Eşref Rüya 12. Bölüm analizi Gözde nin kaleminden… Keyifli okumalar ^^
Eşref Rüya bu hafta tam anlamıyla sezon finaline hazırlık bölümüyle ekrana geldi. Dört koldan sezon finaline birçok merak unsuru içeren konuyla giriyoruz. Sezon finalinin bir hayli olaylı, tempolu, şaşırtıcı ve dram yüklü olacağını düşünüyorum. Aşk ve aksiyon dengesinin de birbirine yakın olacağını düşünüyorum. Umarım tüm olaylar en ilgi çekici şekilde düğüm olur. ^^

Geçtiğimiz bölümü EşSan’ın beklenmedik öpüşmesiyle noktalamıştık. İlk öpüşmemizde olay yerinden korkup kaçan bir Eşref vardı, şimdiyse cesur ve Nisan’sız adım atmayı bile düşünmeyen bir Eşref. O günden bugüne ikisinde de var olan duyguların geliştiğine, derinleştiğine ve kabul edildiğine tanık olduk. Birbirlerinden ayrı durmak isterken daha da yakınlaştıklarına tanık olduk. 6. Bölümde Eşref’e “Sana bir şey diyeyim mi? Dünyada son adam sen bile kalsan ben senin gibi katil bir adama aşık olmam. Bunu da sakın unutma.” diyen Nisan “Çünkü seni seviyorum.” diyerek aşkını kelimelerle ifade etti. Eee “Büyük lokma ye, büyük söz konuşma.” diye boşuna dememişler. İstediğin kadar aşık olmayacağını vurgulasan da kalbinin zincirleri bir kere çözüldü mü bağlasan da tutamazsın. Aşk yüreğe bir kez girdi mi, kalbin çölüne aşkın tohumları bir kez ekildi mi yeşermesine mani olamazsın. Nisan, Eşref’in yanında çalışmayı bırakmayı, başka bir hayat kurmayı denese de hayat onu tekrar onun yanına, yamacına, hem de hayatının merkezine kadar sürükledi. Eşref ise aralarında patron çalışan ilişkisinden fazlası olmayacağını vurgulayarak kendince Nisan’a ayar vermeye kalkmıştı ama o da aynı şekilde duygularından kaçamadı. O da aşkını eylemleriyle ifade edebildi. Çünkü Eşref için “Seviyorum, aşığım.” demek, yani kelimeler hislerini anlatmak için yetersiz kalırdı. Hani nasıl Nisan ona müzik stüdyosu jesti için teşekkür ederken hiçbir kelimenin yetmeyeceğini söyleyip sarılmıştı ya, Eşref de klasik sözler yerine kovulduğu kapıdan zorla girip kaçtığı dudaklara dudaklarını mühürledi.
Eşref ve Nisan önünü ardını hiç düşünmeden bir yola çıktılar. Aşk itirafları gibi ani gelişiyordu her şey. Eşref’e gelen telefon olmasaydı belki de hiç sorgulamadan yola devam edeceklerdi. Nisan’ın, Eşref’in Yetimler’in başına geçeceğini duyduğunda bir anda o ilk sarhoşluktan ayılması ve hata yapıp yapmadıklarını sorgulaması beklenen bir şeydi. Başa geçmek demek bambaşka sorumluluklar demek, Yetimler’den ve o dünyadan kopamamak demek, o dünyayı iyice hayatın merkezine almak demek. Eşref’in endişelerinden dolayı Nisan’ı canı gönülden dinlemesi, eğer kendisiyle bu yola çıkmak istemiyorsa ona anlayış gösterecek olması güzeldi. Nisan’ın Eşref’e karşı olan hislerini açık açık dile getirmesi beni rahatsız etmedi. Neden bu tarz konularda her şeyi, ilk adımları önce erkekten bekleyelim ki? Kadının bir şeylere ilk önce adım atması illa gurursuzluk anlamına mı geliyor? Zaten Nisan aşk gibi konularda Eşref’ten çok daha cesurdu her zaman. Eşref ise aşk da dahil her konuda çok konuşamayan, on düşünüp bir hareket eden, sessiz sakin kendi halinde bir adam. Nisan ile bu açılardan apayrılar.
Eşref istiyordu ki içinde bir yerlerde hala hayal kurabilen o adamın hayallerine sevdiği de ortak olsun. Sonunu hiç düşünmesinler, bir gün de iki gün de sonsuza kadar da olsa yaşayabilecekleri kadar aşklarını yaşasınlar. Ben bu konuda Eşref gibi düşünüyorum, Nisan eğer onunla gitmeyip evine dönseydi de mutsuz olacaktı, en azından şimdi sevdiği adamla geçirilmiş aşkla dolu anıları da var heybesinde.


