki yaşamasına ne gerek vardı? Bu durumda o sahne Mahir’i basit bir adam olarak göstermekten başka bir amaca hizmet etmemiş görünüyor. Öte yandan senarist tayfasına kendi adıma güven duyulmayacağını düşündüğüm için ters köşeyle karşılaşmamız da olasılıklar dahilinde. Zuhal pekala da yalan söylemiş olabilir, umulmadık bir anda yeni hamlelerini yapmak üzere Mahir’in karşısına çıkabilir. Allah yazdıysa bozsun temennisinde bulunarak bekleyelim ve görelim diyorum.
Meral, kendisi hakkındaki düşüncelerimi yanıltmayarak Raci’ye aralarındaki yakınlaşmanın bir hata olduğunu söyleyerek birbirlerinden uzak durmaları gerektiğini dile getirdi. Karısından boşanmayı düşünecek kadar – Zahide de tıpış tıpış mahkeme salona giderdi zaten evet – Meral’e yanık olan Raci bu uyarıyı en başta kaale almasa da sevdiği kadının işten ayrılmak isteğiyle birlikte onu bir daha görememe tehlikesiyle yüzleşince ondan otelde çalışmaya devam etmesi sözünü alması karşılığında geri adım attı. Ancak iki gün bile uzak kalamadı çünkü Meral, Raci için sadece aşık olduğu ve yanında keyifli vakit geçirdiği bir kadın değil, ayrıca sığındığı bir liman, dert ortağı. Babasının hastalığın öğrenmesiyle kendisinden umulmayacak derecede üzülen Raci acısını paylaşmak, içini dökmek için kendisini Meral’in kapısının önünde buldu. Meral ise hayatında ilk kez gönlünü kaptırdığı bir adamın medeni halinden ötürü arkadaşlık çizgisini aşmaması gerektiğinin farkında.
Harun bey’in hastalığından konu açılmışken tüm aileyi bir araya toplayıp açıklama yaptığı duygusal sahneden bahsetmeden geçmek olmaz. Harun’un kanser olduğu haberini vermesi sadece Raci – Zahide ikilisi için yeni bir bilgiydi. Raci’nin bu gelişmeyi en son duyan kişi olduğu için tepki göstermesinde haklılık payı vardı. Böylesine ciddi bir konudan zamanında haberdar olmak istemesi bir evlat olarak en doğal hakkı. Harun’un bu bilgiyi özellikle herkesten sakladığına ikna olmasıyla sinirleri yatışan Raci bu kez duygusal moda bağladı. Adeta küçücük bir çocuk gibi ağlayan, isyan eden, babası için endişelenen Raci’nin bu ruh hali beni şaşırttığı kadar tüm tepkilerini de samimi buldum. Bugüne kadar mütemadiyen negatif çizgide seyreden Harun-Raci ilişkisi seyrettik. Kızan, azarlayan, güvenmeyen bir baba; rest çeken, egolu, isyankar bir oğul. Önceki yazılarımda da pek çok dile getirmiş olduğum üzere Meral sayesinde Raci’nin başka bir yüzüyle tanıştık. Artık egolarını biraz olsun törpülemiş, yerli yersiz öfkelenmelerden uzaklaşmış daha anlayışlı ve mülayim bir adam var karşımızda. Bu gelişmeyle beraber baba-oğul arasındaki ilişkide yeni bir sayfa açılacağı aşikar.
