KANUNSUZ TOPRAKLAR – Kimsin Sen Davut?

Kanunsuz Topraklar uzun süre sonra ekranlarda… Reytingler gerilemiş ama dizinin verdiği araya  ve doğru düzgün pr yapılmaması ile birlikte değerlendirmek lazım. 13. Bölümde reytingler Total’de 3,62 reyting ile 13.  ve  AB’de 2,87 reyting ile 11. ve ABC1’de 3,71 reyting ile 10.’luk.  Bölüm yazısı Gözde‘den…  Keyifli okumalar ^^

 

Uzun bir ayrılığın ardından yeniden birlikteyiz. Ne yazık ki bazı oyuncularımızın covid pozitif olması ve yılbaşı nedeniyle dizimizin iki bölümü arasında dört haftalık bir süre beklemek zorunda kaldık. Aranın ardından her ne kadar pek GülDav sahnesi göremesek de beni oldukça tatmin eden bir bölüm seyrettik. Normalde esas çift ayrıyken, hele de böyle çok az sahneleri varsa bölümler tahammül edilemez şekilde olur. Ancak bu bölüm son derece akıcıydı, temposu neredeyse hiç düşmedi. Aksiyon sahneleri de dram sahneleri de bir o kadar başarılıydı. Zaten ben öyle bir bölüme barışan bir esas çift beklemiyordum. Bu bende “Bu çift devamlı ayrılıp barışıyor, kesin yine en ufak sorundan dolayı hemen ayrılırlar.” düşüncesi oluştururdu ve çiftin gözümdeki değeri eksilirdi. Ve ayrılığın temel gerekçesini de basitleştirirdi. GülDav bu saatten sonra ya Gülfem kendiliğinden Davut’un görevini öğrenirse ya da Davut Gülfem’e bunu söylerse barışmalı. Zaten Gülfem’in gecikmiş şüpheleriyle de bunun yolu açılmış oldu.

 

 

Geçtiğimiz bölümü tam Davut Yavuz’u vuracakken bir el silah sesi duyulmasıyla noktalamıştık. Ben Gülfem’in olay yerine gelerek silahıyla havaya ateş açıp Davut’u durdurmasını bekliyordum. Meğer silahını ateşleyip Yavuz’u korkutma amaçlı yere ateş açan kişi Davut’muş. Ancak Gülfem’in ismi bile Davut’un Yavuz’u vurmamasında etken oldu. Davut, sadece Ali Gelik’ten bilgi sızdırmakta kullanmak için değil Yavuz ölürse Behice ve Gülfem üzülecek diye onu vurmaktan vazgeçti. Davut, Behice adını duyduğunda çok kısa bir tereddüt yaşamıştı, Gülfem adını duyduğunda ise Yavuz’u vurmaktan vazgeçip onu istihbarat için kullanmaya karar verdi. Zaten ne o öyle devamlı eli silahında. Ne zaman tepesi atsa birini vurmaya yer arıyor. Davutçuğum madem adam vurmayı bu kadar seviyordun, sen de Eyüp gibi asker olsaydın.

 

“Adalet nerede hesap sorarsa merhamet orada haklarını kaybeder Teğmenim!” **

 

Davut bu cümlesinde çok haklı da olsa yine de adaletin sağlanabileceğine, suçluların cezalarını çekeceğine olan inancını kaybetmemeli. Elbet bir yerde Ali gibiler açık verecekler ve cezalarını çekecekler. O yüzden de Davut’un devamlı silahına davranmasına tepki gösteren Teğmen Sezai ve Göksel haklı. Davut’un on düşünüp bir hareket etmesi gerekiyor ki istihbarattakini görevini başarıyla yerine getirebilsin ve seri katile dönüşmesin.

