Eşref Rüya 11. Bölüm analizi Gözde nin kaleminden… Keyifli okumalar ^^
Eşref Rüya bu hafta geçtiğimiz haftaya göre daha derli toplu, sezon finaline doğru olayların ve ilişkilerin hızlandığı, büyük yüzleşmelerle dolu, duyguların netleştiği ve hikayenin yepyeni bir yöne gideceğinin sinyalini veren bir bölümle ekrana geldi.

Geçtiğimiz bölümü Eşref’in Nusret Ağa’yı öldürmesi ve aynı zamanda Kadir’e gözdağı vermesiyle bitirmiştik. Ben Yakup Baba’nın Kadir ile ilgili gerçeği bildiğini düşünmüştüm ancak tepkilerinden anladık ki yanılmışım. Eşref ona anlatmasa dahi aslında Kadir kendini çok belli ediyor ancak besbelli Yakup Baba resmen gözüne perde inmiş gibi, Kadir’den bunu asla beklemediği için konduramıyor. Halbuki düşmanın çok yakınlarından biri olduğunu söyleyip duruyordu. Sonunda Eşref’in dizideki düşmanlarından biriyle vedalaştık. Lütfen bir sonraki düşman daha genç, Eşref ile yaşıt biri olsun. İstanbul yeraltı dünyasından özellikle tek bir aile liderini sık sık gördüğümüz için “Acaba ileride bu aileyle yeni bir düşmanlık yaşanır mı?” diye düşünmüyor değilim. Salim Dayı’nın Eşref’e yaşıt bir oğlu olsa hiç fena olmaz.
Nimet’in babasını da kaybettikten sonra İstanbul’u terk etme kararı alması bana anormal gelmedi. Kadir ile bir sürü plan yaptılar, hepsi de boşa çıktı, daha fazla diretmenin ve bütün aşireti yok ettirmenin alemi yok. Seyfo’nun da bu ölüm üzerine intikam peşine düşmesi büyük aptallık ama erkekler genel olarak daha gözü kara oldukları için karşı tarafın ne kadar güçlü olduğunu göz ardı etmesi de şaşırtmadı.

Seyfo adamları toplayıp Eşref’in mekanlarına baskına giderken Gürdal’ın önlerini kestiği çatışma sahnesi yine ikonik bir sahneydi. Yahu Gürdal niye Lorke Lorke ile halay çekip adamların damarına basıyorsun? ^^ Adamların çatışma niyeti olmasaydı da bunun üstüne silahlarını çıkartırlardı. Benim için bu defaki çatışmanın asıl starı Faruk’tu, çatışma boyunca arabada oturup şiir okuyunca gülme krizine girdim. Sosyal medyada bazı seyircilerin bu ve çoğu çatışma sahnesinde Eşref’in ekibiyle birlikte bulunmaması nedeniyle eleştirilerini görüyorum. Eşref ekibin başı, beyni, İstanbul’un en büyük yeraltı örgütünün sadece en güçlü üyesi değil, liderinin vekili. Eşref bir teknik direktör gibi plan kuracak, ona bağlı adamlar uygulayacak. Kaç defa vurgulandı ona bir şey olmaması gerekiyor. Seyirciye kalsa Eşref devamlı vurulmaktan kevgire dönecek. ^^ Zaten gidip de düşmanın sağ koluyla çatışmaya da giremez, statüleri farklı yahu.
Bu son çatışmanın ardından Seyfo’nun sözleri sanki bu işi kapatmayacağı gösteriyordu. Nimet’in de cenazeyle birlikte memlekete dönmeden önce adamına bu dönüşe dair “Şimdilik.” demesi bu aşiret mevzunun tekrar hortlayacağına işaret. Aşirette hiç mi güçlü erkek yok, buyursun gelsin.

