KADERİMİN OYUNU – Ben Yaptıklarımın Bedelini Ödüyorum

Kaderimin Oyunu 22. Bölümü Total’de 2,54 reyting ve AB’de 1,78 reyting ile 12.,  ABC1’de ise 2,05 ile 13. oldu. Bölüm izlenimleri konuk yazar Bade‘den. Keyifli Okumalar…

 

Geçen bölümü Ahmet’in doktorunun ilik nakli için onun kardeşinin olup olmadığına ilişkin sorusuyla tamamlamıştık. Gerek üzüntüden gerekse de büyük sırrın açığa çıkacak olmasından ötürü oluşan kısa süreli sessizlik doktorun başta ebeveynler üzere Ahmet’in tüm yakınlarından ilik örneği alınabileceğine dair bilgilendirmesiyle bozuluyor ve Ahmet’in babasını görmek istemesiyle oldukça duygusal sahnelere tanık oluyoruz. Cemal perişan, Helin ayakta zor durabiliyor. Yine de oğullarına hiçbir şey belli etmemeye gayret ediyorlar, “Birazcık hasta olmuşsun” diyerek geçiştiriyorlar. Cemal’e karşı olumlu hisler beslemesem de Ahmet’e olan sevgisinden bir gün bile şüphem olmadı, dolayısıyla onun acısını ve çaresizliğini hiç tereddütsüz hissettim.  Anne olmamama rağmen bu tür dramlardan çok etkilendiğimi söylemek isterim. Düşmanım dahi olsa Allah hiç kimseyi evlat acısıyla sınamasın.

 

 

Konakta ise endişeli bir bekleyiş hakim. Uğur’un gecenin bir yarısında kardeşi konağa dönene dek bahçede beklemekte direnmesine kalbimi bıraktığımı söylemek isterim. Ahmet’e “Kardeşim” diyen ama Cemal’e “Baba” demediği için Uğur’a sitem eden Nergis’e Cemal’in Uğur’u terk eden kişi olması, Ahmet’in ise tamamen masum olması gibi hiç de azımsanmayacak bir fark bulunduğunu hatırlatmayı gerekli görüyorum. Madem kendisi aile ve akrabalık kavramlarına bu kadar bağlı o halde Ahmet’i neden “kardeş” olarak değil de sadece “Küçük bir çocuk” olarak görüyor diye sormazsam da içimde kalır. Nergis’in Ahmet’i hala  “O kadının oğlu” olarak gördüğünü düşünüyorum.  Sanki Helin bu çocuğu tek başına yaptı ve büyüttü. Çünkü Nergis Cemal’in başka bir ailesi olduğunu kabullenmek istemiyor. Söylemleri, hayalleri, düşünceleri hep kendi çekirdek ailesi üzerine. Nitekim konağa dönmelerinin akabinde Uğur’la Ahmet’in birlikte oyun oynama talebini Helin’in veto etmesine Nergis fena bozuldu. Nergis maalesef çoğu zaman objektifliğini koruyamıyor. Uğur ile Ahmet henüz çocuk, doğru-yanlış ayrımını sağlıklı yapamayabilirler, Nergis’in abla olarak mantığını ön planda tutması, kardeşlerini yönlendirmesi gerekirken onlardan daha fazla çocuklaşmakla kalmıyor, yangına körükle de gidiyor. Helin’in ise oğlunun çok yorgun olduğu ve dinlemesi gerektiği konusundaki yorumu haklı olsa da biraz da inattan ret verdiğini düşünüyorum. Tıpkı Nergis’in kendisine olan takıntısı gibi Helin de Asiye’ye karşı bilenmiş olduğundan oğlunun da Uğur’la yakınlaşmasına da çok sıcak bakmadığını söylemek mümkün.

Ama kaderin cilvesine bakın ki Helin’in oğlunun hayatı, ipini çekmek istediği kadının ellerinde. Annesiyle olan dertleşmesinde bir yandan Asiye-Cemal ilişkisine gereğinden fazla takıldığı için oğlunu ihmal etmesinden ötürü pişmanlığını dile getirirken diğer yandan da bir saat öncesine kadar ihbar etmeye hazırlandığı kadına şimdi muhtaç olması sebebiyle neredeyse kaderine isyan ediyor. Sen o koca yürekli ve vicdanlı Asiye’ye kurban ol Helin, hiçbir zorunluluğu olmadığı halde çocuklarından ilik örneği alınmasını hiç tereddütsüz kabul ediyor.