Göksel’in Davut için Sezai’ye söylediği şu cümleler boşa kurulmuş cümleler değildi. Dizide bundan sonra seyredeceklerimizin de özeti gibiydi. Bu bölüm Fikriye ile Celal kaçırıldı, Teğmen Sezai öldürüldü. Bundan böyle diğer bölümlerde sık sık başımıza türlü felaketler gelmesi kaçınılmaz. Göksel’in söylediği gibi Davut’un çevresindekiler, sevdikleri tehlikede olacağına göre listemizde Fikriye ile Celal haricinde Gülfem, Behice, Fatma Ana, Eyüp, Kasapoğlu, Hatçe ve Göksel var. Hatta Frasızlar onun Davut’a zaafı olduğunu anladıklarında bu listeye Bahar da eklenecektir.

 

“Bana gençliğimi hatırlatıyor bu çocuk. Aynı yollardan ben de geçtim. Ama bu yolun ne kadar karanlık olduğunu bilmiyor. Çevresindeki herkese zarar verecekler. Sevdiği herkesi yok etmeye çalışacaklar. O kadar çok düşman edinecek ki bu yolda, onun bir açığını yakalamak, onu yok etmek için her an bir fırsat kollayacaklar. İnsanlar ondan ölesiye nefret edecekler, kaçacaklar ondan. Sonunda kimsesi kalmayacak o karanlık yolda. Yapayalnız bir adam olacak. Bu yolun yolcuları tek başına yaşamaya mahkumdur.”

 

 

Ben GülDav ilişkisinde her iki tarafın da kendince haklı tarafları olduğunu düşünüyorum. Davut Gülfem’e sesini yükseltti diye ona kızanlar var ancak önce Gülfem ona sesini yükseltti. Yani karşılıklı bir çift tartışması söz konusu. Gülfem’i, Davut’a koşulsuz bir şekilde inanmadığı, ona yeterince güvenmediği, sanki Davut’un Bahar ile otel odasında olduğunu duymayı ayrılığa bahane ettiği için haksız buluyorum. Ancak Davut’un Teğmen Sezai’nin yanında Yavuz’la nasıl konuştuğunu duyduktan ve bugüne kadar gördüklerini hatırladığında, yani yapbozun parçalarını birleştirince Davut’a sorduğu soruda haksız değil. Sonuçta Davut görevi uğruna değişti ve ondan görevini saklıyor.

 

Gülfem: “Davut! Kimsin sen?”

Davut: …

Gülfem: “Cevap ver. Kimsin sen Davut?!”

Davut: “Ne olduğumu düşündüysen oyum Gülfem.”

Gülfem: “Yine kaçamak cevaplar, alengirli sözler. Bıktım senin bu hallerinden. Sen Teğmen Sezai’nin yanında Yavuz’a nasıl öyle davranabiliyorsun? Nasıl müsaade ediyorlar buna? Kimsen sen Davut? Söyle. Cevap ver kimsin sen?”

Davut: “Şimdi benim gözlerimin içine bak. Şimdiye kadar beni tanımadıysan bundan sonra da tanımıyorsun demektir. Şimdi kalkmış bana sen kimsin diyorsun. Benim nerede ne yaptığım önemli değil. Önemli olan senin bana inanıp inanmaman. Ben Davut’um Davut.”

Gülfem: “O zaman Davut gibi davran.”

 

Gülfem’in en büyük derdi aldatılma şüphesi değil, sevdiği adamı tanıyamamak. Onu asıl yaralayan, kalbini acıtan gözünün önünde başka bir adama dönüştüğünü görmek. Sadece görebiliyor, neler olduğunu öğrenemiyor. Davut öyle ketum ki neler olup bittiğini sadece Gülfem’e değil, hiç kimseye anlatmıyor. Herkes sadece tahmin edebiliyor. Davut bir noktada haksız değil. Giyimi kuşamı değişse de, rahat rahat birilerini öldürüp bunu soğukkanlılık içinde anlatsa da, Yavuz’u Teğmen Sezai’nin yanında sorgulayabilse de onun özü aynı, kalbindeki aşk aynı. O hala Gülfem’e aşkla bağlı Davut. O hala hayatta en değerli varlığı ailesi olan, onlar için her fedakarlığı yapabilecek Davut. Davut da bu açıdan haklı, Gülfem’in ona ne olursa olsun tıpkı Celal ve Eyüp gibi her durumda inanmasını bekliyor. Gülfem’in “Davut böyle davranıyorsa bir nedeni vardır, Davut ne olursa olsun beni sevmekten vazgeçmez.” diye düşünmesini istiyor. Zaten öyle mevki değişince, paraya pula kavuşunca Davut’un aşkı bitecekse bugüne kadar Gülfem’i hiç sevmemiş demektir.