Kavga ettiğim kardeşimle bayramda aile büyüklerinin yanında biz
Yakup Baba, Eşref için tüm İstanbul yeraltı dünyasına kendi halefi olarak tanıtılacağı bir tören düzenlenmesini istedi. Bu görev de Kadir’e verildi. Eşref’in Kadir’in hain olduğu bir ortamda bu görevden feragat edemeyeceği aşikar. Bir şekilde bu tören Eşref için düzenlenecek. Eminim ki bu törende silahlar patlayacak, Eşref’i öldürmeye yönelik bir suikast düzenlenecek. Kadir ve Çiğdem iş birliği nedeniyle bir şeyler olabileceği gibi aşiret meselesi kapandı sanılırken onlardan gelen bir saldırı görmemiz de olası. Sezon bitimine kadar diziye yeni bir düşman katılmayacaksa aşiret son kez kullanılabilir.
Bölümde iki tane ana odak vardı. Birisi EşSan’dı, diğeriyse Kadir’in Eşref’e ihaneti. Eşref ile Kadir’in yüzleşme sahnesi başından sonuna kadar seyir zevkiyle doluydu. Kadir, gerçekten Eşref’i aptal yerine koyabileceğini sandı ve yine bir planı daha tüm planlarında olduğu gibi balon gibi patladı. Cidden yazık bu Kadir’e. Dizi başlayalı beri kazandığı tek savaş yok, resmen dizinin en kaybeden kişisi. Eşref’in çabucak Kadir ile yüzleşmesi de iyi oldu, bir şeyleri içinde tutmak her daim daha zordur. Ben Kadir’in iddia ettiği gibi Yetimler’in diğer üyelerine ihanet etmediğini düşünmüyorum. Planlarının bir yerinde onları da kullanmış olması bile yeterli. Ayrıca Eşref ölseydi örgüte vereceği zarar tüm üyelere verilmiş olacaktı. Kadir, Nisan’ın Eşref’i değiştirdiği konusundaysa yerden göğe kadar haklı. Eşref Nisan’dan sonra beklenildiği üzere daha merhametli, aklının yanı sıra yüreğiyle de düşünen bir adam haline geldi. Eşref’in Kadir’i orada öldürmeyip bu utançla yaşamaya mahkum etme cezası da bana göre yanlış. Şimdi Kadir’e merhamet etti, ya sonra? Kendi kuralını bir kere çiğnedi, kuralı bozmuş oldu. Yakup Baba işin bahanesi, onun zaten hastalıktan dolayı az bir ömrünün kaldığını Eşref de iyi biliyor. Hem merhamet ettiği adamın yeniden kuyusunu kazmayacağının bir garantisi var mı? İlk eline geçen fırsatta kazmaya başladı bile. Pişmanlığı, gözyaşları gerçekti ama Eşref’e olan kıskançlığı, hırsı değişmedi ki. Onun pişmanlık duygusu Eşref için değildi zaten, Yakup Baba içindi. Yalan yok aynadaki haliyle konuşan, aklı yerinde olmayan, intihar etmeye kalkışan Kadir için birazcık üzüldüm ama unutmamalıyız ki kendi etti kendi buldu. Unutmadan, Eşref ile Kadir’in dövüş sahnesi keşke biraz daha uzun sürseydi ve fragmanda yer verilmiş olsaydı. Eminim çok ilgi çekerdi.