 

 

Helin: “Cemal ben bunu nasıl fark edemedim ya? Kolundaki morluklar için gittim Uğur’u suçladım. Çocuğuma konduramadım hiç”.

Cemal: “Hiçbirimiz fark etmedik ki Helin. Sen kendini suçlama”.

Helin: “Ama ben annesiyim onun. Benim fark etmem lazım. O kadar halsizdi, bir şeydi… Alıp doktora götürmem lazımdı”.

Cemal: “Helin, doktor geç teşhis falan demedi ki. Sen niye kendini bunun için suçluyorsun? El birliğiyle üstesinden geleceğiz. Hatırlamıyor musun, ilk ateşi çıktığında nasıl paniklemiştik. Sabaha kadar ya oğluma bir şey olursa diye ağlamıştın. Sen sakın suçlama kendini, tamam mı? Sen iyi bir annesin”.

Helin: “Gerçekten mi?”

Cemal: “Gerçekten. Ben hep böyle düşündüm, inan bana”.

 

Helin’in Ahmet’in hastalığını fark edemediği için kendisini suçlamasını anlayabiliyorum. Sevdiğiniz birinin o “acı” haberini aldığınız zaman bir yandan neden ben sınanıyorum diye isyan ederken bir yandan da “Keşke”ler ve “Acaba”lar içinizi kemirmeye başlayınca iç hesaplaşmalar ve sorgulamalar/suçlamalar başlar. Helin’in kendisini suçlamasının sadece oğlunun hastalığını zamanında fark edememekle ilgili olduğunu düşünmüyorum. Onu hastaneye yetiştiren kişinin en büyük düşmanı olması,  dolayısıyla da oğlunun en ihtiyaç duyduğu anda yanında bulunamamış olması da Helin’i oldukça üzdü. Ancak Cemal’in telkinlerine katılıyorum. Helin’in birkaç haftalık ihmalkarlığı altı yıllık anneliğini bana sorgulatmaz. Bence de Helin iyi bir anne.

Nergis’le Uğur’un kimliklerinin ifşa olmaması adına ilik örneklerinin Mahir’in tanıdığı olan Turgut Bey’in hastanesinde alınmasının ardından Mahir’in toplantısı sebebiyle Asiye’yle çocukların konağa Cemal’le birlikte dönmelerini sineye çekiyorum çekmesine de yolda Uğur’un çok susamasıyla birlikte Nergis’in sırf onu oyalamak için başlattığı Kelime Oyunu’nu gereksiz bulduğumu belirtmeliyim. Bundan daha da gereksiz olan şey, Asiye-Cemal-Nergis üçlüsünün dokuz yıl önce bu oyunu oynamış olduklarını görmemiz ve Nergis’in sırf geçmişi yad etmek, belki de annesiyle babasının arasını düzeltmek için tıpkı o gün babasının söylemiş olduğu gibi “Asiyem” kelimesini kullanması oldu. Olur olmaz her sahneyi flashback’e bağlamaktan usanmadınız mı sayın senaristler? Cemal Asiye’nin yaptığı limonatadan içiyor, hop ikilinin ilk tanışmasına gidiyoruz. Cemal bahçede düzenlediği sinema gecesinde Asiye’ye patlamış mısır sunuyor, hop ikilinin yazlık sinemada filmi kaçak seyretmelerine uzanıyoruz. Kendi adıma bu döngüden sıkıldığımı itiraf etmek isterim. 22 haftadır Asiye-Cemal aşkına yeterince inandığımıza ve ikilinin birbirlerinin kaderi olduğunu gördüğümüze göre benim nazarımda geçmişe dönüş sahneleri süreyi doldurmaktan öteye geçemiyor.

