İzledim

EŞREF RÜYA – Her Yerde Seni Aradım

Eşref Rüya 9. Bölüm analizi  Gözde nin kaleminden… Keyifli okumalar ^^

 

Eşref Rüya bu hafta en iyi bölümlerden biriyle ekrandaydı. EşSan sahneleri, aksiyon, dram, romantizm her şey dengeli ve akıcıydı. Hep böyle devam edelim. Tabii sahneler de dolu doluydu, boş sahne yoktu, bu da önemli. Bir de Eşref’in de aksiyon sahnelerinin fazla olması memnun etti.

Yer üstünde yeşil yaprak

Geçtiğimiz bölümü Bıçakçı kardeşlerin Eşref ile Nisan’a pusu kurup onlara ateş açtıkları anda noktalamıştık. Eşref ilk bölüm sonunda olduğu gibi Nisan’dan ormana doğru kaçmasını istemişti ancak tek bir farkla bu defa o da onunla birlikteydi, yaralı değildi ve saldırganlar korkup kaçmamışlardı. Açıkçası ben bu defa da paralellik açısından Nisan yaralanır diye beklemiştim. Nisan ne zaman vurulacak sevgili senaristlerim?
Ormandaki kaçma kovalamaca sahneleriyle bölüm çok dinamik başladı, bu da ilk sahnelerden itibaren bölüme odaklanmayı sağladı. Ayrıca biraz mecburiyetten de olsa EşSan ilk defa el ele tutuştular. Şey, sık sık buna mecbur kalabilir misiniz lütfen, ekmeğimdeyim. ^^ EşSan el ele ormanda adamlardan kaçarken, üstlerine kurşunlar yağarken öyle uyumluydular ki, bu çifte yakışmıyor diyen kördür.
Bu saldırı sadece Eşref’i Kadir’in ihanetine götüren bir araç görevi görmedi aynı zamanda Nisan’ın Eşref’in geçmişine ve kalbine yolculuk yapmasını da vesile oldu. Eşref, adamlardan saklanmak için bir dizi klasiği olarak Nisan’ı ormanda bir kulübe veya dağ evine götürür diye beklerken bizi Eşref’in ilk gençlik yıllarının karanlığına tanıklık eden ıslah evi karşıladı. Açıkçası Eşref’in Nisan’a o yıllarını durduk yere bir sohbet sırasında değil de oraya saklanmak zorunda kaldıkları için Nisan’ın merakı üzerine anlatması, o duyguların bizzat yaşandığı yerde anlatması dinlediklerimizi daha etkileyici kıldı. Bu sahnelerde flashback’ler ve günümüzden geçmişe geçişler çok başarılıydı. Eşref adeta o günleri aynı duygularla tekrar yaşadı. Çocuk Eşref’in içeriye girdiğinde adam öldürmekten pişman olmayan, neyle karşılaşacağını bilemeyen halinden yetişkin Eşref’in gözlerindeki acıya, vücudundaki yorgunluğa geçişler çok sarsıcıydı. Yıllar içinde Eşref’teki değişimi somut olarak görmüş olduk. Cinayet sonrası da olsa pırıl pırıl bir genç delikanlıyken şimdi omzunda yılların yüküyle ruhu perişan olmuş bir yetişkin adam vardı karşımızda. Şimdi herkese kök söktüren bir mafya babası da olsa gerçek Eşref bu. Eşref, yitip giden çocukluğunu, gençliğini anlattıkça onu daha da çok sever oldum. Beni en çok etkileyen ise “Özlemeyi de özlemeyi başlıyorsun.” cümlesi oldu… İnsanın bu denli hislerini, duygularını yitirdiği ufacık, kalabalık, karanlık bir odada geçen yıllardan sonra belki de bu denli cani bir adama dönüşmesi içinde biriktirdiklerinin, bastırdığı iyi duyguların ters şekilde bir dışavurumdur.
