UZLAŞMA – Her Hatanın Bir Bedeli Var

İstanbul Şehir Tiyatro’ları oyunlarından biri olan Uzlaşma izlenimleri konuk yazarım Bade‘den. Keyifli Okumalar ^^

 

‘Sezon içerisinde seyredilecekler’ listemde yer almayan, tamamen tesadüfi bir şekilde buluştuğum bir oyun oldu Şehir Tiyatroları’nın ‘ Uzlaşma ‘sı. İyi ki de yolumuz kesişmiş; güldüren, düşündüren, sorgulatan bir oyundu.

Fransız aktris & yazar Chloe Lambert tarafından kaleme alınan ve Aslı İçözü’nün rejisiyle sahnelenen oyun evliliklerini sonlandıran bir çiftin birbirleri ve oğullarıyla olan ilişkisini düzeltme çabası üzerine kurulu. Bir süre önce ayrılan Anna ve Pierre artık bir çift olmasalar bile hala ebeveyndir ve oğullarıyla iletişim konusunda sıkıntı çekmektedirler. Bu nedenle sürekli birbirlerini suçlayıp tartışarak hem kendilerinin hem de çocuklarının yaşamını cehenneme çevirirler. Sonunda sorunu çözmek için aile mahkemesinin atadığı arabulucular eşliğinde uzlaşma toplantılarına katılmaya ikna olurlar. Toplantılar boyunca sadece ayrılan çift değil, arabulucular İsabelle ve Jeanne da sarsıcı iç hesaplaşmalarla karşı karşıya kalacaktır…

 

 

Sahnenin bir kulis gibi kullanıldığı, oyundan önce ısınarak oyunun başlama saatini, oyun başladıktan sonra da sahnesini bekleyen oyuncuyu izleyicinin rahatça görebildiği değişik bir sahneleme tercih edilmiş Uzlaşma’da. Bu deneyimin bir benzerini Oyun Atölyesi’nin 2012-2013 sezonunda sahnelemiş olduğu “ANTONİUS ile KLEOPATRA” oyununda da seyretmiştim. Oyunun metni kuvvetli olduğundan ve tempo hiç düşmediğinden bu durum dikkatinizin dağılmasına ve hikayeden uzaklaşmanıza yol açmıyor.

Uzlaşma, tek mekanda geçen tek perdelik bir oyun. Dolayısıyla büyükçe bir masa, dört sandalye, bir çocuk sandalyesi ve üç adet yazı tahtasından oluşan sade bir dekora sahip. Kendi içinde üç farklı bölüme ayrılıyor, her bir bölüm ikişer üçer hafta arayla gerçekleşen bir seansa karşılık geliyor. Anna ve Pierre’nin karakterleri ve ayrılık nedenleri hakkında fikir sahibi olduğumuz ilk seansın, iç hesaplaşmaların arttığı ve tansiyonun yükseldiği ikinci seansın kendi içindeki gerilim dolu havası üçüncü seans ile oldukça şaşırtıcı bir duygu değişimine dönüşüyor ve seyirci birçok farklı duyguyu bir arada yaşıyor.  Oyunun finali ise seyircinin hayal gücüne bırakılmış.

 

 

Bana göre oyunu yıldızı Pierre rolündeki Gökçer Genç’ti. Gerek ses tonu gerekse de vücut dili ve mimikleriyle Pierre’in duyarsızlıklarını, tutarsızlıklarını ve duygu değişimlerini başarıyla yansıttı. Anna rolündeki Zeliha Bahar Çebi ile de çift olarak uyumları iyiydi. Arabulucular rolündeki Işıl Zeynep ve Yeliz Şatıroğlu arasındaki ilişki ise oyunun sürprizlerinden. Işıl Zeynep rolünün getirdiği ağırlığı başarıyla taşıyor ve hakimiyeti sağlıyor. Ancak Yeliz Şatıroğlu için aynı şeyi söylemiyorum maalesef. Duygu değişimlerini yansıtma ve kendi oyun alanını yaratma konusunda biraz yetersiz kalıyor.

 

[wp_ad_camp_1]

 

Oyuna ilişkin eleştireceğim tek nokta; görüşmeler arasında periyodik aralıklar olmasına rağmen asgari düzeyde tutulan kostüm değişikliklerinin bu zaman atlamalarının inandırıcılığına sekte vurması oldu. 1. ve 2. görüşme arasında neredeyse hiç kostüm değişimi yoktu. Bu konuda biraz daha özenli olunması naçizane önerim.

Uzlaşma, mutsuz sonla biten evliliklerin çiftlerden çok çocukları etkilediğini ve eşlerin anne-baba olarak asla boşanamayacaklarını göstermesi bakımından farkındalık uyandırıcı bir niteliğe sahip. Öte yandan parçalanmış bir aile üzerinden sevgi & saygı, ihanet, özlem, hatalarımızla yüzleşme, vicdan muhasebesi gibi konulara da değindiğinden sadece ebeveynlerin ve boşanmış çiftlerin değil, her yaş grubundan seyircinin seyretmesi gereken bir oyun.

 

 

 

Yaklaşmakta olan 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nü de şimdiden kutlamak isterim. Her yıl olduğu gibi bu yıl da pek çok sahnede ücretsiz oyunlar sahnelenecek. Ancak sadece tek bir gün değil, her daim tiyatronun hayatımızda olması ve desteklenmesi gerektiğini savunanlardanım. Çünkü tiyatro iyidir, tiyatro güzelleştirir, tiyatro hayattır… Perdelerin hiç kapanmaması dileğiyle… Tiyatroyla kalın!

 

(*) Yazıdaki görseller İBB Şehir Tiyatroları Arşivi’nden alınmıştır.

 

Unutmadan, ilgili diğer yazılar için blogun SAHNE SANATLARI kategorisini mutlaka ziyaret edin. 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Yaslan Göğsüme Sevdiğim

Yalı Çapkını 68. Bölümün en özel sahneleri için Svl‘in kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

1 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Kıran da Olsa Kırıl, Düş; Fakat Eğilme Sakın

Yalı Çapkını 67. Bölüm için tek analiz yetmez.  Svl‘in kaleminden taptaze bir analiz.

1 hafta Önce

YALI ÇAPKINI – Sana İhtiyacım Var Çünkü Seni Seviyorum

"Yalı Çapkını 67. Bölüm temposu yüksek, duygu yoğunluğu fazla ve olay odaklı gözükse de arka…

1 hafta Önce

YALI ÇAPKINI – Sana Bütün Pişmanlıklarımı Anlatmak İsterim

Bu hafta Yalı Çapkını 65. bölüm analizinden önce yalı tarihine adını altın harflerle yazdıran palyaço…

1 ay Önce

YALI ÇAPKINI – Birlikte Daha Az Mutsuz

Yalı Çapkını 62. Bölüm için tek analiz yetmez. “Sezonun en iyi bölümü" diyen  esra'dan kısa…

2 ay Önce

KIZIL GONCALAR – Kaçtığımız Savaşlardan Güçlü ve İyileşmiş Olarak Çıkmak Mümkün mü?

Kızıl Goncalar  yeni bölüm öncesi, hem nerede kalmıştık hatırlamak hem de geride bıraktığımız bölümü derinlemesine…

2 ay Önce