Yalnız Davut’un aşkı, özü aynı desem de onun duygusuz bir robot gibi davrandığı da apaçık. Olaylar karşısında o kadar sakin davranıyor ki şaşırıp kalıyorum. Gülfem’i kendinden uzak tutmak istediği için ona mesafeli davranıyor kabul, ancak Gülfem ile Fikriye’yi bulduğunda insan dümdüz bir “İyi misin?” değil, anlık da olsa daha büyük bir endişe bekliyor.

 

Tekrarı olmasını hiç istemediğim bir sahne…

 

Davut’a Bahar’ı kendine aşık etme görevi verilmemiş miydi? Ben ortada bir kadının aşık olabileceği tavırlar sergileyen bir erkek görmüyorum. Davut kalkmış kadınla baş başa yemek için buluşup yine onu sorgulamaya kalkıyor. Sevgili istihbaratçı Davut Karaman, kadını gitmekten vazgeçirmek için elini tutuşun bile fiyasko. O tuttuğun güzel bir kadın eli, o araba vitesi değil. ^^ Eğer Bahar zaten kendiliğinden sana vurulmamış olsaydı, sen bu beceriksizlikle onu kendine aşık etmeyi beceremezdin. Zaten Gülfem’i arabanın içinde gördüğünde yüzünün şeklinden, çektiğin üzüntüden Bahar senin ona aşık olduğunu bir kez daha anladı. Yine de Bahar bu gerçeğe rağmen Davut’a abayı yakmış vaziyette. Madem böyle bir üçüncü kadın klişesine girdik bari diğer klişeyi yıkalım. Sevdiği adam sevdiği kadına kavuşamasın diye kötülükler yapan bir kadın yerine onun iyiliğini, mutluluğu isteyen bir kadın görmeyi umuyorum. Bahar entrika yapacak bir kadın imajı çizmiyor. Celal kaçırıldığında Davut’a samimi olarak yardım etmesi de bize bunu gösterdi. Çalıştığı Fransızlara karşı kendini zor durumda bırakmayı göze aldı. Ben yine “Bahar bu Fransızlara belli bir nedenden dolayı mı çalışıyor, Davut’un söylediği gibi basit bir Fransız ajanı değil.” diye düşünüyorum. Ya babasının öldürülmesiyle ya da fragmanda gördüğümüz küçük kız çocuğuyla ilgili bir neden bekliyorum.

 

 

Kalpler bir kez daha yara aldı…

 

Gülfem belki kurdeleyi Bahar ile Davut’a verdiği gece ikisi birlikteler diye düşünmüştü ancak Davut’un sözlerinden sonra bu şüphesinden tam olarak emin değil gibiydi. Çünkü Davut ısrarla kendine inanmasına vurgu yapıyordu. Ancak Gülfem, Davut ile Bahar’ı birlikte köftecide görene kadar onların birlikte olmadıklarını düşünse de bu gördüklerinden sonra böyle düşünmeye başladı. Davut’a bakışı, kafasını “Bana bunu yapmayacaktın.” der gibi iki yana sallayışı bunun göstergesi. En azından onları el ele görmediği için bu konuyu ileride daha kolay aşabileceklerini umuyorum.

 

“Gerçeklerin er ya geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var.”

 

O arabada ne işin var Gülfem?