Eşref, Nisan ile uzun yıllar sonra hayatındaki ilk normal günü geçirdi. Herhalde en son 14 yaşında hapse girmeden evvel böyle normal günler yaşıyordu. Eşref’in Nisan’ı korumak için hayatından yitip giden, özlediği şeyleri ona getiren yine Nisan’ın hayatındaki varlığı oldu. Bu durumda Eşref için normal bir hayatın simgesinin Nisan olduğunu söylemek hiç abartılı olmaz. Normal şartlarda bir kadın bir adamı Çanakkale domatesi bilmekle, karpuzun kabuğuna vurmakla çok çok nadir etkileyebilir ama Eşref için bunlar o kadar kıymetli şeyler ki bu manav alışverişi onun Nisan’a daha da düşmesine sebep oldu. Hayatında eksik kalan parçaları tamamlayan bir kadın var, Eşref daha ne ister ki?
Bakkal sahnesindeki o kısacık replikteki kocaman vurgu çok anlamlıydı. Eşref’in para üstünü hiç düşünmeden bırakacak kadar çok parası vardı ama hayatındaki mutluluklar hep yarımdı. O parayı istemeyen bakkal belki karın tokluğuna iş yapıyordu ama yetindikleriyle Eşref’ten çok daha mutlu bir hayata sahip olması muhtemeldi. Eşref o köy yerinde bir kez daha girdiği dünyanın ona kaybettirdikleriyle yüzleşti.

Nisan menemen yapmaya çalışırken Eşref’in onu seyrettiği sahne çok yumuşak, çok huzurlu hissettirdi bana. Bir yandan da ikisi de anı yaşamak isterken akıllarının bir köşesindeki karamsar düşüncelerin ortamdaki mutluluğun üstünde bir gölge gibi gezinmesine üzüldüm. Eşref’in tecrübesizliğinin yanında ilişkide kontrolü Nisan’a bırakması da güzel bence. Her şeyi, herkesi kontrol eden ve bunu marifetmiş gibi dile getiren adamın aşk karşısındaki bu geneldekinin tam tersi olan tavrı anlamlı. Bu, Nisan’a duyduğu saygıyı da gösteriyor. Ayrıca ilişkiyi kadının yönetmesini genel olarak severim. Eşref ona arkadan sarılıp boynundan öpmek istediğinde Nisan’ın gözyaşlarının soğanla bir alakası olmadığı aşikar. Ben muhbirlikle de bağlantılı olduğunu düşünmüyorum. Nisan’ım çocukken yaşadığı travma nedeniyle ağladı. Tam oradan öpüldüğü o an hala gözlerimin önünde… Boynundaki beni de bu yüzden aldırdığını düşünüyorum. Eşref’in aşkını ifade ediş biçimini de sevdim. Nisan’ın aşık olunmayı hak ettiği vurgusu şıktı. Onun bu hayattaki en değerli kadın olduğunu vurguladı.
Nisan’ın tatlı kıskançlığı biraz garip geldi aslında, sonuçta geçmişte yaşanan ilişkiler bizi ilgilendirmemeli. Ancak buna neden olan şey 2 bölüm önce duvarda gördüğü o fotoğraflar olabilir. Adam “Bir kalp bir kere sever.” diye ortalıkta geziniyor sonuçta. Ben Nisan’ın da önceden bir ilişkisi olduğunu düşünmüyorum. Flört etmeye dair bir şeyler bilmesi illa bir ilişkisi olduğunu anlamına gelmez. Böyle sahneleri filmlerde, dizilerde de görüyoruz.

