KADERİMİN OYUNU – Bu Savaşın Bir Galibi Olmayacak

Kaderimin Oyunu 21. Bölüm reytingleri Total’de 3,08 reyting ve AB’de 2,09 reyting ile 11. ve ABC’de 2,52 reyting ile 10. oldu. Bölüm izlenimleri konuk yazar Bade‘den. Keyifli Okumalar…

 

Geçen bölümü Cemal’in Asiye’ye “Bugün benim için doğduğun gün değil, öldüğün gün” demesinin akabinde ikilinin aralarındaki tüm bağı koparmasıyla noktalamıştık. Asiye üzgün ve hüsran dolu bir şekilde odasında ağlarken Cemal de hayal kırıklığından ve öfkeden balkonunun parmaklıklarını yumruklayadursun bahçede ise Helin’in kendinden emin, Mahir’in de Asiye-Cemal ikilisinin ortadan birlikte yok olmasından mütevellit meraklı bakışlarının damga vurduğu sofrada sarhoş bir halde konağa dönen Zahide’nin tatsız esprilerini arka arkaya patlatmasıyla bir anda gergin bir hava esmeye başlıyor. Asiye-Cemal ikilisinin kendilerini kısmen toparlayabildikten sonra sofraya dönmelerinin akabinde Zahide’nin Asiye içerikli esprilerinin dozunu ayarlayamamasıyla da gerginlik zirveye ulaşıyor.  Asiye’yle Cemal’in aralarının bozulduğu bariz bir şekilde belli olduğu için Helin amacına ulaşmış olmanın mutluluğuyla bu gergin ortamdan zevk bile aldığını hissettirirken Mahir en nihayet  “Asiye’nin bir damla gözyaşı için bu konağı yakarım ben”  diye haykırarak isyan bayrağını açmasına Cemal’in “Aferin erkek” şeklindeki karşılığıyla Mahir’i düelloya daveti Asiye tarafından engelleniyor engellenmesine de ikili arasındaki çatışma sonlanacak gibi değil.

 

 

Asiye’nin Mahir’e Cemal’le arasında yaşananları anlatmasından memnun oldum. Mahir’e arkadaşlığın ötesinde duygular beslemediği için kendisine sitemde bulunduğum doğrudur ama Mahir’in onun için başını yaslayacağı bir omuz, sığınacağı bir liman olacağı gerçeği değişmeyecek ki benim nazarımda bunlar aşka göre çok daha kıymetlidir. Ancak keşke Mahir Asiye’yi hiç yorum yapmadan sadece dinleseydi… Zaten takıntılı olduğu Cemal’in bir açığını daha yakaladı ya yine diline hakim olamayıp arkasından atıp tuttu. Cemal’in bu konuda eleştirilmesinin haklılığı bana göre tartışmaya kapalıdır ancak Asiye zaten kararını vermişken Mahir’e bu noktadan sonra yorum yapmasının yersiz olduğunu düşünüyorum. Bundan daha da yersiz olan şey Mahir’in başka bir eve taşınma konusundaki önerisinin Asiye tarafından kabul edilmesinin ardından kendi kendine “Bu savaşın kazananı benim Cemal, sen değilsin” diye söylenmesi oldu. Asiye bir ganimet mi ki bu savaşın amacı oluyor? Ya da sahip olma mücadelesine girilecek bir mal mı? Asiye kendi kararlarını kendisi alabilecek güçte, kimseye hesap verme zorunluluğu olmayan bir kadın. İsterse yoluna yıllardır süregeldiği gibi yoluna tek başına da devam edebilir. Mahir – Cemal ikilisi bu savaşın hiçbir zaman bir kazananı olmayacağını ne zaman anlayabilecekler acaba?

 