 

Gülfem’in ikinci kez Ali’nin sözüyle Davut’a karşı hareket etmesine kızsam da bu defa Ali’ye ağzının payını verdiği için kızgınlığım hafifledi. Aslında bu defa yapması gereken en başta onun sözüyle hareket etmemek, onun arabasına binip Davut’u görmeye gitmemekti. Ali’nin bu konuya karışmasına engel olması daha yerinde olurdu. Ancak geç olsun da güç olmasın diyerek Ali’ye ağzının payını verdiği için sevinçliyim.

 

Ali: “Sana Davut’un nerede olduğunu biliyorum demiştim değil mi? Al sana Davut.”

Gülfem: “Keşke böyle özel bir randevuda olduğunu söyleseydiniz de buraya kadar gelmeseydik. Şimdi konuşmam çok ayıp olur. Ben başka vakitte kendisiyle konuşurum.”

Ali: “Nasıl istersen. Lakin şunu bilmeni isterim bu hayatta seni üzen tek insan ben değilim. O da seni üzüyor. Ha bu kadar üzüleceğini bilseydim seni getirmezdim buraya.”

Gülfem: “Benim üzülüp üzülmemem seni hiç alakadar etmez.”

 

Aslında bölüm sırasında Gülfem’e Ali’yi yanına yanaştırıyor diye ona kızmaya meyilliydim ancak sonralardan fikrimi değiştirmeyi başardı. Eğer Ali’ye iyi davranıyor olsaydı, ona değer veriyor olsaydı Fikriye’yi konağa bırakır ve hemen hastaneye koşardı. Onun Ali için doğru dürüst endişelendiğini bile görmedik. Elbette Ali dayak yemiş halde kapısına geldiğinde bir bardak suyu esirgemeyecekti, elbette Ali gözünün önünde vurulduğunda birilerinden yardım isteyecekti, o kadarı da insanlık vazifesi.

 

Ali’ye de iki çift lafım var. Kendi kendine nişan yüzünü takmaya kalkan şizofren Ali efendi, Davut Gülfem’i üzüyor diye Gülfem’in seninle birlikte olacağını sanıyorsan aldanıyorsun. Elbette pişman olduğu için affedilebilecek insanlar vardır, ancak benim gözümde sen asla bunlardan biri değilsin. Gülfem’e uyguladığın şiddeti o unutsa da ben unutmadım. Babasından kalan madenlere nasıl ortak olduğunu ve ülkenin madenlerini Fransızlara peşkeş çektiğini de unutmadım. Gülfem senin gibi düşünse madendeki işçilere neler yapacağın da ortada.

 

 

Gülfem Davut’a ne kadar kırgın ve kızgın olsa da yine de kalbi öylesine onun aşkıyla dolu ki Fikriye ve Celal’i kurtardıklarında ona küçük tatlı bir kız çocuğu gibi gülümseyerek cevap verdi. Yüzü sanki aralarında hiç sorun yaşanmamış gibiydi. Acaba oraya Davut’un askerlerle birlikte gelmesiyle birlikte kafasında soru işareti kalktığı için mi böyle davrandı? Ah Gülfem madem bu adamın tek bir iyi sözüyle, tek bir gülüşüyle böyle davranacaktın neden ondan ayrıldın kuzum?

 

 

Gülfem’i bu bölüm tüm yaşadıklarına rağmen dimdik ayakta, kardeşlerine hem anne hem baba hem abla olan, çok güçlü bir kadın olarak gördüm. O tek başına bile ne kadar güçlü olabileceğini gösterdi. Fikriye’yi kurtarmak için gözünü kırpmadan silahını eline alıp yer altındaki mekana girmesi, kardeşi için her şeyi göze almasıyla ne kadar da Davut’a benziyor değil mi? Gülfem de Davut da ailelerine ölesiye bağlı ve onlar için her şeyi yapabilecek karakterler. Onları her konuda eleştirebilirim ancak kardeş sevgilerine tek söz edemem.