Evet, Nisan Eşref’in nasıl bir adam olduğunun farkında ama bunu bizzat görerek deneyimlemek başka bir şey. Onun bir katil olduğunu biliyordu ama bu kadar cani, sadist bir şekilde adamı öldürdüğüne tanık olmamıştı. Yanında silahların patlamasına alışmış gibi görünse de kurşunla adam öldürmek başka, canice ölmüş adama vurmaya devam etmek başka. Bunda başka türlü bir şiddet var,  az evvel bahsettiğim dışavurum var. Sevdiklerine bir şey olma ihtimalinin onu deliye döndürmesini normal buluyorum. Örneğin çocukken Rüya tacize uğradığında bunu yapan adamı öldürmesi de aynı temel sebebe dayanıyor. Ama ölmüş bir adama şiddet uygulamaya devam etmek ciddi bir öfke kontrolsüzlüğü.
Eşref, hep Rüya’nın onu böyle gördüğünde kabul edip etmeyeceğinden çekiniyordu, en büyük korkusu Rüya’nın onu böyle bir adam olduğu için istemeyecek olmasıydı. Şimdi Nisan, yani Rüya onun böyle bir adam olduğunu biliyor. Eşref onun Rüya olduğunu öğrendiğinde bu korkusuyla bir kez daha yüzleşecek. Daha önce dediğim gibi Nisan onu her haliyle ve tüm tehlikelerine rağmen, düşmanlarına rağmen kabul etmeli ki bu büyük aşk yaşanabilsin.
Nisan ikide bir Eşref’in yüzüne ondan nefret ettiğini söyleyip duruyor da bunun artık böyle olmadığını herkes biliyor. Aşk ile nefret bir madalyonun iki yüzü gibidirler ve aşkın nefrete en yakın duygu olduğunu psikologlar da söylüyorlar. Nisan önceleri Eşref’ten nefret ediyordu ancak nefret duygusu bir süredir yerini aşka bırakmış durumda. Ayrıca Nisan Eşref’in her sözüne o kadar çok güveniyor ki. Tabii güvenmenin dışında onu için endişe de duyuyor. Eşref onu odada bırakıp gittiğinde geri geleceğinden emin olsa dahi yüreğinin bir yerinde “Ya ona bir şey olursa ya onu kaybedersem?” diye düşündüğüne eminim. Yoksa nefret ettiğini söylediğin bir adamı görür görmez ona böyle sımsıkı sarılmazsın.
Eşref, Rüya’yı da aynı şekilde durduk yere değil, Nisan’ın ranzanın tahtasına kazınmış Rüya ismini görüp sormasıyla anlattı. Eşref’in o yazıyı gördüğündeki o anlık çocuksu sevinci ve hüznü etkileyiciydi. Bu sahnelerde Eşref, Nisan’a Rüya’yı anlatırken siz de benim gibi sadece Eşref’e değil, Nisan’a da üzüldünüz değil mi? Hatta zaman zaman Nisan’a daha çok üzülürken buldum kendimi. Nisan ona “Çocukluk aşkın işte.” deyince Eşref’in “Tek aşkım.” demesi üzerine Nisan’ın gözlerinde onun tarafından hiç sevilmeyecek olmanın verdiği üzüntü benim için daha etkileyiciydi. Aslında Eşref orman yolu ve ıslah evinde laf aralarında da olsa Nisan’ı sevdiğini vurguladı durdu ama Nisan olayların paniği, öfke, kıskançlık derken bunu fark etmedi bile. O yüzden de bu sevilmeyecek olma hissi onu ele geçirdi. Yani kendisinin otel çalışanı, arkadaş, dost olarak sevildiğini düşünüyor olmasın bir zahmet.