Asiye-Mahir ikilisinin konaktan ayrılma kararını kahvaltı sofrasında duyurmaları yine gergin dakikalara sahne oldu. Helin memnuniyetini, Nergis ise babasından ayrılacak olmasından ötürü fazlasıyla bozulmasını açık bir şekilde belli ederken Cemal’in “Çocukları da mı götürüyorsunuz?” şeklindeki sorusu tam anlamıyla abesle iştigaldi. Kendisi aile kavramını, aile olabilmeyi unutmuş olabileceği için memnuniyetle hatırlatmak isterim; aile demek birbirine bağlanmaktır, bütün olmaktır. Bu bağlamda elbette ki anca beraber kanca beraber gidecekler. Kendisine sorarsanız bu çıkışının gerekçesi Uğur abisi gidince Ahmet’in çok üzülecek olması. Oysa hepimizin de tahmin edebileceği üzere itirazının esas nedeni, öfke duysa da, nefret dolu bakışlar atsa da Asiye’yi görmeden yaşamak istememesi, hatta belki de onu Mahir’le baş başa bırakmamak, ezeli rakibinden korumak. Asiye’nin de dediği gibi çocuklarını görmek isteyen her zaman her yerde görür. Cemal yeni evlerinin kapısını dayanıp çocuklarını görmek istese Asiye buna engel mi olacak? Nergis’ten ise mütemadiyen “Bu konakta ne kadar kalacağız?” sorularını ve “Yakında bu konaktan gideceğiz” çıkışlarını duymuşken bir hışımla sofrayı terk edecek kadar tepki göstermesini yersiz buldum. Hadi bozuldun diyelim, bari ev halkına bu memnuniyetsizliğini belli etmeseydin. Nergis, babasıyla yakınlaştıkça ona daha fazla benzemeye başlıyor. Fevri, asi, bin düşünüp bir hareket etmek yerine tam tersini yapan bir kız.

 

 

Cemal: “Nereye gidiyorsunuz ya merak ettim. Hani bana sormadan mesela çocuklarımı alıp nereye gidiyorsun mesela?”

Asiye: “Ben bizim için en doğru kararı verdim Cemal, sen karışma”.

Cemal: “Mahir’le ne yapıyorsan yap, umurumda değil ama çocuklarımın hayatını tehlikeye atmana izin vermem, tamam mı. Çocuklarımı alıp hiçbir yere gidemezsin”.

Asiye: “ Sana ne ya? Sana hesap mı vereceğim ben? Bunca yıl bir kere olsun bizi merak ettin mi? Bizim neler yaşadığımızdan haberin var mı? Yok”.

Cemal: “Çok haklısın. Ben en büyük hatayı çocuklarımı senin yanına bırakarak yapmışım. Şu an çok iyi anlıyorum. Ben zannettim ki çocuklarıma hak ettiği hayatı veremiyorum, onlara babalık edemiyorum. Asiye onlara benden daha iyi bakar zannettim ama ben ne bileyim senin aşığını bıçaklayacak kadar gözü dönmüş bir kadın olduğunu. Ama artık biliyorum. Ondan dolayı gözünün yaşına bakmam, çocuklarımı zorla da olsa alırım senden, bilesin”.

Asiye: “ Ne diyorsun ya, sen kimsin? Kimsin sen? Çocuklarımı alıyormuş, ne hakla ya?”

Cemal: “ Babalarıyım babaları. En az senin kadar onlar üzerinde söz hakkım var, tamam mı. Ayrıca ne oluyor böyle ittirmeler kaktırmalar… Sen şiddete bayağı meyilli bir kadın olmuşsun görmeyeli. Ne oldu beni de mi bıçaklayacaksın. Asiye, bak son kez söylüyorum. Çocuklarımı hiçbir yere götüremezsin. Onları kaçak gibi oradan oraya sürükleyemezsin. Ben zaten Helin’den boşanıyorum, çocuklarımı da yanıma alacağım. O zamana kadar bu konakta kalırsınız”.

Asiye: “Allah Allah ya, başka bir emrin var mı? Ben mecbur muyum ya senin hakaretlerini işitmeye, bu aşağılayıcı bakışlarını çekmeye?

Cemal: “Bakışlarımı sen değiştirdin benim. Ben senin için ölürdüm be. Dünyayı verseler senin yerine başkasını koyamazdım. Sen öksüz bir çocuğun bu dünyadaki tek umuduydun. Sen benim insanlığa olan inancımdın ya, bu dünyadaki son umudumdun be. Sen bu dünyada benim tanıdığım en masum, en dürüst insandın, tanıdığım en cefakar anneydin. Ama şimdi…”

 

 