 

 

Fikriye’yi kaçıranların ona Aşk ve Gurur kitabını göndermesi dikkat çekiciydi. Bu kitabın CelFik aşkındaki yerini nereden biliyorlar? Bu bilgiyi onlara kim verdi? Ayrıca Fikriye, Celal ile buluşacağını zannederek rıhtımda beklerken onu kaçırmak için arabadan inen ceketinde kol düğmesi detayını gördüğümüz adama onu tanıyor gibi baktı. Kim bu adam? Davut’un görüştüğü Fransız yetkiliden başka biri olduğunu düşünüyorum.

CelFik çiftinin kaçırıldıkları yerde iplerden yüzük yaparak sözlenmesi tam onlara göre bir hareketti. Celal’in Davut’a çekmemesi isabet, hem daha eğlenceli hem de romantik. Davutçuğum sen Celal’e deli diyeceğine onu örnek alsan daha ideal olur. Öğren bu romantik taktikleri. Ne sen Gülfem’den vazgeçebilirsiniz ne o senden. Önünde sonunda bir araya geleceksiniz. Bence Fikriye ile Celal’in sözlenmesi çok iyi oldu. Sırada isteme, nişan, nikah var. Onların aşkı GülDav çiftinin sık sık bir araya gelebilmeleri için köprü vazifesi görecek. Ben de Celal gibi krizi fırsata çevirmeye peşindeyim. ^^

 

 

Behice’nin Davut’un söylediklerine, Yavuz’un evden kaçmasına, Kevser’in gitme nedenini duymasına rağmen hala “Yavuz’um yapmaz.” demesine ne demeli? Aslında o da bal gibi biliyor Yavuz’un yapmış olabileceğini de sevdiği adamın ona böyle bir kötülük yapmış olabilme ihtimalini, kandırılmış olmayı gururuna yediremiyor. Aşkta başarısız olma, istenmeyen kadın olma ihtimali Behice’nin en büyük korkusu ne yazık ki. O yüzden de serbest kaldığı halde, içinde soru işaretleri taşıdığı halde Yavuz’un İstanbul vaatlerine kandı ve mücevherlerini ona kaptırdı.

 

 

Asude gerçekten de çok zeki bir kadınmış. Yavuz’u nasıl da oyuna getirdi ama. ^^ Hem Yavuz’un onun ve Behice’nin paralarını alıp tek başına kaçmasına izin vermedi hem de aşkı için her şeyi yaptığı Yavuz’dan intikamını almış oldu. Asude’ye hayat veren Ezgi Çelik’in yolu açık olsun. Dizinin güzel bir rengiydi. Sen her kadını Behice gibi saf mı sandın Yavuz? Oh olsun sana. İşte böyle ava giderken avlanırsın. Bakalım Behice’ye mücevherlerinin başına neler geldiğini nasıl açıklayacaksın? Zaten kaçmış olsaydın da ifaden hala karakolda mevcuttur, İstanbul’da mutlaka yakalanırdın. Biraz kafan çalışsa hala cin olmadan adam çarpma peşinde olmak yerine Davut’un söylediklerini yerine getirirdin. Sen akıllanmazsın Yavuz, bu yolun sonunda sana otuz yıl hapis var.

 

 

Madenleri tamamıyla ele geçirmek ve bunun önündeki engelleri yok etmek için Davut’un sevdiklerine sırayla zarar geleceğini bekliyordum. Celal ve Fikriye’den sonra ilk hedefin askeriyeden seçilmesi oldukça manidar. Teğmen Sezai’nin kalbinden vurulması Fransızlar için tam bir gövde gösterisi, yolumuza çıkan kim olursa olsun ezeriz mesajı. Ah Davut’un kardeşi, Göksel’in oğlu, Eyüp’ün komutanı canım Teğmen Sezai… Memleketinden ve adaletten yana, asla boyun eğmeyen, eğilip bükülmeyen Sezai… Ne yazık ki hikayen daha derinleşemeden, hiç aşık olamadan, Davut ile yakın dost olduğunuzu göremeden şehit oldun. Bölüm silahın ateşlenmesiyle bitecek sanırken senin ölümün çok sarsıcı oldu. Sezai’nin son sözlerinde Zonguldak’ın simgesinin unutulmamış olması ve en sondaki Göksel’in sesinden dinlediğimiz bilgilendirme yazısı ise şahane olmuş. Buna yer verilmesi Zonguldak ve maden temalı bir dizi için şahane. Teğmen Sezai’ye hayat veren Arif Diren’i ilk kez bu dizide seyrettim, keşke onu daha fazla seyretme şansımız olsaydı.