Eşref, Rüya’yı ilk gördüğü an hissettiklerini anlattı ya bence Nisan’ı asansörde ilk gördüğü an da aynı böyle hissetti. Mesela yine dizlerinin bağı çözüldüğü için arkaya doğru geçmişti ve aynaya yaslanmıştı. Hani anlattı ya Rüya’yı gizliden gizliye nasıl izleyip durduğunu. Kaç defa Nisan’ı da şarkı söylerken böyle Rüya’yı izlediği gibi izledi uzaktan uzaktan. 20 sene önce yaşadıklarını yıllar sonra yeniden yaşıyor, onun yüzünü, bakışlarını Rüya’ya benzetiyor ama işte sırf Rüya’ya ait bir simge olan ‘ben’ boynunda yok diye asla Nisan’ın o olabileceğinden şüphelenmiyor. Eşref’in tıptan da haberi yok galiba. ^^
Eşref, Rüya’yı son kez gördüğünde ağlayan bir kız çocuğu görmüştü. Şimdi onu bulduğunda ona bir kere gülsün istiyordu çünkü o ağlayan kız çocuğunun yeniden güldüğünü görmek, o adamı boşuna öldürmemiş olduğunu bilmek istiyordu. Hayallerindeki o mutsuz kız çocuğunun artık güzel bir hayatı olduğunu bilmek ona iyi gelecekti. Eşref, Rüya’nın ona aşık olmasını, aşkına karşılık vermesini beklemiyormuş aslında. Eşref’e iyi bir haberim var Rüya’sı ona bir değil birden fazla kez gülümsedi, ona teşekkür etmekten daha fazlasını yaptı, dokunmaya kıyamadığı Rüya’sına kaç defa dokundu, tenini teninde dudaklarını dudaklarında hissetti. Eşref bilmeden hayallerine çoktan kavuştu. Nisan’ı çok iyi anlıyorum. Kim olsa aşık olduğu adamın böyle bir aşk beslediği kişiyi kıskanıp üzülür. Halbuki tam tersi bizim kızın sevinçten deliye dönmesi gerek. Günü geldiğinde ve kendisinin Rüya olduğunu öğrendiğinde acaba bu geceyi hatırlayıp neler geçecek aklından? Bu kadar sevildiği için mutlu mu olacak, yoksa bu denli saplantılı bir aşk onu ürkütecek mi? Asıl bu aşka layık olamamak, Eşref’i onun kendisini sevdiği kadar sevememekten korkacak mı?
Eğer Eşref cinayeti neden işlediğini saklamak istemeseydi Nisan Rüya’nın kendisi olduğunu anlayabilirdi. Sağ olsunlar yine direkten döndük. Senaristler resmen en kritik kısımları Eşref’in anlatmasına izin vermediler. Bir de Eşref bu hikayenin Burdur’da geçtiğini söylese Nisan yine kendisi olabileceğini düşünebilirdi veya Eşref onu ararken ‘boynundaki ben’ detayından bahsetse Nisan eskiden beni olduğunu ve aldırdığını söyleyebilirdi. Nisan, Rüya’nın sadece gözlerini görmüş oldu. Diğer çizimleri görse çocuk halini tanırdı. Şu aralar önce Nisan kendisinin Rüya olduğunu öğrenecek gibi hissediyorum.
Bu bölümde merak ettiğim bir konu daha açıklığa kavuştu. Eşref ıslah evindeyken Rüya’ya mektuplar yazdığını ve hapishaneden çıktıktan sonra onu aradığını söyledi. Hani hep aradıysa neden bulamadı diye sorguluyorduk ya, Eşref ona dair hiçbir iz bulamadığından, hiç yaşamamış gibi olduğundan bahsetti. Irmak, Nisan’ı araştırırken de benzer bir hikaye duymuştuk. 13 yaşından üniversiteye kadar geçen zaman kayıptı. Kesin yaşadığı taciz olayından dolayı bu evreye ait bilgilere polis gibi kurumlar hariç kimse ulaşamıyor, büyük bir gizlilik var. Hatta Çiğdem’in elindeki araştırma dosyasında da lise bilgileri gizliydi. Bizler bu gizemi ancak Nisan’ın geçmişi anlatıldığında öğrenebileceğiz. Böylesine sır gibi saklanan bir geçmişin çok sarsıcı olacağını düşünüyorum. Sezonun kalan bölümlerinde tam anlamıyla öğrenir miyiz bilemiyorum ancak ufak da olsa bir giriş iyi olacaktır.
Bu arada bu sahnede bazı seyirciler Ömer’in sesinden dinlediklerini yanlış anlamışlar. Eşref Ömer’e bu geceyi 3 sene sonra, yani Ömer 18 yaşındayken anlatmış. Yani Eşref Nisan’ın Rüya olduğunu 3 sene sonra öğrenmemiş. Ne zaman öğreneceğine dair bir bilgi verilmedi.