Cemal’i hep aynı nedenlerden ötürü eleştirdiğimde kendimi tekrar ediyormuş gibi hissediyorum, bundan zaman zaman da sıkılıyorum ama maalesef kendisi bana başka bir opsiyon bırakmıyor. Bunca yıl çocuklarını arayıp sormamış, oğlunu bir kere olsun kucağına bile almamış olan adam utanmadan Asiye’ye kafa tutma cesaretini gösterebiliyor.  Cemal, yıllardır Asiye’nin hangi kararlarında ve çocukların hayatlarındaki hangi aşamalarında yanlarındaydı da Asiye şimdi konaktan ayrılmak için kendisinden icazet alsın? Öyle nüfus cüzdanındaki baba hanesinde isminin yazılmasıyla baba olunmuyor. Neymiş efendim, iyi bir baba olmadığını düşündüğü için kaçıp gitmiş, sözüm ona çocuklarına iyilik etmiş. Çocuklarını emanet edeceği kimsesi olmayan Asiye’nin çok cüzi bir gelirle çok düşündüğü(!) çocuklarına iyi bir yaşam sağlayacağını umduysa bu tamamen kendisinin rahatlığı ve sorumsuzluğu. Kaldı ki iyi günde her çift birbirine karı-kocalık ve çocuklarına ebeveynlik eder, aslolan zor şartlar altında, güçlüklerle mücadele ederek birlikte olabilmek, aile kalabilmektir. Hele bir de duygusala bağlayarak Asiye’nin kendisi için ne kadar değerli olduğundan dem vurması yok mu konuştukça batan bir Cemal görmeyeli uzun zaman olmuş. Madem Asiye senin bu dünyadaki son umudundu, tek inancındı da neden arkana bile bakmadan çekip gittin, aşık olduğun kadının ateşin ortasında kalmasına razı oldun diye sormak isterim kendisine. Bir diğer sorum da bakalım çocuklar seninle birlikte yaşamak isteyecekler mi yönünde olacak. Kendisinin yerine ben cevaplamak isterim; Uğur için yanıtım net hayır, Nergis’in ise ne olursa olsun annesinden ayrılmak istemeyeceğini düşünüyorum.

 

 

Tüm bu yaşananların müsebbibi olan Helin’in sadece arkasına yaslanıp olanları seyretmekle yetinmesini yeğlerdim ancak Cemal’in güzel kalpli karım gibi sahte sevgi sözcükleriyle mutlu olarak kendisini kandırması yetmezmiş gibi Asiye’nin canını acıtmak için yaptıklarını bir anne olarak vicdanına nasıl sığdırdığını anlamak mümkün değil. Cemal’le birlikte olmuş süsü verme amacıyla üzerine seksi bir gecelik koyduğu yatağı bozarak Asiye’yi odasına çağıran Helin Cemal’le birlikte çektirmiş olduğu fotoğraflardan birini çerçevelettireceği bahanesini ileri sürerek Asiye’den fotoğraf seçimi konusunda yardım istiyor.  Bir kez daha Asiye için sözlerin kifayetsiz kaldığı yer… Sevdiği adam tarafından kalbi tam orta yerinden kırılmışken, aşağılanmışken şimdi de onun karısıyla samimi pozlarını görmeye maruz kalıyor. Gözlerinin dolmasını engelleyemiyor, kelimeler boğazında düğümleniyor ve bu işkenceye daha fazla dayanamayıp çocuklara bakma gerekçesiyle odayı terk ediyor. Helin’in Asiye’nin ardından odaya giren Nedret’e yaptığı itirafla tüm bu zalimliğinin sebebinin yıllarca Asiye’nin gölgesinde yaşamak zorunda kaldığı için onu sürüm sürüm süründürmek olduğunu öğreniyoruz. Cemal’in Asiye’nin varlığını Helin’den saklamasının ve kalbi hala ona aitken Helin’le evlenmesinin cezasını neden Asiye çekmek zorunda? Cemal gerçeği gizlemiş, Helin ise hamilelik yalanı uydurmuş ama ezilmek, cezalandırılmak istenen masum bir kadın oluyor. Kocası kendisini hiçbir zaman sevmeyecek olduktan sonra Helin’in bu girişimleri kendi egosunu tatmin etmekten bir adım öteye geçemez.

Asiye-Cemal arasındaki gerginliği fark eden Nergis’in onları ısrarla barıştırma çabası da yersiz bulduğum bir diğer konu oldu. Gerçekten karı-koca olsalar anlayacağım da sanki Asiye-Cemal barışsa hemen yeniden aile olabileceklermiş gibi bunaltıcı ısrarlarını gereksiz buldum.