“Ben onu eskiden beri tanıyor gibi hissediyorum.”
Nisan’ın Afra’ya söylediği bu cümle EşSan’ın çocukluklarından gelen bağın bir vurgusuydu. Nisan, Eşref’i o yıllarda hiç fark etmemişti ama Eşref’in gözleri hep onun üzerindeydi, adeta onun koruyucu meleği gibi. Nisan da gözleriyle Eşref’i tanımıyordu ancak kalpleri ve ruhları arasındaki görünmez bağ ile hiç farkına bile varmadan tanımıştı onu.
“Hiç beni bilmeden ona rağmen yanımda oldu benim.”
Nisan’ın diğer cümlesi de yine bana geçmiş gelecek arasındaki benzerliğin vurgusu gibi geldi. Çocukluğunda da hakkında doğru dürüst bir şey bilmemesine rağmen Eşref onun en zor anında yanında olmuştu. Çocukluğunun gizli kahramanı, şimdi gerçek kahramanıydı. Bilmek demişken, gerçekten de Nisan Eşref’in geçmişi ve şu anı hakkında pek çok şey bilirken Eşref Nisan hakkında çok az şey biliyor. Kaç bölüm oldu dosyaya da bakmadı, Nisan ona geçmişini anlatsın diye bir soru da sormuş değil. Tutumu biraz geçmişi onu ilgilendirmiyor, o bugünü yani anı yaşayan birisiymiş gibi. Görmedikleri, değiştiremeyecekleriyle değil de gözünün gördüğüyle ilgileniyormuş gibi. Yine de insan sevdiğini, değer verdiğini tanımak istemez mi? Eşref sanki duygularından kaçmaya çalıştığı için daha fazla şey öğrenmenin peşine düşmedi. Artık duygularını Nisan’dan saklamadığına göre Nisan’ın geçmişini öğrenmemiz yakın mı dersiniz?
Eşref’in Nisan’a bir zarar gelmesin diye onu evlerinde misafir etmesi EşSan’ın ilişkilerinin ilerlemesi için iyi bir araç oldu. Çok kısa ama öz bir misafirlikti. İkisi de birbirlerine karşı duydukları aşkı en net şekilde bu süre içinde kabul ettiler. Eşref, gazinodaki o geceden beri Nisan’a karşı eskisi kadar atak değil, daha çekinik davranıyordu ancak evindeki sahnelerde çekinik davranmadığını gözlemledim. Aynı şekilde Nisan da bugüne kadar hislerini hiç tastamam sesli bir şekilde dile getirmemiş, çevresinden dolanmıştı. İlk defa Eşref’e aşık olduğunu sadece kendine değil, en yakını kardeşine de itiraf etti. Nisan ne kadar dünyadaki yanlış adam olduğunu söylese de yıllar önce onları birbirine bağlayan şey tam tersi onun dünyadaki en doğru adam olduğunu gösteriyor ama henüz Nisan bundan habersiz…
Nisan daha eve gelir gelmez Eşref’e bir gün gitme ihtimalinden bahsetmeye başladı. Geçtiğimiz hafta dizinin finaline dair ölüm vurgunuz yetmedi, şimdi de sezon finalinde Nisan’ın uzaklara gideceğini vurgulayıp durdunuz. Gerçekten de Eşref bu bölümde Nisan’ın vurguladığı gibi duygularını yansıtmada oldukça netti. Bence bunun nedeni geçtiğimiz bölüm duygularını başkası üzerinden de olsa kendine ve dolaylı da olsa Nisan’a itiraf etmiş olması.
Nisan: “Ben bir gün gidebilirim biliyorsun değil mi? Ne hissedersin o zaman? Özler misin beni?”Eşref: “Özlerim.”Nisan: “Çok net oldu bu.”Eşref: “Netim zaten.”
Nisan Eşref’e öyle bir soru sordu ki Eşref onun gözlerinin içine bakakaldı, bir anda sessizleşti, ne diyeceğini bilemedi, cevap vermeden önce yutkundu, gözleri doldu. Net olduğunu söylerken bile gülüşünde gizli bir hüzün vardı. Eşref önceden kendisi istemeden kimsenin ondan ayrılamayacağı söyleyip çok rahat bir tavır takınmıştı ama şimdi o rahat halinden eser yoktu. Aksine tedirgin, ürkek ve üzgündü. O zamanlarda da Nisan’a ciddi derecede ilgisi olmasına karşın şu ankinin tam tersi bir tavrı vardı. Demek ki müzik stüdyosunun ardından yaşananlar Eşref’in duygularının daha da derinleşmesine ve hislerini itiraf edebilmesi de o rahat tavrın değişip kaybetme korkusunun kalbine girmesine neden oldu.

Eşref’in Nisan’ı sofrayı kurarken gördüğü sahnede Nisan ona “Bekleriz seni.” dediğinde bunu ilk defa duyuyormuşçasına sevinci kısa ama etkileyiciydi. Bugüne kadar belki de ilk kez ilgi duyduğu bir kadından böyle içtenlikle bu kelimeyi duyduğuna eminim. Aynı evin içinde aileyiz deseler de aslında bu bir nevi ev arkadaşlığı, o ev onlar için tam bir yuva değil. Eşref’in o an bir aile kurmayı delicesine arzuladığına yemin edebilirim. Muhtemelen birkaç saniye içinde akşam işten eve döndüğünde karısı olan Nisan’ın ona böyle sofra kuruyor olduğunu hayal etti. Nisan hastane bahçesinde bu tarz şeyler söylediğinde onu ciddiye almamıştı. Demek ki ciddiye alması için duyduklarının somut hale gelmesi gerekliymiş. Eşref, gerçekten aile olmanın ne demek olduğunu en net bu akşamki yemekte hissetti. Belki pek çok defa bu sofrada birlikte yemek yemişlerdi ancak onu seven bir kadının sıcaklığıyla bu sofra gerçek bir aile sofrasına dönüştü. Eşref, aile kavramından bu kadar yoksun, bu denli kendini yalnız hissettiğine göre ben çocukken de bir aile ortamında bulunmadığını, bir yuva sıcaklığı tatmadığını düşünüyorum.