EşSan’ın zeybek sahnesini ben kendi adıma çok beğendim. Çağatay Ulusoy’u ilk defa zeybek oynarken seyretmenin mutluluğu yeter de artar. Demet Özdemir ile karşılıklı uyumlarına da diyecek laf yok. O kadar güzellerdi ki… Birbirlerine aşk dolu bakışları yeter. <3 Eşref’in alana çıktığı ilk andan beri sadece Nisan’ın gözlerinin içine bakması, Nisan’ın da hayranlıkla onu seyretmesi, Eşref’in onu yanına çağırması, Nisan’ın cilveli bir edayla reddeden omuz hareketi, ardından Eşref’in yanına giderken hissettirdiği o tutku, ikisinin karşılıklı zeybek oynarken adeta Yeşilçam filminden çıkıp gelmişler gibi görünmeleri, Eşref’in Nisan’ın önünde diz çöküp ona karanfil vererek aşkını bir kez daha itiraf edişi, Nisan’ın bu aşkı kabul ettiğine dair bakışı, kısacası her şey harikaydı. Adeta dünyada sadece ikisi varmış gibilerdi.

Karşılıklı zeybek oynarken bile ayak üstü cilveleşen çiftimizin eve döndüklerinde yakınlaşmaları kaçınılmazdı elbette. İkilimiz şimdi de yakınlaşmalarını tangoya benzetiyorlardı. Çünkü tango aşkın dansıdır, tutkuludur, ihtiraslıdır, cesurdur. Tıpkı o an EşSan’dan taşan duyguların yansıması. Tabii bizimkiler bıcır bıcır konuşup durmaktan bir şeyleri yavaştan alınca birliktelik olamadan sahnenin en heyecanlı yerinde bölünmesi kaçınılmazdı. Halbuki çoktan birbirinize ait olmanız gerekirdi.
Eşref ile Nisan herkesten ve her şeyden uzak adeta bir masal dünyasının içindeydiler. İleride hatırladıklarında tek bir gün dahi olsa yaşadıkları bu mutluluk bir ömre bedel olacaktı. O yüzden bu mutluluğu ellerinden alan ve üstüne bu kısacık masalın sonunun kötü yazılmasına neden olanlara çok kızgınım. Masalın sonunun birliktelikle bitmemesi iyi mi, yoksa kötü mü oldu noktasında da kararsızlık yaşıyorum. Birlikte olsalardı birbirlerine daha fazla bağlanmış olacaklardı. Aralarında yalanlar olması çok da önemli değil, sonuçta Nisan’ın Eşref’e duyduğu aşk gerçek. Ama belki de Eşref hala bir yerlerde hala Nisan-Rüya ikilemi yaşarken birlikte olmamaları da iyi olmuştur.
Dostlarının gelişi Nisan’ın yeniden cesaretinin kırılmasına neden oldu. Çünkü Nisan Eşref’in dünyasında aşka ve kendine yer olmadığını düşünüyor. Bunu bilmesine rağmen bir ilişki yaşayabilirler mi diye denemek için onunla buralara gelmişti ancak şimdi yine neredeyse birleşemeden ayrılığı kabullendi. Eşref’in çözeceğine dair sözleri de ne yazık ki Nisan’ı ikna edemezdi. Zaten Yetimler’in kuralları da böyleyken Eşref’in Nisan ile birlikte olması imkansız. Şayet Eşref yine mafya dünyasında kalacaksa Yetimler’den ayrı şekilde yoluna devam etmek zorunda ve o yolda Nisan’ı korumak da oldukça zor. Bence bir ilişkileri olacaksa Nisan’ı korumanın yolu evlilik.