 

 

Zuhal’in toplantı esnasında fenalaşmasıyla hamileliğini en duymaması gereken kişi olan Cemal öğrendi. Cemal öğrensin ki Zuhal’e ağzını sıkı tutacağına dair söz verdiği halde günün birinde diline hakim olamayıp Mahir’e gerçeği itiraf etsin. Nitekim Mahir’le sonu gelmeyecek olan atışma anlarından birinde kendisinin doğru insanların sorumluluğunu alması gerektiği konusunda laf sokmalara başladı bile. Kendisi sanki öz çocuklarının sorumluluğundan kaçmamış gibi… Zuhal’e karşı ise çok olumlu hisler beslemesem de Mahir’in bebek için kendisine dönmesini istememesine katılıyorum zira Mahir gibi merhametli ve vicdanlı bir adamdan bırakın çocuğunun annesine geri dönmeyi, sevmediği halde onunla evlenmesi bile beklenebilir. Eski Zuhal olsa bu hamileliği Mahir’i kendisine bağlamak için kullanma konusunda bir dakika bile vakit kaybetmezdi ancak anne olacağını öğrendiğinden beri mantığıyla hareket eden, köşesine çekilmiş, duygusal bir Zuhal görüyoruz.

 

 

Raci – Meral – Zahide üçgeninde de sular durulmuyor. Karısından boşanmaya ve Demirhan servetinden feragat etmeye kararlı olan Raci ele geçirdiği her fırsatta soluğu kendisi gibi duygularına gem vuramayıp bu aşkın rüzgarına kapılan Meral’in yanında alırken Zahide ise tıpkı görümcesi gibi kocasını kaybetmemek adına türlü katakullilere başvuruyor. Raci’nin boşanma isteğini hiç itiraz etmeden kabul etmesinin altından bir bit yeniğinin çıkacağı belliydi. Raci kaç yıllık karısını tanımıyormuşçasına onun boşanma kararını onaylamasına inanmışken Zahide birlikte yedikleri akşam yemeğinin çıkışına gazetecileri davet ederek eşiyle sorunlarını hallettiklerini ve boşanmayacaklarını duyurmakla kalmayıp Meral’i “gönül eğlendirilen kadın” olarak ifşa ederek onu fazlasıyla üzmeyi başarıyor. Ancak göz ardı ettiği bir şey var ki aşık olan insan hiçbir engel tanımaz. Zahide, bu girişimleriyle kocasını Meral’e daha fazla bağladığının farkına varmış olacak ki kapısına dayanan Necmi’nin onu Meral’den sonsuza dek kurtarma önerisini kabul etmesiyle birlikte dakikalar içerisinde Meral’in evine ışınlanıyoruz ve Asiye’nin cinayet işlediğini öğrenmiş olan Zahide’nin Meral’i Amasya’ya dönmediği takdirde Asiye’yi polise ihbar etmekle tehdit ettiğine şahit oluyoruz. En yakın arkadaşını korumak için aşkını kalbine gömüp memleketine dönmesin de ne yapsın Meral? Raci’ye bir not, arkasında hiçbir iz bırakmadan sadece giysilerini yanına alarak çekip gidiyor çaresiz Meral. Bu zamansız gidişin bir son olmadığını ve Raci’nin Amasya’yı gerekirse karış karış arayarak Meral’i bulacağını düşünen kaç kişiyiz?

 

 

Harun Bey’in aniden fenalaşması sonucu kaldırıldığı hastanede hastalığının ilerlemiş olduğunun tespit edilmesiyle apar topar ameliyata alınması aile fertlerini fazlasıyla endişelendirmeye yetti. Çok şükür ki ameliyat başarılı geçti ve herkes rahat bir nefes aldı. Harun Bey’in ölmesini istemem. Aile fertleri bir aradaysa, kahvaltıda ve akşam yemeğinde aynı sofrada buluşabiliyorsa onun sayesinde. Hastanede Cemal’in kantine gitmek, Asiye’nin de Harun Bey’i ziyaret etmek için aynı anda aynı asansöre binmeleri ve ne hikmetse asansörün sadece içinde ikisinin bulunduğu anda durması yine zorlama bir tesadüf olarak çıktı karşımıza. Asiye’nin paniklemesinden, titremesinden tahmin edilebileceği üzere saniyeler içerisinde kapalı mekanda kalma fobisi olduğunu öğreniyoruz. Böyle bir korkusu varken yukarıya neden merdivenle çıkmadığını anlayabilen birileri varsa beni de aydınlatsın lütfen. Bunu bilen Cemal Asiye’yi sakinleştirmeye çalışırken aralarındaki yakın temas da kaçınılmaz oluyor. Başka şartlar altında, başka bir ortamda olsa bu etkileşimi, Asiye’nin Cemal’e sarılmasını eleştirebilirdim ancak korku ve panik hali insana her şeyi yaptırabilir. Kaldı ki bu korku, Asiye’nin nefes alışlarını bile sekteye uğratacak kadar ciddi. Bu yakınlaşmayı ne kadar olağan bulduysam çok kısa bir süre öncesine kadar Asiye’ye tüm öfkesini kusan, onu suçlayan ve aşağılayan Cemal’in “Ben yanında olduğum sürece sana hiçbir şey olmaz” mealindeki sözlerinden de hoşlanmadığımı belirtmek isterim. Evlenirken de buna benzer büyük laflar etmiştin değil mi Cemal?