EşSan’ın mekan, durum, ruh hali fark etmeden her daim atışabilmelerine düştüğümüzü söylemeliyim. Özellikle Nisan’ın Eşref gibi bir adamla alaycı konuşabilme cesaretini çok seviyorum. En yakınları, kardeşim dediği dostları bile yeri geldi mi ondan çekinirken Nisan’da asla bunu göremiyoruz. Bu henüz onu kaybetmekten yeterince korkmadığından mı, yoksa Eşref ne yaparsam yapayım bana kızamaz diye düşündüğünden mi bilemiyorum.
Çiğdem Nisan ile Kadir’in fotoğrafını Eşref’e gönderdiğinde, Nisan’a ‘Eşref’in buna tepkisiz kalmayacağını’ söylerken tabii ki haklıydı. İşte Çiğdem ve biz Nisan’ın Rüya olduğunu bildiğimiz için bu durum bize normal geliyor ancak o aşkı detaylı bir şekilde dinleyen Nisan’a göreyse Eşref ile bir şey yaşamak imkansız bir şey. Eşref’in kıskançlık krizi geçirip tabii caizse kudurmasında büyük keyif aldım yalan yok. En çok evde biri olabileceğini duyduğunda kapıyı itip içeri dalmasına ve o eve ilk geldiğinde giydiği terliklerin olduğu yere bakmasına bayıldım. O gün onun yanında hissettiği aile, yuva sıcaklığını onun yerine Nisan başkasıyla mı paylaşıyor diye delirmesin de ne yapsın bu adam? Ama aferin Nisan’a gardını hiç düşürmedi ve haklılığından geri adım atmadı. Sonuçta aralarında adı konmuş bir şey olmadığına göre istediği saatte istediğiyle buluşup istediğini konuşabilir, kimi ilgilendirir. Yalnız Nisan “Seni sordum.” dediğinde Eşref omuzlarını düşürüp üzüldü ya, o andan itibaren Nisan daha fazla üzerine gitmesin istedim yalan yok. Açıkçası Eşref’i Rüya’dan vurmamalıydın Nisan. Bunu Rüya’ya duyulan aşkı çok kıskandığın için, kendine hakim olamayıp yaptın biliyorum ama bir adam da en büyük zaafından vurulmaz be. Kafasına bir balyoz indirsen bu kadar canı yanmazdı. Diğer söylediklerin, Eşref’in işinden, dünyasından dolayı korkuların olması ve bunu dile getirmen zaten doğal. Yalnız hem Irmak hem de Nisan iki haftadır bu aşka dair ‘Eşref’in Rüya’yı sevmeyi sevdiğini, aramayı sevdiğini’ vurguladılar. Üst üste bu şekilde vurgulamaların Eşref’in bir sorgulama içine girmesine neden olması gerekiyor.
Bir tek ben mi Çiğdem’in Nisan’a Eşref ile yakınlaşmalarına dair sorduğu sorulardan ve sorarken takındığı yüz ifadelerinden rahatsız oluyorum? Abla sana ne! Sana ne! Birliktelik yaşasalar onun da mı detaylarını soracaksın? Film mi çekiyoruz? Bu ne tür bir merak etme şeklidir? Duyacaklarıyla kendini ve Eşref’i mi hayal edip tatmin olacak, anlayamadım doğrusu. Hayır, tam tersi Eşref’in Nisan’a yaklaşımı Çiğdem için oldukça moral bozucu, acı verici. Çiğdem mazoşist herhalde, kendine acı çektirmek istiyor. Ayrıca Nisan haklı. Eşref’in kalbinde Rüya’dan başkasına yer yok. Eğer Nisan, Rüya’nın kendisi olmasaydı ona karşı da bir duygu beslemezdi. Rüya’yı anlatış şeklinden, gözünün bebeğinden emin oldum iyice. Eşref, Nisan’ın Rüya olduğunu öğrenmeden bu ilişkiye resmen başlamazsa da şaşırmam.
Çiğdem, Eşref ile Nisan’ı öpüşürlerken gördüğü andan beri hata üstüne hata yapmaya devam ediyor. Hisleri onu iyice ele geçirdiğinden beri sağlıklı düşünmeyi unuttu. Üstelik Nisan’a, muhbiri olan düz bir vatandaşa bile kendini açık ediyor. Ha Nisan’ın Çiğdem’in nasıl biri olduğunu iyice anlaması, ona tam anlamıyla güvenmemesi çift açısından iyi bir şey, Nisan, Çiğdem’den uzaklaştıkça Eşref’e yaklaşıyor ve ona daha çok güveniyor.