Uğur’un yolda afişini gördüğü Kukla Tiyatrosu’na Ahmet’i de davet etmesi yine Helin’in vetosuna takıldı. Ahmet’in kalabalık ortamlardan uzak kalması gerekliliğine istinaden Helin’in itirazı yine haklıydı, Ahmet’in aklını çeldiği gerekçesiyle Uğur’a çıkışmasını da duygusallığına veriyorum. Uğur, yaşının birkaç katı büyüklüğünde bir gönüle sahip bir çocuk. Kardeşinin hastalığını öğrendiğinden beri kendisini onun için bir şeyler yapmaya, onu mutlu etmeye adadı. Bu bağlamda onu sarıp sarmalamak, adeta içime sokma hissiyatı taşıyorum ve Helin’den ret yanıtı geldiğinde onun mahsunlaşan suratını görünce ben de üzülüyorum. Helin’i ise metanetini koruyamadığı, söylememesi gereken sözler söylediği için yargılamamın haddim ve hakkım olmadığını düşünüyorum zira ne kadar empati yaparsak yapalım başına gelmedikçe kimsenin tam anlamıyla anlayamayacağı bir acı bu.

 

 

Cemal: “ Bütün bu olanlar ne tuhaf değil mi? Ben şimdi seni tuhafiyeciye bırakacağım, sen de Ahmet mutlu olsun diye ona kukla yapmak için malzeme alacaksın. Ama ben seni bırakıp gittim, sana çok acı çektirdim. Hele Uğur… Doğduğu gün bırakıp gittiğim oğlum belki de kardeşinin hayatını kurtaracak. Vay be. Bütün bunlar karşısında ne hissediyorum biliyor musun?”

Asiye: “Mahcubiyet mi?”

Cemal: “Evet, o da var. Ama asıl Allah benim belamı veriyor. Çocuğumun hasta olmasının sebebi benim. Hepsi benim suçum. Ben yaptıklarımın bedelini ödüyorum”.

Asiye: “Cemal saçmalama. Ahmet senin yüzünden hasta olmadı”.

Cemal: “Ya bu nasıl bir sınav böyle Asiye? Oğlum ellerimin arasından kayıp gidiyor ve ben hiçbir şey yapamıyorum, çaresizim. Ama onun yerinde benim olmam lazımdı. O daha küçücük. Ona bir şey olursa ben ne yaparım bilmiyorum”.

Asiye: “Cemal, topla kendini. Senin güçlü olman lazım”.

Cemal: “Olamıyorum. Onların hiçbir suçu yok. Çocuklarım benim yaptıklarımın bedelini ödüyor. Hayat beni çocuklarımla sınıyor. Şu hale bak ya… Doğduğu gün bırakıp gittiğim çocuğum şimdi diğer çocuğumun hayatını kurtarmaya çalışıyor. Nasıl bir vicdan azabı bu biliyor musun? Çünkü onların hiçbir suçu yok Allah kahretsin”.

 

Helin’e nazaran sakin kalmayı başarabilen Cemal’in en nihayet patlaması karısına göre daha sancılı oldu. Nergis’in uzun bir aradan sonra ilk kez doğru bir şey söyleyerek konakta kendi kukla tiyatrolarını yapma önerisine istinaden kukla yapımı için muhtelif renklerde kumaşlar almak için Asiye’yi tuhafiyeciye Cemal’in bırakmasını normal şartlar altında eleştirebilirdim ancak Cemal kendisini sadece sevdiği kadının yanında rahat hissettiğinden olsa gerek günah çıkartmak için Asiye’yle baş başa kalmayı beklemiş. Spontane gelişen bir duygu patlaması demek daha doğru olur sanırım. Oğlunun hastalığını öğrendiği andan itibaren metanetli kalabilmek adına Cemal içine attığı tüm acısını derin bir pişmanlığa dönüşmüş olarak dışarı vurdu. Cemal’in çaresizliğinden ve vicdan azabından zerre şüphem yok.  Fakat ben içinde bulunduğu durumun ona Allah tarafından verilen bir ceza olduğu düşüncesine katılmıyorum. Yazılarımı yakından takip edenlerin çok iyi bildiği üzere Cemal’i fazlasıyla, üstelik bazen de acımasızca eleştirmişimdir, hala da eleştirmekteyim. Cemal’in burnunun sürtmesini, Asiye tarafından affedilmemesini de isterim ve Asiye’ye çektirdiği acıların bedelini yalnızca kendisinin ödemesini. Bir gün bile karısı ve oğlu üzerinden onu vurmam. Bir kişinin işlemiş olduğu suçun, yaptığı hataların cezasını kendisinin çekmesi gerektiği düşünenlerdenim, bu nedenle pek çok dizide seyretmiş olduğumuz geçmişte husumet yaşanılan kişinin sevdiklerinden intikam almak girişimlerinin destekçisi değilimdir. Bu bağlamda ne ailesini terk ettiği için Cemal ne de Asiye’ye iftira atması sebebiyle Helin için “Allah’ın sopası yok” deyimini kullanmak benim vicdan ve etik anlayışımın sınırları dahilinde olamaz. Ahmet’in hastalığı Cemal’e ailesinin kıymetini anlama farkındalığı doğuracak olup Asiye’yle uğraşmak uğruna yer yer çocuklaşmaya başlayan Helin’i de daha olgunlaştıracaktır.

