Konuk yazarım Havva – o kadar ısrar ettim ki Avustralya’ya dair bir şeyler karalaması için, bizi dünyanın öbür ucuna Melbourne ‘a doğru bir yolculuğa çıkartıyor. Yazıyı bloga eklerken ‘Hazır oradayken neden yanına gitmedim ki’ diye hayıflandığım doğrudur. Keyifli okumalar ^^
Melbourne’dan 90 dakika uzaklıkta olan Phillip Island Nature Park benim bugüne kadar gördüğüm en sevimli bir o kadar da disiplinli canlıları barındırıyor: Penguenler. Park, Victoria’nın en popüler vahşi yaşam cazibe merkezi ve dünyanın ünlü Penguin Parade’na ev sahipliği yapıyor.
Penguenler her sabah erkenden denize muntazam bir sıra ile giderken, akşam yine aynı disiplinle dönüyorlar. Sanki bir askeri merasim töreni gibi. 2 penguen biri sıranın başında diğeri sonunda herkesin yuvalarına ulaştığından emin oluncaya kadar bekliyor. Neyse ki parkta gece flaşlı fotoğraf çekmek, penguenlere dokunmak ve yiyecek bir şeyler yasak, uzaktan izliyorsunuz. Ancak ben dönerken, sadece insanların geçtiği yolda, bir penguen yanıma yaklaştı. Sanki minik bir bebek sever gibi onunla Türkçe konuştum, durdu beni izledi, dinledi. Çok anlamlıydı benim için… Kesinlikle Melbourne’a yolu düşenlere tavsiye ederim…
Parkın çıkışında hediyelik eşyalar sevimli oyuncak penguenler satan bir dükkân ve küçük bir cafe de bulunuyor. Bence her gün o büyük karton bardaklarda kahve içmeye alışıksanız Melbourne’daki kahve kültürü size biraz farklı gelecektir. Küçük su bardaklarında sunum yapıyorlar. Hediyelik eşyalar tabi ki birazcık pahalı ama görünce mutlaka almanız gereken birilerini hatırlıyorsunuz.
Eğer Melbourne’dan tur ile giderseniz turlar, Koala Koruma Merkezi olan Maru Koala Parkına veya Churchill Adası’na ve dünyanın en büyük Avustralya fok kolonisi olan Nobbies Centre’a da uğruyor. Victoria’nın Phillip Adası’nın batı ucunda dağılmış olan Nobbies, pürüzlü kayaların deniz ile buluştuğu bir nokta bulunuyor. Bölge, evlerini kayaların üzerinde yapan 16.000 kürk foku ile tanınıyor.
Böylece penguenlerin yanı sıra koalalar, kangurular ve diğer birçok Avustralya’ya özgü hayvanlarla tanışabiliyorsunuz. Kangurular da inanılmaz sevimli, onlar ile ilgili kurallar biraz daha esnek, beslemeniz için özel yiyecekler satılıyor. Alıp ellerinizle kanguruları beslerken hem de parka yardımda bulunmuş oluyorsunuz. Koalalar içinse durum biraz tehlikeli olabiliyor, bu nedenle bu tatlı tembellere bakıcıları olmadan yanlarına fazla yaklaşmamanız isteniyor.
Bu tür gezilerde aslında tur elbette şart değil, ama bence hem ekonomik hem de pratik oluyor. Ama en güzeli – zamanınız varsa, karavan kiralayarak bu huzurlu doğa harikası yerde bölgede birkaç gün geçirmek tabii ki… Kendi adıma; kısmet… Belki başka bir zaman diliminde, kim bilir ^^
Gezdim Gördüm kategorisindeki diğer yazılar için tıklayınız