Çiğdem’in bir polis olarak Atıf’ı esir alması yine meslek etiğine aykırı bir davranıştı. Bir de adamın ailesi polismiş, başına bir şey gelse işin peşine düşecek bir dünya insan olacak. Anlam veremediğim bir durum var. Tamam Çiğdem çok gözü kara ve hatta deli ama Atıf da polis olarak neden bu kadar pasif? Neden yıllarca Çiğdem’in ayakçılığını yapmış? Neden onun tüm yanlışlarına ortak olmuş? Sırf Yetimler örgütünü bitirmek için mi katlanmış yani? Çiğdem onu nasıl etkisiz hale getirebiliyor? Mesela sadece elleri bağlı bir adam neden aklını yitirmiş gibi şu kadına bir kere tekme atmadı? Tamam Nisan’a kendini fark ettirmesi ve evden kaçmaları zekiceydi, burada akıllı olduğunu gördük ama nasıl olur da Çiğdem’e yakalandıklarında ondan dayak falan yiyor bu adam? Kadına şiddeti asla desteklemiyorum ama bu durumda Çiğdem’den kurtulabilmek için başka çare mi var? Ayrıca Çiğdem sen de çok salaksın kusura bakma. Adamın tüm ailesi polisken onu alıkoyman da öldürme noktasına gelmen de şuursuzluk.
Eğer Afra bu kadar aptal bir kız olmasaydı, Çiğdem onu görmeyebilirdi ve Nisan ile Atıf emniyete gitmeyi başarabilirlerdi. Sağ olsun yine Nisan’ın hayatının içine etti. Tam ne güzel Nisan ile birlikte o da biraz daha zeki davranmaya başladı diye ümitlenmiştim, yine başa döndük.
Nisan’ın da Çiğdem’i durdurmak için cesaretine hayran kaldım. Atıf’ın silahını alıp Çiğdem’e doğrultması benim için bölümün en beklenmedik anıydı. Islah evinde eline silah aldığında hem ateş etmekten hem de silahı tutuyor olmaktan ne denli korktuğunu gördük ancak şimdi öyle bir cesaret gelmişti ki şaşırttı doğrusu. Demek ki insan hayatında öyle bir an geliyor ki daha kısa süre önce rahatsız olduğu şeyi yapmayı normal bulabiliyor. Nisan da Çiğdem’in üstünde kurduğu baskıdan, Çiğdem’in psikopatlık seviyesindeki gözü dönmüş hallerinden o kadar bıktı ki sonunda ondan kurtulma noktasına geldi. Üstelik bu kız daha beş bölüm önce kimseyi öldüremeyeceğini söylüyordu. Nisan yine büyük konuştuğu yerden sınandı.
Nisan’ın ifşa olmak pahasına Eşref’i araması o kadar önemli bir şey ki. Bu Nisan’ın ona ne kadar güvendiğini gösteriyor. İnsan en zor anında en güvendiği, en değer verdiği kişiyi arar. Fragmanda görmeseydik de Eşref’in bu telefon üzerine Nisan’ın yanına geleceğinden emindim. Sevdiği kadın ondan çaresizce yardım istediğinde iki eli kanda olsa gidecek bir adam o.
Serdar Amir de ne etkili ne de etkisiz yazılıyor. Karakter tanıtımlarını ilk okuduğumda çok daha etkili, sürekli Eşref’in tepesine binecek biri olarak hayal etmiştim onu. Şu ana kadar pasif kaldı. Yaptığı tek olumlu şey Çiğdem’i Cevahir dosyasından sepetleyip bizzat ilgilenmesi. Bu durum Afra ve Nisan’a ne olabileceğinden ziyade eğer yaptıkları ortaya çıkarsa Çiğdem’in polisliğinin üzerindeki etkisinden dolayı ilgimi çekiyor.