Irmak haricinde Eşref’in dostlarını bencil buluyorum. Eşref’in iyiliğini, mutluluğunu düşünüyormuş gibi görünüyorlar ama gerçek tam tersi. Aslında Gürdal için önemli olan Eşref’in başa geçmesiyle gelecek olan güç. Faruk, Yetimler’in kuralları bahanesinin altına sığınıyor. Müslüm de onlardan farklı değil. Eğer Irmak yeşil ışık yaksa, Müslüm bütün işi gücü bırakıp onunla yeni bir hayat kurmaya gider. Ayten dönse, yeniden birlikte olmak istese Faruk da bütün gemileri yakar. Gürdal bir kadına gerçekten aşık olsa o da Mecnun’a döner. Belli henüz hiç gerçekten aşık olmamış, hariçten gazel okumak kolay. Eşref onlara sitem etmekte haklı. Kalıcı olarak Nisan ile bir ilişkiye başlamasını geçtim, sadece bir gün bile aşık olduğu kadınla baş başa vakit geçirmeyi ona çok gördüler. Resmen sahte polis baskınını Eşref’in yanına gitmek için bahane olarak kullandılar. Adamları etkisiz hale getirdikten sonra Eşref’in yanına gidince ne olacak? Tam tersi evin güvenliğini riske etmiş oldular. Eşref orada olsa ne değişecekti? Çiğdem’in hazırladığı evrakın aslına ne kadar benzediği ortada, Eşref de anlayamayabilirdi sahte olduğunu. Eşref orada diye bu baskını yapmayacak da değillerdi. O kayıtları almak zorundaydılar. Irmak’ın kadın duyarlılığı ve cesareti olmasa, başta Gürdal olmak üzere hepsine kafa tutmasa, Eşref’e akıl vermese bu adamlar beni delirteceklerdi. Ayrıca ne oluyor o Gürdal’a ağabey diye, erkek diye koskoca kadını yönetmeye çalışıyor. Halbuki Faruk haricinde içlerinde okumuş etmiş, bilgili, görgülü tek kişi Irmak. O gerçekten de güçlü bir kadın.
Dizideki yardımcı çiftlerden en net şekilde Irmak ile Müslüm’ün yazılacağını düşünüyorum. Çünkü onlara dair ilerleme görebiliyoruz. Küçük küçük, birkaç saniyelik anlarla da olsa çift güzel şeyler yazılıyor. Ancak diğer çift olabileceklere baktığımda bunu göremiyorum. Afra ile Faruk yan yana geldi, sahnelerinde romantizme dair hiçbir bence hiçbir emare yoktu, bir de üstüne sonrasında üstüne basa basa Ayten vurgusu yapıldı. Gürdal desen aşk meşk değil sadece diğer hazların peşinde. Gonca ile yakıştırsam da şu anlık elimizdeki adam bu.

Eşref’in Nisan Şile’deki evden gittikten sonraki davranış bozukluğunu kadınlarla gerçek bir iletişim kurmayı bilmemesine veriyorum. Bir de aklı Yetimler, Yakup Baba, Kadir meselesiyle çok meşgul, hayatı boyunca onları öncelik sırasında bir numaraya koymuş. Eşref, Nisan’ın gideceğini duyduğunda tavrı tam da şu atasözüne uyuyordu: “Hem ayranım dökülmesin hem yoğurdum ekşimesin.” Hiç kusura bakmasın da Nisan onun arada sırada yanına uğrayıp iki öpüp okşayacağı süs bitkisi değil. Nisan’ın hayalleri var ve o hayaller Eşref’in belirlediği çerçevelerin içinde gerçekleşmek zorunda değil. Evet, Nisan çok aşık ama Yunanistan’a gidip oradaki prodüktörlerle görüşmek de kaçırılmayacak bir fırsat. Eşref’in bu yaptığı düpedüz bencillik, halbuki sevdiği kadına ve hayallerine saygı duyması gerekirdi. Eşref, Nisan’ın evine geldiğinde yine onun çocukluk fotoğrafını görmedi. Nisan da hazırlanırken o fotoğrafın olduğu çerçeveyi bavuluna koydu. Acaba Eşref bir şekilde bavuldaki o çerçeveyi, yani fotoğrafı görecek mi? Ben buna en az yüzde 50 ihtimal veriyorum.