 

 

Helin çirkin oyunlarını sürdürmekle, Cemal ise Mahir’le atışmaya devam etmekle ve yeni bir hayat kurma planlarıyla öylesine meşguller ki Ahmet’te bir süredir var olan hastalık belirtilerini fark edemediler bile. Ahmet’in lunaparkta durup dururken düşmesi, günün çoğunluğunu uyuyarak geçirmesi içimize şüphe tohumları atmışken Uğur’la oyun esnasında giriştiği kavgada onun tarafından ittirilerek yere düşmesiyle birlikte Helin’in oğlunun kolundaki morlukları fark etmesiyle Ahmet’in ciddi bir hastalığı olduğundan emin oluyoruz. Ama annesiyle babası bunu hala fark edemedikleri gibi morlukların sebebini Uğur’un Ahmet’i dövmesine bağlıyorlar. Ya işte Cemal Kaya, öyle ben babayım diye gerim gerim gerinmekle olmuyor, oğlun büyürken onun yanında olsaydın hiç kimseye şiddet uygulamayacak bir çocuk olduğunu da bilirdin. Asiye-Mahir ikilisinin de konuya müdahil olmasıyla Uğur’un Ahmet’i tartaklamadığı ortaya çıkıyor çıkmasına da ne Cemal’de ne Helin’de panikten eser yok. Rengi siyaha dönmüş olduğu için birkaç gün önce oluşmuş olduğu belli olan morlukların esas sebebinin ne olabileceğine dair en ufak bir sorgulama yok. Deli olmamak elde değil. Cemal’in Ahmet’i ne kadar sevdiğini, Helin’in de Ahmet’e ne kadar düşkün olduğunu biliyoruz. Bu bağlamda oğullarının parmağı dahi kanasa ne kadar üzüleceklerini de… Ama ikisi de yalnızca savaşmak için adeta başka bir yörüngeye fırlatılmış ,etraflarında olup bitenlerden haberleri yok gibi.

Cemal gibi yüksek eğitimi olmayan, aile şirketinde çalışmak dışında hiçbir yöneticilik tecrübesi bulunmayan bir adamın kurumsal bir firmada üst düzey bir pozisyonda işe alınmasını şaşkınlıkla karşılıyorum. Daha önce hiç CV yazmamış, iş başvurusu yapmamış olsak inanacağız. Ama olsun değil mi, maksat Cemal’in yeni hayatına giden yolun biraz daha açılması, senaryodaki boşluklar doldurulmasa da olur…

 

 

Yeni bir iş sahibi olmakla yolundaki ilk engeli kaldıran Cemal ikinci engeli de kaldırmak için Helin’i akşam yemeğine davet ediyor. Sanki yıllardır Cemal kendisine karşı mesafeli değilmiş, evlilik terapistine gitmemişler gibi Asiye hayatlarına girene kadar çok mutlu olduklarını söyleyecek kadar kendini kandırmayı abartan Helin uğrayacağı büyük hüsrandan habersiz kocasıyla romantik bir gece geçireceğini umarak özenle hazırlanıyor, onunla uzun bir tatile çıkma hayalleri kuruyor. Tek taraflı keyifle Helin’in monoloğu şeklinde başlayan gece Cemal’in boşanmak istediğini söylemesiyle hayal kırıklığıyla ve öfkeyle devam ediyor. Cemal’den kendisini yalnız bırakarak restorandan gitmesini istemesinden sonra geçirdiği sinir krizi ile masayı dağıtan Helin adına üzülsem mi şaşırsam mı kızsam mı bilemiyorum. Kocasının sonsuza dek aşık kalacağı kadın ile her gün yüz yüze bakmasına mı, mutluluklarının önündeki tek engelin Asiye olduğunu düşünecek kadar şuursuzlaşmasına mı, evliliğini kurtarmak adına merhametini ve vicdanını unutacak kadar çirkinleşmesine mi, tüm bu çabalarının hüsranla sonuçlanmasına mı… Emin olduğum şey, Helin’in yerinde olmak istemezdim.  Helin’in deli öfkesinin sebebinin kocasının boşanma isteği değil bu savaşta kendisini kaybeden taraf olarak görmesi olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda intikam almak güdüsüyle Asiye’yi ihbar etmek için emniyete gitmek üzere restorandan ayrıldığı esnada kendisini kapıda Nedret karşılıyor. Helin’in Cemal’e çok aşık olduğunu ve onsuz yaşamayacağını dile getirmesiyle kızına ne söylese beğenirsiniz? “İki ay üzülürsün, sonra kendini toparlarsın”. Kulaklarım yanlış mı işitti diye sahneyi defalarca başa sarıp seyretme isteği duyuyorum. Hayır, yanlış duymamışım. O halde biz aylardır ne seyrediyoruz? Temcit pilavı gibi “Kızım üzülmesin, Kızımın yuvası dağılmayacak” gerekçeleriyle tehditkarlıkta ve manipülatörlükte zirveye oynayan Nedret şimdi ise kızının yuvasının dağılmasını doğal karşılıyor, onu telkin ediyor.