Akşam yine Nisan’ın gitme konusu açılıp Eşref ona “Kal desem kalır mısın?” diye sorduğunda birebir bu anın yaşanacağını düşündüm. Nisan yine şaka yollu da olsa “Uzaklara…” deyince Eşref ardından bakakaldı ya, bu an da yaşanacak. Şimdi Nisan bir yere gitmiyor olsa dahi içini kaplayan o üzüntü, bu gidiş gerçekleştiğinde katmerlenecek. Bu sahnenin sonunda, Nisan odaya gittikten sonra hala masada kendi kendine oturan Eşref’in masanın üzerindeki mumları söndürmesi de Nisan uzaklara gittiğinde hayatını aydınlatan ışığı kaybedeceğini, karanlıkta kalacağını gösteren bir metafordu. O süreçte EşSan ile birlikte çok üzüleceğiz.
Nisan, Eşref’in evine gittiğinde kaldıkları koğuşu gördü ya, bu durumun böylesine geçiştirilmesini beklemiyordum. Afra’nın tepkisi normaldi ama Nisan’ın bu duruma karşı önce “Siz deli misiniz?” diye sormasını, sonra da ıslah evindeki konuşmaları da hatırlayıp ciddi bir üzüntü duymasını ve Eşref ile konuşmasını, ona nedenini sormasını beklemiştim. Nisan kadar meraklı biri için bu yazım şaşırtıcı oldu ve mis gibi dramatik bir sahne harcandı.

Hafize Ana’nın hikayesi ne kadar da etkileyiciydi. Eşref’in manevi annesi için böyle bir hikaye tasarlayan senaristler kim bilir Nisan için neler neler planlıyorlardır. Hafize Ana ile Eşref’in hapishane yoluyla tanıştıklarını ve onları evlatları yerine koyduğuna dair öngörülerim doğrulandı. Ancak onu bu tanışmaya götüren hikaye beklediğimden çok daha derindi. Ayrıca Hafize Ana yoluyla kadın olmaya dair verilen mesaj da tam yerindeydi, asla kamu spotu olsun diye eklenmiş imajı vermedi. Hafize Ana kendi hikayesini anlatırken çok kısa süreli de olsa Nisan’ın gözlerinde kendi geçmişinin onda hissettirdiklerini gördüm. Nisan neşeli, renkli, hayat dolu görünse de bu hali bana hep içinde biriktirdiklerini örten bir maske gibi geliyor. Nisan’ın bu sözleri de yaşayamadığı çocukluğuna, travmaların ondaki izlerine bir vurgu. Depremde ailesini kaybetmekten çok o gece yaşadığı taciz, çiçek gibi bir kız çocuğunun en hayat dolu olması gereken baharında solmasına neden olmuş. Benim tek sıkıntım Nisan’ın geçmişine bilinçli olarak geç girileceği için onunla yeterli bağ kurulamıyor olması.
Irmak: “Ne hayatlar var di mi?”Nisan: “Öyle… Bazıları yaşamadan soluyor…”