Eşref, Nisan ile gitmek yerine Yetimler’in başına geçmeyi seçti. Aşk odaklı baktığımda hatalı bir seçim olarak görünse de insanı değerler odaklı baktığımda Eşref’e hak veriyorum. Hele ki Yetimler’in başına o geçmezse geçecek kişi Kadir iken kalkıp da Yetimler’i bir haine emanet edecek hali yok. Eşref örgüt sayesinde hayatları kurtulan onca yetim, fakir, fukara varken kendini onlara adamayı, onları mutlu etmeyi seçti. Nisan’dan vazgeçerken sadece Nisan’dan vazgeçmedi ki kendi mutluluğundan da vazgeçti. Ben eminim Eşref gerekçesini Nisan’a anlatsa kendi de bir yetim olduğu için Eşref’i en iyi o anlar.
Bölümlerdir ortalıkta olmayan fotoğrafçı Turgut’un bu bölümde ortaya çıkışı çok manidar ve net bir şekilde sezon finalinde Eşref’in Nisan’ın Rüya olduğunu öğreneceğinin habercisi. Dikkatimi çeken şey Eşref’in fotoğraflara hiç dikkatini vererek bakmış olmaması, bu kadar önemli bir konuyu arabayı sürerken konuşmazdı bile. Aslında kendi içinde Rüya’sını buldu, Nisan’da Rüya’yı gördüğünü biliyoruz. O yüzden de en ufak benzerliği olabilecek kadınların fotoğraflarını bile eledi. Nisan’ın benini aldırdığını duysaydı, çocukluk fotoğrafını görmediği halde direkt Rüya olduğuna inanır. Yalnız şükür sonunda biri Eşref’e benin aldırılabileceğini söyledi, bunca yıl niye akıl edilmediğini sorgulamayalım, o zaman bu hikaye böyle yazılamazdı.
Bölüm sonunda Turgut, Eşref’e telefon edip “Rüya’yı bulduğunu” söyledi ve oturduğu arabanın içinden parkta Eşref’i bekleyen Nisan’a bakıyordu. Peki gerçekten sadece bir günde Nisan’a ulaşmayı başarabildi mi? Cevap kesinlikle hayır. Birincisi Eşref ile Turgut görüşürlerken Çiğdem onları uzaktan seyrediyordu. Kadirlere de Eşref için başka bir planı olduğunu söyledi. Turgut da oturduğu arabada yan koltuktaydı, kesin sürücü koltuğunda Çiğdem’i göreceğiz. Çiğdem, Eşref’in bu haberi aldığında dünyayı yakacağını biliyor. O nedenle de son kozunu oynadı.
Eşref’in bu haberi aldığında ses tonunun değişmesi, heyecanı, ağlamaklı hali Nisan’ı seven bir seyirci olarak beni kırmadı. Eşref, 20 seneden fazladır Rüya’ya saplantılı, onu arıyor, takıntı haline getirmiş, onun yerinde kim olsa ilk şaşkınlıkla heyecanlanıp duygulanır. Eşref, Nisan ile tanışana ve ona aşık olana kadar sevgiyi, aşkı, iyiyi, güzeli, mutlu olmayı, umudu, yeni bir hayatı, kurtuluşu her şeyi Rüya ile özdeşleştirmişti. Nisan’a aşık oldu diye Rüya’nın bulunmuş olmasına bunu duyduğu ilk anda bile tepki vermemesini bekleyemeyiz. Elbette yılların merak duygusu baskın gelecek ve o arabadan inmeyip Turgut’un çağırdığı yere gidecek. Bu Nisan’dan vazgeçtiği ama Rüya’dan vazgeçmediği anlamına da gelmiyor. Sadece o an aklı durdu ve başka bir şey düşünemez, mantıklı karar veremez hale gelecek. Hiç tanımadığı, sadece bir hayal, bir ütopya olan biri için Yetimler’i seçmeyeceğini düşünmüyorum. Çünkü Nisan’a hissettiği aşk asla Rüya’ya duyduğundan daha az değil. Merak duygusunun onu ele geçirmesiyle hareket edeceği aşikar.
Ben sezon finalini seyretmeden bu sahnenin devamında olabilecek hiçbir şey için Eşref’i suçlamak, yargılamak istemiyorum. İhtimalleri sıralayıp onlar üzerine yorum yapmayı da sağlıklı bulmuyorum. Sadece şunu unutmamak gerekiyor: Eşref Nisan’a onda Rüya’yı gördüğü için aşık oldu. Bu zamana kadar da Rüya’dan sonra sevdiği tek kadın o oldu. Rüya başkası çıksa Nisan’dan vaz mı geçecekti teoremi daha baştan kendini imha ediyor, çünkü Nisan Rüya’nın kendisi olmasaydı Eşref zaten ona hiç aşık olmazdı bile.