Kadir ah Kadir. Bölüm boyu o kadar çok açık verip durdu ki say say bitmez. Madem Eşref’in gerçekleri öğrenmesi seni bu kadar korkutuyor, o halde bölümlerdir yaptığın şeyleri yapmayacaktın. Bir yerde durmayı bilecektin. Eşref’i bunca sene hiç mi tanımadın da sırayla yeni düşmanlar yolladın üstüne? Kadir de aynı Çiğdem gibi bir yerde şalteri attı, kayışı koptu ve kimse tutamıyor. İkisinin de duracağı yok ve hatalardan kule diktiler. Eşref’in Yakup Baba’ya verdiği kahrolası söz olmasa ifşa olduğunda başına gelecekleri bilmiyor mu bu adam? Bir de en büyük açığı Nisan konusunda verdi. Gerçekten de bir kez daha bu alemde gönül işlerinin zaaf olduğunu, yanlışa sürüklediğine tanık olduk. Kadir ikide bir Nisan’ı sorup durmasaydı Eşref ona olan şüphelerinde haklı olduğunu düşünmeyip kuruntu yaptığını düşünebilirdi. Eşref’in kebapçıda Kadir’in yediği yürek üzerinde yürek metaforlu imalı konuşmaları mükemmeldi. Senaristlerimiz Kadir’in gerçekten yürek yiyor olmasını mecazi olarak yürek yemek deyimiyle özdeşleştirdiler. Eşref’in Kadir’in yediği yüreğin midesini rahatsız etmesiyle ilgili söyledikleri de Kadir’in bu haddinden fazla cesaret gösterme durumunu Eşref’in anladığını vurguluyordu. Bu arada kebapçı sahnesi bize yapılmış bir suikasttır. Canım günlerdir o masadaki bilumum kebap, lahmacun ve mezeden çekiyor. ^^
Eşref, Kadir’in hain olduğunu öğrendi öğrenmesine de bu Eşref’i arafta bırakmaktan başka ne işe yarayacak şimdi? Yakup’un vasiyeti ve ona verdiği söz varken Eşref Kadir’e dokunamaz ki. En fazla hainin o olduğunu bildiği için onun adımlarını takip ederek önden önlem alma yoluna gidebilir. Fragmanda başına silahını dayadığını görüyoruz ancak bunu yapmayacağına eminim.
Eşref, Nisan ile dertleştikleri odada çerçeve içinde tozlu bir fotoğrafa dikkatli dikkatli baktı. Anne, baba ve çocuktan oluşan bir aile fotoğrafıydı. O oda ıslah evi müdürünün odasıydı ve bence o kadın da Hafize Ana. Muhtemelen fotoğraftaki çocuğunu kaybetti ve Eşref’i onun yerine koydu. O nedenle Eşref ve arkadaşlarına bu denli düşkün. Zaten onu o evde bir yardımcı gibi görmüyorlar, aileden biri gibi. Onun yanında her konu rahatça konuşuluyor, yanlarında özgürce kahvesini içiyor, aynı sofrada yemek yiyor, bir çalışan değil adeta o evin gerçekten annesi. Hele şükür bu bölümde Gürdal ve Irmak’a dair bir detay öğrendik. İki kardeş Karadenizliymiş. Gürdal’ın kanı boşuna deli akmıyor demek ki. ^^ Müslüm’ün de ailesinin yanına gittiği detayı verildi, dönüşte aileden bir üyeyi de yanında getirse, aile hikayesine biraz daha girsek fena olmaz.
Gürdal ile Faruk’un Bıçakçılar’ın mekanındaki adamlarla çatapat sahnesini beğenmemek ne mümkün. Aslında biraz da şansları yaver gitti, e her defasında kolayca karşı tarafı alt etmek inandırıcı olmaz. Gürdal’ın bu fazla özgüveni beni çok güldürüyor. Yalnız Faruk’un bu aniden içinden çıkan psikopat bu sahnede de kendini gösterdi. Bıçak tezgahında Necati’nin dayısının parmağını mı kesti, elini mi kesti artık neyse göstermediler. Yalnız hem bu sahnede olsun hem de bölümün genelinde olsun Müslüm’ün yokluğu o kadar belli oluyordu ki. Devamlı gözüm onu aradı. Onu o kadar diziyle ve dostlarıyla bağdaştırmışım ki sürekli eksiklik duygusu hissettim.