Müslüm ile ilgili her bölüm yeni bir şey öğreniyoruz. Böyle her bölümde bir cümle öğreneceksek finale kadar onu tam anlamıyla tanımayı başarırız herhalde. ^^ Müslüm’ün neden ailesiyle daha doğrusu özellikle babasıyla arasının açık olduğu aydınlandı, taşlar yerine oturdu. Müslüm’ün kardeşini öldürdüğü için hapse girdiğini öğrendik. Dindar bir adam ve Doğulu olduğundan yola çıkarak bir namus meselesi olduğunu tahmin ediyorum. Bu arada Eşref’in en yakın arkadaşı Gürdal gibi görünse de aslında her biriyle farklı yakınlıkları var. Gürdal fevri biri olduğu ve gözü döndü mü Eşref’in sözünü bile çiğnediği için Kadir meselesini ondan gizlediler. İlk bölümlerde İzzet’in adamlarına yaptıklarını unutmadım. Belli ki Eşref’in öncelikli sırdaşı ketum biri olduğu için Müslüm. Aynı zamanda onun sağduyusuna da güveniyor. Nisan ile ilgili alacağı yeni kararları da onunla paylaşması olası görünüyor.
Bu hafta Müslüm – Irmak ve Faruk – Afra çiftlerinin sahneleri bölümün akışına daha uygun bir yazımdaydı ve uzunluk açısından da sıkılmadım. Gürdal – Ceren sahneleri de geçen haftadakilerden daha katlanılır gelse de Gürdal – Gonca ilişkisinin çok daha yüksek seyir zevkine sahip olduğunu düşünüyorum. Afra’yı görsel anlamda Faruk ile yakıştırsam da Faruk’un ona birkaç beden büyük geleceği belli. Açıkçası Ayten’in Faruk’un hayatına tekrar girişi, Faruk’un onunla yıllar sonra yeniden karşılaşmanın etkisiyle yaşayacakları çok daha ilgi çekici olur.

Fragmanlardan sonra Çiğdem’in Nisan’ın evine gizlice girdiği sahnede ben o silah patlayacağını, Afra’nın yaralanacağını, hatta Eşref’in de Nisan’ı bu nedenle evlerine götüreceğini düşünüyordum. Nisan beklemediğim şekilde Çiğdem’i etkisiz hale getirdi, Eşref’e de ayak üstü kırk yalan söyledi. Hayret, Afra kırk yılda bir bir şeyi de batırmadı, normalde Eşref’in onu ve Çiğdem’i fark etmesi gerekirdi. ^^ Valla Nisan’ın bu kadar profesyonel yalan söyleyebilmesi beni tedirgin ediyor. Eşref’e söylediği on kelimeden beşinin yalan olması bu aşk açısından çok tat kaçırıcı. Eşref gerçekleri öğrendiğinde hangi söylediğinin gerçek olduğu konusunda büyük bir tereddüte düşecek ve ileride en azından bir süre Nisan’a inanma konusunda zorlanacak.

Nisan Serdar ile görüşmeye gittiğinde, ben direkt anlaşacaklarını, Nisan’ın artık ona çalışacağını, onun muhbiri olacağını düşünmüştüm. Şu ana kadar muhbirlik namına bir şey yapmadığı için, bu hikayenin devam etmesi için bu şekilde yazılır diye düşünmüştüm ancak Nisan’ın Eşref’i satmaması da duyguları düşünüldüğünde doğru geliyor. Ona böyle aşık olduğu halde onu satsaydı aşkının değeri kalmazdı. Ama biliyoruz değil mi buna rağmen ileride o muhbir damgasını yine afiyetle yiyeceğiz. Nisan da tanık koruma programın peşine düşeceğine her şeyi direkt Serdar’a anlatsaydı daha iyi olurdu. Yarım yamalak anlatmış olması Çiğdem’in ekmeğine yağ sürüyor.
Ben gerçekten teşkilatta herkesin Çiğdem’e bu kadar kolay güvenebilmesini anlamıyorum. Salak mısınız kardeşim? Çiğdem Serdar’a iftira atıyor, hiç sorgulamadan inanıyorsunuz. Ozan mısın nesin bak böyle zekasızlık yaparsan sen de Çiğdem’in yeni kurbanı olursun. Kadının önceki yardımcısı ölmüş, insan biraz sorgular, öyle değil mi? Hatta Çiğdem’e inanmış gibi davranırken Serdar’a gidip Çiğdem ile görüştüğünü söylesen de şu kadın bu kadar kolay at koşturamasa keşke… Ayrıca bana şu da çok saçma geldi: Serdar neden tanık koruma olayı için savcıyı kendi aramadı da Ozan’dan savcıyla konuşması istedi? Bu kadar ciddi bir meselede kimseye güvenilir mi? Güvenmeyi geçtim savcı bilgilendirilirken böyle aracı mı konulur? Sırf Çiğdem her şeyi öğrensin diye bu şekilde yazmışsınız da böyle bir işe bu yakışmadı.
Atıf’ın cenazesinden bahsedilip duruldu da onun neden öldüğü araştırıldı mı? Böyle şüpheli ölümlerde otopsi yapılmaz mı? Onu vuran silahtan çıkan kurşunun incelemesi de yapılmalıydı, bir polisin öldürdüğü ortaya çıkmalı ve kimin silahı diye araştırılmalıydı. Bulunduğu yerdeki veya güzergahtaki Mobese kameralarının kayıtları incelenmeliydi. Özetle Atıf’ın ölümü “Serdar onu Çiğdem’in öldürdüğünü biliyor.” falan diye geçiştirilmemeli.
Serdar, Çiğdem hakkında çok fazla şey öğrenmeye başladı. Korkarım ki o da Atıf gibi bok yoluna gitme adayı. Ha zaten karakter başta vaat edileni veremedi. Nerede o Eşref ile Nusret’e racon kesen adam? Kendisi uzun zamandır kayıplarda.
Geçtiğimiz bölümde Çiğdem’in sahte kimlikleri olduğunu görmemiş miydik? Aynı şekilde sahte pasaportları da vardır diye düşünmüştüm hatta gizlice kalmak için kaçakçıları aramamış mıydı? Hayır zaten gizlice kaçacaksa neden şahsi pasaportunun peşine düştü? Yine Çiğdem ile Serdar’ı yüzleştirmek için bir yerler hatalı yazılmış.