Geçtiğimiz haftalarda sövdüğüm Yakup Baba’yı bu hafta sevdiğimi söyleyeceğim, lütfen şaşırmayın. Çünkü ilk defa gerçekten Eşref’e babalık yaptığını hissettirdi. Elbette Yetimler’in kuralları gereği bu durumda Eşref’in başa geçemeyeceğini, yerine bir başkasının bulunabileceğini hatırlatması normal. Ama bunda bir tehdit vurgusu, ona kızgınlık yoktu. Yetimler’den kovmakla tehdit etme, kararından vazgeçirme çabası da yoktu. Aksine bir baba gibi Eşref’in sevdasına saygı duyan, ona anlayış gösteren biri vardı. Sonuçta sevda insanın elinde olan bir şey değil. Akıl dur deyince kalp dursa ona sevda denmez. Eşref de Yakup Baba’yı bildiği, onun derdini anlayabileceği için duygularını onunla paylaştı.
Eşref’in Kadir’in kafasına sıkmaması veya onu Yakup Baba’ya ifşa etmemesi çok büyük hataydı. Bak işte kendine gelir gelmez aynı tas aynı hamam ihanete devam ediyor. Sözde Yakup Baba için üzülüyor, ağlıyor, Eşref için kardeşi olduğunu vurguluyor ama gözlerine bakamadığı anlarda görüyoruz ki aslında Eşref kadar Yakup’a da nefret dolu. Yakup Baba bu nefreti hak etse zerre gam yemem. Ayrıca onun Çiğdem ile iş birliği yaptığını hiç kimse görmüyor mu yahu?

Çiğdem ve Kadir sizce de harika bir ikili olmadılar mı? Dizinin iki kötüsünün güç birliği ve planlarının seyir zevki yüksekti. Planları istedikleri etkiyi tam anlamıyla yaratmasa da teoride oldukça iyi planlar yaptıkları da bir gerçek. Çiğdem bugüne kadar Eşref’i yakalama konusunda başarısız olmuş, çünkü hem bunu gönülden istemiyordu hem de Kadir gibi Eşref’in taraftan bir ortağa sahip değildi. Zeki bir kadın olmasa Eşreflerin yanında 6 ay deşifre olmadan kalabilir, onlarla bayağı bir dostluk kurabilir miydi? Eğer Eşref’e aşık olmasa kendini açık eder miydi? Etmezdi. Nisan’ın Rüya olduğunu öğrenmesiyle onu muhbir olarak Eşref’in yanına sokma planı da gayet iyi bir plandı.
Sahte polis numarasıyla Eşref’in evindeki ses kayıtlarını almak eğer fark edilmeselerdi yıldızlı pekiyi hak eden bir plandı. Evdekilerin hiçbiri polise karşı gelmez, işlerini yapmalarına engel olmazdı. Arama izni yazısını falan da Çiğdem düzenleyince inanmaları kaçınılmaz. Şimdi Gürdal, eğer Eşref yanlarında olsa başlarına bunun gelmeyeceğini, kimsenin buna cesaret edemeyeceğini savunuyor da bayağı yanılıyor. Kadir de Çiğdem de gözlerini karartmış durumdalar, hiçbir güç onları durduramaz.


Eşref Çiğdem’den o kadar nefret ediyor ki gerçekten de söylediği gibi prensiplerini çiğnediği ilk emniyet mensubu ve kadın olacak bu gidişle. Özellikle Nisan’ın peşinde dolanıp durduğunu duyması ve Serdar ile olan fotoğrafı göstermesi Eşref’te bardağı taşıran son damla oldu. Kıymetlisine dokunulunca Çiğdem’e hiç göstermediği kadar sert bir yüzünü göstermeye başladı. Kadına bir şey de yapamayınca araba kapılarından çıkardı hıncını. Çiğdem de ayrı bir ruh hastası, adam mecazi olarak, bir deyim olarak “Kokunu alırım.” diyor, bu takıntılı teninin kokusuna yoruyor. Neyse ki Eşref şu an ekranlardaki en sadık erkek. Kapatın şu Çiğdem’i bir akıl hastanesine, rica ediyorum.