 

 

Ciddi bir hastalığı olduğundan emin olduğumuz Ahmet’i çadırda ateşler içerinde baygın halde bulan annesi veya babası değil, Asiye oluyor. Mahir’le birlikte Ahmet’i hastaneye yetiştiriyorlar. Helin emniyet müdürlüğünün kapısının önünde, Cemal ise kim bilir nerelerde… Mahir’in ikinci denemesinde Cemal’e ulaşabilmesinden, Cemal’in de Helin’e haber vermesinden saniyeler sonra hastane koridorundaki gergin bekleyişe uzanıyoruz. Yeterince endişeli olan Cemal-Helin ikilisi oğullarının lösemi olduğu haberini almalarıyla adeta yıkılıyorlar. Nasıl sakin ve metanetli kalabilsinler? Bir anne-baba için bundan daha acı bir sınav olabilir mi? Doktorun ilik nakli gerektiğini söylemesiyle hayati soru da dudaklarından dökülüyor: “Ahmet’in kardeşi var mı? “

İşte tam bir aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık durumu… Mahir’le Asiye göz göze geliyor, Cemal Asiye’ye bakıyor, ağızlarını bıçak açmıyor, sadece üzüntüyle ve çaresizce birbirlerine bakıyorlar. Bu hayati bir konu, dolayısıyla da sessiz kalınması kabul edilebilecek bir şey değil. Şahsi fikrim, bu soruya “Evet” yanıtının Cemal tarafından verilmesi gerektiği. Bakalım Cemal oğlu için bu cesareti gösterebilecek mi ya da Helin bu oyunu bozar mı?

 

Göz atmanızı öneririz: Kaderimin Oyunu Bölüm Yorumları

 

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Kıran da Olsa Kırıl, Düş; Fakat Eğilme Sakın

Yalı Çapkını 67. Bölüm için tek analiz yetmez.  Svl‘in kaleminden taptaze bir analiz.

1 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Sana İhtiyacım Var Çünkü Seni Seviyorum

"Yalı Çapkını 67. Bölüm temposu yüksek, duygu yoğunluğu fazla ve olay odaklı gözükse de arka…

1 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Sana Bütün Pişmanlıklarımı Anlatmak İsterim

Bu hafta Yalı Çapkını 65. bölüm analizinden önce yalı tarihine adını altın harflerle yazdıran palyaço…

3 hafta Önce

YALI ÇAPKINI – Birlikte Daha Az Mutsuz

Yalı Çapkını 62. Bölüm için tek analiz yetmez. “Sezonun en iyi bölümü" diyen  esra'dan kısa…

1 ay Önce

KIZIL GONCALAR – Kaçtığımız Savaşlardan Güçlü ve İyileşmiş Olarak Çıkmak Mümkün mü?

Kızıl Goncalar  yeni bölüm öncesi, hem nerede kalmıştık hatırlamak hem de geride bıraktığımız bölümü derinlemesine…

1 ay Önce

YALI ÇAPKINI – Hodri Meydan

Haftalar sonra bölüm analizi yapılabilecek bir bölüm geldi Yalı Çapkını'ndan. Hem böyle bir bölüm izlemeyi,…

1 ay Önce