 

 

Konağın bahçesinde düzenlenen, Cemal-Nergis-Uğur üçlüsünün oynatıcı, Asiye-Mahir-Helin-Ahmet dörtlüsünün ise seyirci olduğu kukla tiyatrosu keyifli anlara sahne oldu. Tüm küskünlükler, kırgınlıklar unutuldu, herkes Ahmet’in mutluluğu için tek yürek haline geldi. Acı insanları birleştirir deyimi ne kadar da doğru. Asiye’yi düşman bellediğinden beri onunla aynı ortamda bile bulunmaktan hoşlanmayan Helin oğlunun kahkahalarını duydukça daha da keyiflenerek işte eski Helin dedirtiyor. Öte yandan Uğur için Cemal hala Ahmet’in babası olsa da ona karşı eskisi kadar sert değil. Cemal’le konuşuyor veya Cemal’in kendisini kucaklamasına ve öpmesine itiraz etmiyor. Uğur’un gerçeği öğrendiği andan itibaren ona biraz zaman tanınması gerektiğini dile getirmiştim. Zaman ilerledikçe ikili arasındaki mesafe de azalacaktır. Mahir’in bu yakınlaşmadan rahatsız olmasını anlayamıyorum. Sorun, Uğur öz babasına karşı yumuşadıkça onun kendisine eski ilgiyi göstermeyeceğine dair bir endişe mi yoksa “tek adam” olma bencilliği mi? Eskiden olsa hiç tereddütsüz ilk şıkkı seçerdim ama Mahir’in hem Uğur hem Asiye üzerinden Cemal’le giriştiği savaşta sergilemiş olduğu bazı yanlış tutumlardan ötürü buna net bir yorum getiremiyorum maalesef.

 

Tüm aile üyelerinden alınan ilik örneklerinin sonuçlarının çıkacağı bir hafta sonrasına kadar konak dışında bakalım neler olup bitmiş, buyurun göz atalım.

 

 

Zuhal’in Mahir’den bir ışık göremediği için hamileliğini ondan gizlemeye devam etmesindeki ısrarını Mahir’e haksızlık olarak görüyorum. Mahir hala Asiye’ye aşık olabilir, hiçbir zaman Zuhal’i sevmeyecek de olabilir ancak Zuhal’le kendi iradesiyle birlikte olduğu gibi çocuğunu da asla ortada bırakmayacak bir adam. Hal böyleyken kendi çocuğuna babalık etme hakkının elinden alınmasını kabullenmek zor. Cemal’in kendi yaşadıklarından hareketle bir çocuğun babasız büyümemesi gerektiği konusundaki nasihatına da çocuk büyüyüp de babasının kim olduğunu sorduğunda Zuhal’in altı doldurulamayacak bir cevap veremeyeceğine dair sorgulamasına da katıldığımı belirtmek isterim. Cemal’in beni şaşırtan esas eylemi, Mahir’in çocukları üzerinde çok emeği olduğunu konusunda hakkını teslim ederek – gözlerim fena yaşardı – kendisinin de onun çocuğu için bir şeyler yapma isteğiyle Zuhal’e bebeğinin kalp atışlarını duyacağı doktor muayenesinde refakat etmesi oldu. Şu anki duygusallığından ötürü mü yoksa Ahmet hasta olmasa da bunu yapar mıydı bilinmez ancak kesinlikle çok şık bir jestti. Zuhal’in birkaç aya kadar karnı büyüyünce hamileliğini Mahir’den nasıl saklayacağına dair bir planı mevcut mu, merak ediyorum.