Çiğdem ile Kadir’in şer ittifakı bence bayağı iş yapar. Aşiret gidince Kadir’e yeniden ayağa kalkması ve düşmanlığının devamı için bir ortak lazımdı. Çiğdem de malum şu sıralar zor durumda. Eskiden yanında Atıf vardı, şimdi yalnız kaldı, Serdar da peşinde. Ona da güçlü bir ortak lazımdı. Çiğdem’in bahsettiği plan hakkında direkt şudur diyemiyorum, Nisan üzerinden bir plana Kadir yanaşmaz gibi geliyor, Çiğdem’in de aslında Eşref’i bitirmek istemediğini biliyoruz. Acaba Çiğdem, Rüya meselesi üzerinden mi bir şeyler planlıyor? Çünkü Rüya meselesi, Eşref’in aklını Nisan hayatında olsa dahi bir hayli bulandırır. Özellikle de Rüya’nın Nisan olduğunu öğrenmek Eşref’i Nisan’ı hiç tanımadan evvel Rüya’nın kim olduğunu öğreneceğinden kat be kat fazla sarsar. O zaman bu konu bir muallaktı. Belki de Rüya’ya kim olduğunu, gerçekte ne iş yaptığını falan söyleyemeyecekti veya Nisan onu istemeyecekti. Şimdiyse Rüya’sı ona dair çok fazla şey biliyor, onu tanıyor ve hatta ona sırılsıklam aşık. Eşref yıllarca Rüya’yı aramaya aşıktı, şimdiyse Rüya’nın direkt kendisine aşık.

Çiğdem’e diğer sahnelerinde tahammül edebiliyorum, karakter tam bir akıl hastası ve Büşra Develi de onu çok güzel canlandırıyor ama içinde Eşref’in olduğu sahnelerde tahammül sınırım ciddi anlamda düşüyor. Geçen haftaki sahne içerik olarak sorun yaratmadı ama bu hafta Çiğdem gözlerimi kanattı. Kendisini sevmeyen bir erkeğe/kadına karşı gurursuzluk en katlanamadığım şey. Hele bir de olmayan şeyi var gibi düşünen biriyse daha da çekilmez oluyor. Ablacığım sen ne yaşıyorsun da sana bir başkasına aşık olduğunu söyleyen adamı öpmeye kalkıp ona uzaklara gitmeyi teklif ediyorsun? Yalnız Eşref’imize asla laf yok, asla Çiğdem’in bu yapışkanlıklarına en ufak bir müsamaha göstermedi. Duruşu tam anlamıyla netti. Unutmadan, hani Çiğdem Eşref’e önce Nisan’ın Rüya olduğunu söyleyecekti, sıralamayı mı değiştirdi yoksa vaz mı geçti? Yalnız Çiğdem’in ikinci kez EşSan’ın öpüşmesine sebep olması da harika bir detay. Nisan aralarından temelli çekilsin isterken EşSan’ın temelli birleşmesini sağladı. Hak etmeyene kötülük yapan işte böyle cezasını buluyor.