Serdar’ın ölmemesine nasıl sevindim anlatamam. Son geldiğimiz noktada karakterin öncekinden çok daha etkili olabilme ihtimali var. Çiğdem’in attığı iftiradan kurtulmak için kaçak duruma düşüp yakalamak istediği Eşref ile iş birliği yapabilir. Nisan ile başka bir plan içine girmek isteyebilir. Bir kere iyileşince hapse girmek yerine kaçak olarak göreceğimize eminim. Diğer bir ihtimal ise Adil Müdür ile plan kurmuş olması ihtimali. Çiğdem tüm suçlarını Serdar’ın üstüne yıktığını sanırken bir ters köşe olsa, Serdar’ın Çiğdem’i boğması, ona küfretmesi bir oyunun parçası olsa fena mı olur? Serdar hakkında bunları söyleyen birinin normalde böyle sahte delil bırakma riski nedeniyle evini aramaya götürülmemesi gerekir. Hele de Serdar da ondan şüphelendiğini söylerken. Bir de ben Adil Müdür’ün Çiğdem ile Eşref arasında o dönem bir şeyler yaşandığını düşünürken nasıl direkt ona inandığını anlayamıyorum. Bu çok büyük bir ahmaklık olur. Hem gizli gizli konuştuklarında Serdar da Çiğdem’in evinde çektiği fotoğrafları göstermemiş midir, ispat sunmamış mıdır? Çiğdem kadın diye mi bu kadar çabuk inandırdı kendini anlayamıyorum.

Nimet ve aşiret mevzusunun kapanmadığını söylemiştim. Nimet geri dönüşleri için öylesine “Şimdilik.” dememişti. Bu bölümde Seyfo İstanbul’a geri döndü, sezon finalinde de son bir oyun için Nimet dönecektir. Ağzından bizzat duyduk onun başka planları olduğunu. Bu planın yine Nisan ile ilgili olduğuna eminim, ne de olsa Nimet’in karıya kıza çocuğa dokunmam gibi ilkeleri yok. Ayrıca hala Kadir’in sözüyle harekete geçecek kadar da akıllanmazlar. Hem ağalarının onun yüzünden öldüğünü söyleyip hem Kadir’e dokunmuyorlar hem de yine onun planıyla emniyete Eşref hakkında şikayette bulunmaya gidiyorlar. Halbuki önce Kadir’in kafasına sıkmaları lazımdı. Kadir’i öldürmek Eşref’in olduğu kadar aşirettekilerin de hakkı.
Afra’yı uzay boşluğuna fırlatmak isteyenler parmak kaldırsın! Bir karakter bu kadar mı falsolu olur… Her hareketi, her sözüyle onu Jenga oyununda tüm turlarda yanlış tahtayı çekip tüm kuleyi yıkan kişiye benzetiyorum. Cidden saçımı başımı yolacağım artık. Onun üstüne vazife mi Faruk’a Eşref ile ablasının öpüştüğünü söylemek? O kim? Faruk onun neyi de ona bu bilgiyi veriyor? Diyelim ki ona yerleri soruldu, neden söylüyor? Eşref’in dostları bilmiyorlarsa bulunmak istemiyorlardır değil mi? Bir çuval inciri berbat etti yine. Zaten bence Afra ablasını değil, sadece kendini, hapse girmemeyi düşünüyor. Lütfen Afra’yı mümkünse Nisan’dan çok uzakta bir yere gönderelim ve bir daha gelmesin, ben bu karakterin zerre karakter gelişimi gösterebileceğine artık inanmıyorum.
Nisan’ın müzik grubunu da komple bir daha dizide görmek istemiyorum. Sözde sırdaşı olan Ceren bile hayal kırıklığı yarattı. Nisan o kadar isyan etti karşılarında, dertlerinden çektiklerinden bahsetti, diğerleri kalkıp gittiğinde sona kalan Ceren bile neden diye sormadı. Yani sorar gibi olsalar da bu daha çok azarlar gibiydi. Ama Ceren’in elindeki ses kaydının sezon finalinde büyük şeylere neden olacağını düşünüyorum.
Unutmadan, sahi bizim Ömer nerelerde? 4 yıl sonraki halinin sesi var ama şu anki hali ortalarda yok. Çocuğu resmen hastanede unuttular. Halbuki Eşref Ağabey’iyle o günden sonra hiç ayrılmamaları gerekiyordu.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl budunuz?
*Kapak fotoğrafı için Nevfel’e çok teşekkür ederim.
Göz atmanızı öneririz: Eşref Rüya Bölüm Yorumları