Demirhan Konağı’nın bir geleneği haline gelen “Kulak misafiri olmak” eyleminin öznesi bu kez konağın en etkisiz elemanlarından biri sayılabilecek olan Alican oldu. Mutfakta Necmi’nin telefonda konuştuğu arkadaşına İlayda’yla sadece serveti için evlendiği, onu sevmediğini söylediğini duymasıyla deliye dönmekle birlikte bu konuşmayı kayda aldı. Doğru bir iş yaptı yapmasına da Necmi’nin karşısına dikilerek ona hesap sorması, daha da ileri giderek bu konuşmayı kaydettiğini ve onun maskesini düşüreceğini söylemesi tam bir aptallık. Sevdiği kızı koruyan, cesur, delikanlı genç hareketleri… Düşmanını uyandırmadan sessiz ve derinden gideceksin Alicancığım. Kendisinin Necmi’nin saatli bir bomba olduğundan haberdar olmamasından mütevellit aralarında geçen “Ses kaydını sileceksin… Silmiyorum” tartışmasının orta yerine Mahir’in damlayarak yeğenine o kaydı silmesi yönündeki ricası üzerine Alican sildiğini söyleyerek ikisi açısından da konuyu kapattı fakat Necmi’nin ipini çekecek kaydı aslında silmemiş olması ile kopacak küçük çaplı kıyametin sinyallerini verdi.
Cemal: “Kızgınsın değil mi? Kızgınsın. Haklısın da. Ama annene kızma olur mu? O, sen üzülme diye yalan söylemiş. Sen çok küçüksün, bebeksin diye de anlatamamış sana. Ama bana kız, çok büyük hatalar yaptım. Herkesi üzdüm; anneni, ablanı, şimdi de seni… Aklından neler geçiyor, az çok kestirebiliyorum. Şu an bir yumruk atayım diyor falan bile olabilirsin. At da zaten, sonuna kadar hakkındır. Ama şunu da bil ki, evet ben sizi terk ettim ama sevmekten asla vazgeçmedim. Hep özledim, çok pişmanlık duydum ve hiç mutlu olamadım”.
Uğur: “Bana neden anlatıyorsun bunları?”
Cemal: “Çünkü sen benim oğlumsun. Bana ne kadar kızsan da, benden ne kadar nefret etsen de sen benim biricik oğlumsun ve bu hiç değişmeyecek. Ve sana söz veriyorum, kendimi bir gün sana affettireceğim, göreceksin”.
Uğur: “Sen benim babam falan değilsin. Sen, Ahmet’in babası Cemal abisin. Benim babam Mahir”.
Bölüm boyunca pek çok kez iç sesim olan “Uğur’un tüm neşesini ve enerjisini emdiler” yönündeki sitemimi burada yineleyerek kendisinin öz babasıyla gerçekleşen yüzleşmesine uzanalım. Belki de yüzleşme yerine Cemal’in günah çıkartması demek daha doğru olur zira Uğur neredeyse babasının yüzüne hiç bakmadı ve konuşma monolog şeklinde ilerledi. Cemal’in, Uğur’un durumuna çok üzüldüğünden de ona söylediği her kelimenin samimi olduğundan da şüphem yok. Ancak Uğur annesine ve ablasına bile tepkiliyken, kimseyle konuşmuyorken, kırgın ve küskünken Cemal’in onunla konuşmak için bu kadar acele etmesinin doğru olup olmadığı tartışılır. Uğur yaşındaki bir çocuğun, üstelik de doğduğunda çok çirkin olduğu için babası tarafından terk edildiği mantığındaki bir çocuğun pişmanım, özledim, sevdim, unutmadım içeriğini taşıyan konuşmaları anlamasını bekleyemeyiz. En azından şu anda bekleyemeyiz. Uğur’un bu gerçeği sindirmesi, içinin soğuması için zamana ihtiyacı var. Oğlunun ilgisizliği ve mutsuzluğu karşısında tabir-i caizse duvara toslamış olan Cemal’i esas yaralayan onun baba olarak Mahir’i seçtiğini söylemesi oldu. Ne bekliyordun ki Cemal? Hep sevdiğin ve özlediğin çocuklarını arayıp sordun mu? İkinci kez onları uzaktan da olsa görmeye gittin mi? Senin sekiz yılda yapamadığın babalığı elin adamı iki ayda yaparsa çocuk da doğal olarak onu tercih eder. Bundan böyle Cemal’i zor bir sınav bekliyor. Kendisini Uğur’a affettirebilmesinin ötesinde egale etmesi gereken çok güçlü bir rakibi var.