 

“Uzun Mehmet’e selam olsun.”

“Zonguldak’ın sahibi üç şehit vardır. Şehit asker… Şehit madenci… Ve madenlerin ilk kurbanı, efsanevi şehidi Uzun Mehmet… Uzun Mehmet, taşkömürünü Türkiye’de, Zonguldak bölgesinde bulan ilk kişidir. Ereğli’de Kösedağ mevkiindeki Neyren Köyü civarındaki yatakları bulan Uzun Mehmet, Leblebici Hanı’nda öldürülmüştür… Ama anıtı Zonguldak’ta dimdik durmaktadır..”

 

 

Fragmanlara göre tam da istediğim gibi bir bölüm bizi bekliyor. GülDav ayrı olmasına, Davut Gülfem’den uzak durmak istemesine rağmen hayat onları bir araya getiriyor. GülDav tam barışmışken tahmin ettiğim gibi Fransızların Davut’un çevresinden yeni hedefi Gülfem oluyor. Umarım yeniden ayrılmazlar. Davut Gülfem’e kendisi yüzünden zarar geldiği için ondan daha da uzaklaşmasın, gizli bile olsa bu aşk yaşansın. GülDav aşkı bir kez daha yarım kalmasın.

Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?

Kanunsuz Topraklar 13. Bölümde çalan şarkı: Vardım Dostun Bahçasına – Tinay

** Kanunsuz Topraklar “Adalet nerede hesap sorarsa merhamet orada haklarını kaybeder.”  sözü kime aittir? – Adalet nerede hesap sorarsa merhamet orada haklarını kaybeder sözü Georges Duhamel’e aittir.

 

 

 

 

Göz atmanızı öneririz: Kanunsuz Topraklar Bölüm Yorumları

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Yaslan Göğsüme Sevdiğim

Yalı Çapkını 68. Bölümün en özel sahneleri için Svl‘in kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce

YALI ÇAPKINI – Kıran da Olsa Kırıl, Düş; Fakat Eğilme Sakın

Yalı Çapkını 67. Bölüm için tek analiz yetmez.  Svl‘in kaleminden taptaze bir analiz.

3 hafta Önce

YALI ÇAPKINI – Sana İhtiyacım Var Çünkü Seni Seviyorum

"Yalı Çapkını 67. Bölüm temposu yüksek, duygu yoğunluğu fazla ve olay odaklı gözükse de arka…

3 hafta Önce

YALI ÇAPKINI – Sana Bütün Pişmanlıklarımı Anlatmak İsterim

Bu hafta Yalı Çapkını 65. bölüm analizinden önce yalı tarihine adını altın harflerle yazdıran palyaço…

1 ay Önce

YALI ÇAPKINI – Birlikte Daha Az Mutsuz

Yalı Çapkını 62. Bölüm için tek analiz yetmez. “Sezonun en iyi bölümü" diyen  esra'dan kısa…

2 ay Önce

KIZIL GONCALAR – Kaçtığımız Savaşlardan Güçlü ve İyileşmiş Olarak Çıkmak Mümkün mü?

Kızıl Goncalar  yeni bölüm öncesi, hem nerede kalmıştık hatırlamak hem de geride bıraktığımız bölümü derinlemesine…

2 ay Önce