Eşref, Nisan ile Serdar’ın fotoğrafını gördüğünde bunu hemen muhbirliğe yordu. Sonuçta Çiğdem’in de Nisan’ı sıkıştırdığını biliyordu, bunun da böyle bir durum olduğunu düşünebilirdi. Çiğdem de Serdar’a çalışıyor neticede, Nisan ile arasını bozmak için de fotoğraf çekip ona gösterdiğini düşünebilirdi. Nisan haklı, Eşref kolay yolu seçti ve hemen kendisini muhbirlikle suçladı. Daha bir gün önce Nisan’a güvendiğini, onun kötü bir şey yapacağını asla düşünmediğini söyleyen adam tek bir fotoğrafla bambaşka düşünüverdi. Hani hislerin seni yanıltmazdı Eşref Bey? Nisan, Eşref’in sözleri karşısında kırılmakta, acı çekmekte, yaralanmakta sonuna kadar haklı. Üstelik biz biliyoruz Nisan muhbirlik amacıyla Çiğdem’in yanına girse de ona elle tutulur hiçbir bilgi getirmedi, Eşref ile ilgili ses kaydını da vermedi. Tek yaptığı Eşref’in hayatını kurtarmaktı. Aynı şekilde Serdar’a da asla Eşref’i satmadı. Başlarda Eşref’ten ve dünyasından nefret ediyordu, bu işin sonunda ona ne olacak umurunda değildi, sadece Afra ve kendinin hapse girmemesine odaklanmıştı. Ama şimdi önemli olan Eşref’in ve Afra’nın iyi olmasıydı. Çünkü ikisi için de hapis ölümle eş değer. Bunu ikisinden de duydu. O yüzden varsın Nisan uzaklara gitsin, bir daha onu göremesin, bu aşk hiç yaşanmasın, belki bir daha hiç yüzü gülmesin; yeter ki en sevdiği iki insan yaşasın.
Demet Özdemir bu sahnede Nisan’ın duygularını o kadar güzel yansıtmış ki bir kez daha iyi ki Nisan o olmuş dedim. Karakterin anlık değişen duygularını gözleriyle, ses tonuyla öyle iyi yansıttı ki… Hele Eşref’e onu sevdiğini söylerken yüzündeki o çocuksu ifade, yüzüne yayılan aşkın masumiyeti. İyi ki partnerimiz sen oldun. Yalnız Eşref’in de duygularındaki kırılımlar sahne boyunca çok iyi yansıtılmıştı. Önce Nisan’a duyduğu hayal kırıklığı ve öfke, ardından kendine duyulan bir öfkeye dönüştü. Bu öfkeye pişmanlık ve en son sevildiğini duymanın verdiği şaşkınlık ile sevinç eklendi. Kesinlikle bu çiftin kavgaları bir harika, aralarındaki tansiyon çok dengeli.
Nisan onu evden kovduğu ve tekrar kapıyı açmayacağı için kapıyı kırmasına ne demeli? Bir erkek o an kendi hislerine yenildi mi bunu ne şekilde olursa olsun göstermeli, korkup kaçmamalı. Nisan kapıyı mı açmıyor, sen kendin açacaksın. Erkek dediğin böyle cesur olacak. Ben zaten ikinci öpüşmeyi Eşref’in başlatması taraftarıydım. İlkinde kaçtıktan sonra Nisan bu adımı atmamalıydı. Aşk itirafı da ondan geldi zaten, yeterli. Bölümü öyle güzel bir yerde kapadık ki bölüm biteli beri ara ara bu son sahneyi seyrediyorum. Gerçekten son yıllarda seyrettiğim en iyi AFK (after fight kiss) sahnelerinden biriydi.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?
*Kapak fotoğrafı için Nevfel’e çok teşekkür ederim.
Göz atmanızı öneririz: Eşref Rüya Bölüm Yorumları