Mahir: “ Annen bana söyledi, babanın gerçekte kim olduğunu öğrenmişsin. Peki hiç şöyle düşündün mü? Baban ölmemiş, hayatta. Çok güzel bir şey değil mi?”
Uğur: “Olsun, beni seçmemiş ki, Ahmet’i seçmiş, onu sevmiş. Çocuklar babalarını seçebilir mi? “
Mahir: “Nasıl yani?”
Uğur: “Yani benim bisikletimi sen aldın, uçurtmamı sen yaptın, hasta olduğumda hep sen yanımda durdun, üzüldüğümde hep sana sarıldım. Ben de seni seçiyorum. Baba, beni hiç bırakmayacaksın değil mi?”
Mahir: “Olur mu oğlum, bırakır mıyım?”
Uğur: “Babacığım, seni çok seviyorum”.
Mahir: “Ben de seni, ben de seni…”
Uğur şanslı bir çocuk; karşısına Mahir gibi koruyup kollayan ve elinden gelenin en iyisiyle ona babalık yapan bir adam çıktı. Mahir de şanslı bir adam; Uğur sayesinde babalık duygusunu tattı ve kan bağı olmadığı halde tercih edilen taraf oldu. Uğur’un bu bölüm sağlıklı iletişim kurduğu tek kişinin Mahir olmasının yanı sıra öz babasının Cemal olduğu öğrenmesiyle annesine ve ablasına artan tepkisi sonucu saklandığı gardıroptan çıkması için Mahir’in sadece “Oğlum” diye seslenmesi bile yeterli oldu. Uğur, babaların tüm evlatlarını eşit derecede sevebileceklerini zamanla anlayacaktır elbette ama buraya geldiklerinden beri yaşadığı tüm önemli anları yaratan veya bu anlarda yanında bulunan Mahir’i tam da bu nedenle seçtiğini söylemesi bölümün tek cümlelik özeti sayılabilir. Hep derler ya “Çocuklar anne babasını seçemiyor” diye, tam da bu noktada, 8 yaşındaki bir çocuğun pek de yabana atılmaması gereken mantığıyla “Neden olmasın?” diye sormamızın yeridir bence. Kan bağı çok şeydir ama her şey değildir. Uğur’la Mahir arasında gıpta edilecek bir bağ mevcut. Öz oğlu gibi sevdiği Uğur’u zaten bırakmaya niyeti olmayan Mahir’in tercih edilen taraf olmasının yanı sıra Cemal’e de bilenmiş olmasıyla Uğur için ölümüne savaşmaktan geri durmayacağı aşikar.
Mahir’in Uğur’un artık gardırop yerine çadırda saklanması için bahçeye ufak bir kamp alanı inşa etmesi Uğur kadar bizleri de tebessüm ettirdi. Mahir, Uğur’un dilinden anlıyor, dolayısıyla da günün sonunda onu mutlu etmesini biliyor. Bu girişim aynı zamanda Uğur’un eski neşesine kavuşmasına da vesile oldu. Bıraksanız sabaha kadar o çadırda eğlenebilirdi. Uğur’dan aldığı net cevapla kapılar yüzüne kapanmış olsa da pes etmeyen Cemal eli kolu bir şekilde çadırdan konağa doğru yürüyen Uğur’a yardım etme gerekçesiyle onunla yakınlaşmaya çalıştı çalışmasına da bu kez de Mahir kayasına tosladı. Cemal, Uğur’u biraz kendi haline bırakmalı. Henüz olay çok sıcak olduğu için iyi niyetle bile ona karşı yapacağı her hareket ters tepebilir, Uğur’un öfkesini daha da kamçılayabilir. Mahir ise Cemal’e karşı sert çıkışlarıyla ve babalık kavramına dair laf sokmalarıyla gelecekte Uğur babasını affetse ve tercihini ondan yöne kullansa buna izin vermeyecekmiş imajı çizdi. Cemal, oğlunun yüzünü bir kere bile görmemiş, ona bir gün bile babalık yapmamış olabilir ancak yine de Mahir’in kendisine bu kadar yüklenmesi yersiz. Cemal Uğur’un biyolojik babası olduğu asla değişmeyecek bir gerçek ve hiçbir anne-baba da evladının kötülüğünü istemez. Umarım Mahir’in Uğur’u bu kadar fazla sahiplenmesi ileride ona zarar vermez.