Gürdal’ın Derya ile sanat galerisine gittiği sahnede sanatçıdan dinledikleri acaba karakter gelişiminde etken olur mu? Duyduklarından etkilendiğini ve kendini sorguladığını, Irmak ile bu konuda dertleştiğini gördük. Belki artık o eski çapkın Gürdal gider, yerine kadınlara gerçekten değer veren, onları sadece güzel vakit geçirmek, bazı isteklerini tatmin etmek için kullanmayan bir adama dönüşür. Ceren’in de bu değişimde katkısı olabilir gibi duruyor, senaristlerimiz Gürdal ile Ceren’i bir araya getirme düşüncesinde kararlı. Yalnız dikkat ettiniz mi Nisan’ın çevresindeki bütün kadınlar Eşref’in çevresindeki erkeklerle bir şeyler yaşayacak gibiler. Nisan’ın bu iki duruma da olumsuz tepki vereceği aşikar.
Faruk ile Afra sosyal medyada fanlar tarafından dilendirilse de bölüm içinde birlikte sahnelerini beklemediğim bir ikiliydi ta ki Faruk’tan Nisan’ın evine gitmesi istenilene kadar. Afra’nın üniversiteye gittiğini, tahminen 20-22 yaşlarında olduğunu, Faruk’un da grubun en küçüğü olduğunu ve 35’ten küçük olduğunu biliyoruz. Aralarında rahatsız olunacak bir yaş farkı yok. Yan yana da iyi duruyorlar açıkçası. Sadece Afra maalesef Faruk’un zekasının yanında aptal gibi kalıyor. Alınmaca gücenmece yok, Afra biraz düşük iq seviyesine sahip bir karakter. Faruk’un Afra’nın yanında okuduğu Asaf Halet Çelebi’nin İbrahim şiiri boşuna seçilmemiş elbette. Düpedüz Faruk Afra’ya aşık olacak. Bu şiirde özetle Faruk’un kalbinde bir put gibi duran Ayten’in aşkının yok olması, yerine yeni bir aşkın gelmesi ve kişinin hayatına Güneş gibi doğması vurgulanıyor. Zaten Faruk’un Afra’nın yüzüne pek bakamaması, utanması, şiiri ezbere okuyayım, bir yandan da kızın yüzüne bakayım derken arabayı öndeki arabaya çarpması da buna delalet.
Emeği geçen herkesin emeğine sağlık. Peki siz bu bölümü nasıl buldunuz?

Göz atmanızı öneririz: Eşref Rüya Bölüm Yorumları

Noel Pazarları
AVRUPA – En Güzel Noel Pazarları
sığacık ada masalı
SIĞACIK SEFERİHİSAR – Ada Masalı’nın Çekildiği Yer, Nam-ı Diğer Kırlangıç Adası
Alaçatı Tatil
ALAÇATI – Sanki Ege’de bir Vaha
gezdim gördüm san diego
AMERİKA – San Diego
Mekanlar Tarifler
Sütlü Tatlı
Yılbaşında Yapabileceğiniz 5 Şahane Sütlü Tatlı
LONDRA – Londra’da Öğleden Sonra Çayı
künefe
Bir Değil İki Değil Çok Çeşitli Künefe
BRIDGERTONE
BRIDGERTONE – Gölge Oyunları
BRIDGERTONE – Dearest Gentle Reader
Şimdiki Aklım Olsaydı (Si lo Hubiera Sabido)
ŞİMDİKİ AKLIM OLSAYDI (Si lo Hubiera Sabido) – Ne Dilediğine Dikkat Et!
Poldark
POLDARK – Korkunun, Umutsuzluğun ve Sevginin Derinliklerinde
bergen
BERGEN – Bir Tek Şarkı Söylerken Utanmadım Ben
romantik komedi filmler
Latte Kıvamında Romantik Komedi Filmleri
Yarına Tek Bilet Elle Çekim
YARINA TEK BİLET – Belki de Karşılaşmalar Tesadüf Değil Kaderdir
BİZ BÖYLEYİZ – Olsaydı Nasıl Olurdu?
Deli Bayramı
DELİ BAYRAMI – Kim Akıllı Kim Deli, Nasıl Ayırt Etmeli?
evlat oyunu
EVLAT – Her Şey Çok Zor
übü hep übü
ÜBÜ HEP ÜBÜ – Übülük Müessesesi Üzerine
yaşamaya dair
YAŞAMAYA DAİR – Yaşamayı Ciddiye Alacaksın
Copy link
Powered by Social Snap