 

 

Kim derdi ki Raci Demirhan gecenin bir yarısı terminale gidecek ve statüsünü umursamadan ,rezil olmak pahasına sevdiği kadını otobüsten indirecek? Aşk biraz da imkansızlıkların vücut bulmuş hali, olmazların oldurulması değil midir? Meral, mecburiyetten Amasya otobüsünden iniyor inmesine de işler daha da sarpa sarıyor zira sırf Raci’yi kendisinden uzaklaştırmak adına eski sevgilisiyle barıştığını, Amasya’ya onun yanına döneceğini söyleyerek kendisini aslında hiç sevmediği yalanına Raci’yi inandırıyor. Raci, uğradığı büyük hayal kırıklığından ötürü adeta ruh gibi yaşayarak günlerini geçiredursun Asiye’yle birbirlerine çok ihtiyaç duymalarından mütevellit Amasya’ya dönmekten vazgeçen Meral’e kalacak yer ayarlama görevini üstelenen Mahir’e hiç umulmadık bir kişiden, Zuhal’den Meral’i evinde ağırlayabileceği önerisi geliyor. Zuhal’in hiç tanımadığı birine evini açması bana göre azımsanmayacak bir lütuf. Bu iyiliği yaparken kendi geleceğini riske attığının farkında mı bilmem zira kadın kadının halinden anlar, Meral’in kısa sürede Zuhal’in hamileliğini fark edeceğine eminim. Mahir’e baba olacağını söyleyen kişi de Cemal yerine Meral olacaktır. Öte yandan Zuhal’in de Raci’nin Meral’e yeniden ulaşmasında aracı olacağını düşünüyorum. Çünkü Raci Asiye’nin mutfak masasının üstünde bıraktığı telefonuna Meral’den gelen buluşma yeri ve saati içerikli mesajını görünce onun İstanbul’da kaldığını anlamakla kalmadı, sevdiği kadınla yüzleşmek için mekanın yolunu tuttu bile.  Meral’e buluşma yerine geleceğine dair yanıtın onun adına Raci tarafından verildiğini fark eden Asiye’nin Meral’e haber uçurmasıyla aşıklarımız buluşamıyorlar ama Raci’nin tam beş saat boyunca belki gelir umuduyla kafede sevdiği kadını beklemesinin önünde hayranlıkla eğildiğimi – kendisinin hakkında böyle bir cümle kuracağımı asla düşünemezdim-  itiraf etmeliyim.

 

 

Cemal’i biraz olsun övmeye gelmiyor, üç yanlışın bir doğruyu götürmesi misali çoğu zaman haddini aştığı, bencilce davrandığı öyle tutumlar takınıyor ki samimi ve haklı bulduğumuz hareketleri terazi kefesinde aşağıda kalıyor. Oğlu ölümcül bir hastalığın pençesindeyken Asiye’nin işlemiş olduğu cinayetin esas sebebini öğrenme konusunda Asiye’den ve Mahir’den yanıt alamayınca son umut olarak Meral’i sıkıştırmasını tolere edebilirim fakat bahçede yürüyüş yaparlarken üşüyen Asiye’yi ısıtmak için ona sarılan Mahir’i görünce deliye dönen ve Asiye’ye bir daha dokunmaması konusunda onu sert bir dille uyaran Cemal’in hadsizliği sineye çekebilmem mümkün değil. Yatağında uyuyan minik Ahmet’in başını okşayacağına, elini tutacağına irade sahibi iki yetişkin insanın hareketlerine karışma hakkını kendinde görüyor. Peki kim olarak? Cemal şu anda yalnızca Asiye’nin çocuklarının babası sıfatını taşıdığına göre söz hakkı onların hayatlarıyla sınırlı olmalıdır. Kendisi Asiye’nin kararlarına ve hayatına müdahale etme hakkını yıllar önce arkasına bile bakmadan çekip gittiğinde kaybetti. Cemal’e iki soru yönelterek bu saçma konuyu kendi adıma kapatmak isterim: Hani bu kadın senin için artık ölmüştü? Gözlerine baktığın zaman hiçbir şey hissetmiyordun?