Harun Bey’e moral vermek amacıyla organize edilen bahar yemeğinin hazırlıkları keyifli anlara sahne oldu. Kırgınlıklar ve küskünlükler unutuldu, savaş kılıçları bir kenara bırakıldı. Yemekler yenildi, Raci’nin davet etmiş olduğu akordeoncu eşliğinde Harun-Nedret çiftinin dans ettikleri ilk şarkı olan Fikrimin İnce Gülü’nde yeniden dans ederek geçmişi yad etmelerine tanık olundu. Bir Demirhan konağı klasiği olarak gecenin aynı keyifle tamamlanmayacağını tahmin etmek zor değildi. Alican’ın bir köşede Raci’nin yolunu keserek Necmi hakkında anlatacakları olduğunu söylemesinden saniyeler sonra salona ışınlanıyoruz ve Alican’ın Raci-Zahide-İlayda üçlüsüne ses kaydını dinlettiğini görüyoruz. İşte o andan itibaren film kopuyor. İlayda, verdiği tepkilerle evlendiğine pişman olduğunu hissettirirken öfkeden deliye dönen Raci olmaması gereken zamanda olmaması gereken bir mekana, salona ayak basan Necmi’ye saldırarak onu anında konaktan kovuyor. Jet hızıyla gözden kaybolan Necmi’nin tıpış tıpış konaktan gideceğini düşünmenin büyük bir saflık olduğu bariz iken Raci neden onu kolundan tutup bizzat kendisi dışarı atmadı da işi garantiye almadı bilinmez.
Hem suçlu hem güçlü Necmi, Raci’nin gazabından kaçarak İlayda’nın odasına sığınmış. Sinirinden odada dört dönüyor beyimiz. Herkese ama en çok da foyasını ortaya çıkardığı için Alican’a öfkeli. İntikam yemini ederek Alican’a sayma sövme nidaları eşliğinde konaktan ayrılmanın yolunu tutarken merdivenlerde karşılaştığı ve torununun aleyhindeki söylemlerine tepki gösteren Emine anne ile sözlü olarak başlayan atışma kısa süre içerisinde fiziksel temasın da işin içine girdiği bir kavgaya dönüşüyor ve bir dizi klişesi olarak Necmi’nin merdivenlerden düşmesiyle sonlanıyor. Sahne başlar başlamaz birinin kurban olacağını tahmin etmiştim ama Emine anne düşer diye bekliyordum. Ona bir şey olmamasına sevindim ama umarım Necmi de ölmemiştir. Kendisinden zerre hazzetmediğim bilinir fakat yeni bir ceset yeni bir bela demek. Üstelik faili de Emine anne olacak.
Konakta olay olur da bahçede olmaz mı? Yine bir Cemal-Mahir atışmasına tanık oluyoruz ıssız bir köşede. Mahir’in Cemal’e Uğur’dan uzak durması yönündeki uyarısına Cemal Uğur’u çok sevdiğine ve asla onu üzecek bir şey yapmayacağına dair haklı bir karşılık veriyor. Mahir restleşmese, konuyu uzatmasa bitecek gidecek ancak kendisini durdurmak ne mümkün? “Oğlunu doğar doğmaz terk eden bir baba mı söylüyor bunu?” cümlesi dudaklarından dökülür dökülmez rampanın aşağısından doğan bir siluetle yine yeni yeniden kulak misafiri olma eyleminin gerçekleştiğine şahit oluyoruz. Zahide, her zamanki merakıyla ve sorgulayıcılığıyla Mahir’e “Ne dedin sen?” diye soruyor. Ah Mahir, dilini birazcık tutabilsen ne olurdu? Şimdi ayıkla bakalım pirincin taşını.
Göz atmanızı öneririz: Kaderimin Oyunu Bölüm Yorumları