 

 

Ve gelelim beklenen habere… Ahmet’e yapılacak olan ilik nakli için donör Uğur oluyor. Bana göre bu kişi Nergis olsa daha şık olurdu. Nergis’in nefret ettiği kadının oğlunun hayatını kurtaracak olmasının daha manidar olduğunu düşünüyorum. Uğur’un donör olmasında da vardır bir hikmet diye düşünerek hastaneye uzanıyoruz. Uğur, kardeşinin hayatını kurtaracağı için mutlu. Ahmet’in keyfi yerinde, ameliyattan korkmuyor. Oğulları iyileşeceği için Cemal’le Helin de mesutlar. Ama fazla mutluluğun ardından muhakkak bir hüsran yaşanır şeklindeki bir dizi klişesinden Kaderimin Oyunu klişesine geçiş yapıyoruz ve Demirhan Konağı’nda kulak misafiri olunan konuşmalar yetmezmiş gibi kardeşlerine muzlu süt almak için gittiği kantin dönüşü Ahmet’in odasının önünden geçerken Helin-Nedret ikilisinin ameliyattan sonra Asiye’yi ihbar edeceklerine dair konuşmalarını duyan Nergis çılgına dönüyor. Kısa süreliğine bir köşede saklanarak duyduklarını sindirmeye çalışan Nergis sütleri yere fırlatarak bir hışımla Uğur’un odasını gidiyor ve kardeşini ayaklandırmasıyla birlikte saniyeler içerisinde iki kardeş sırra kadem basıyorlar.

Bu sahneyi hayretler içerisinde seyreden tek seyirci ben miyim bilmiyorum. Asiye’nin işlediği cinayetin hastane odasında konuşulması ihtiyatsızlığına mı, Nergis’in kardeşini kaçırmasının annesinin ihbar edilmesini engellemeyeceği, tam aksine Helin’i daha fazla hırslandırabileceği gerçeğini ve masum bir çocuğu ölüme terk etmenin vicdansızlık olduğunu düşünememesine mi yoksa tüm bölüm boyunca kardeşini mutlu etmek için elinden geleni yapan ve hayatı boyunca da onu koruyup seveceğini dile getiren Uğur gibi mantıklı bir çocuğun hiç itiraz etmeden kaçma girişimine dahil olmasına mı daha çok şaşırsam ve sinirlensem karar veremiyorum. Nereden tutsak elimizde kalan bu saçmalıklar silsilesine ilişkin olarak geniş kelime dağarcığım bile kifayetsiz kalıyor.

 

 

Asiye’yle Mahir’in doktorun yanına birlikte gitmelerine gerek var mıydı tartışılır. İkisinden biri Uğur’un yanında kalmış olsaydı bu felaket de yaşanmamış olacaktı. Velhasıl, tekrar odaya dönüp de Uğur’un odasını bomboş gördüklerinde çıldırma sırası bu kez Asiye’ye geliyor. Herkesin birbirine yönelttiği “Çocukları gördünüz mü?” sorularıyla kısa sürede ortamı kaplayan endişe ve panik Asiye’nin yerdeki süt kutularını görmesiyle ve akabinde Helin’in annesine “Bizi duydular, kaçtılar” isyanıyla yerini öfkeye bırakıyor. Asiye kendisinden çok da görmeye alışkın olmadığımız sert bir üslupla Helin’e “Nergis ne duydu da korkup kaçtı? “ sorusunu yöneltiyor. Asiye öfkeli, Helin endişeli… Geçen bölüm yorumumda da dile getirmiş olduğum üzere kimsenin galip gelemeyeceği bu savaşta olan küçücük masum bir çocuğa oluyor.

 

Göz atmanızı öneririz: Kaderimin Oyunu Bölüm Yorumları

 

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Yaslan Göğsüme Sevdiğim

Yalı Çapkını 68. Bölümün en özel sahneleri için Svl‘in kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

1 hafta Önce

YALI ÇAPKINI – Kıran da Olsa Kırıl, Düş; Fakat Eğilme Sakın

Yalı Çapkını 67. Bölüm için tek analiz yetmez.  Svl‘in kaleminden taptaze bir analiz.

3 hafta Önce

YALI ÇAPKINI – Sana İhtiyacım Var Çünkü Seni Seviyorum

"Yalı Çapkını 67. Bölüm temposu yüksek, duygu yoğunluğu fazla ve olay odaklı gözükse de arka…

3 hafta Önce

YALI ÇAPKINI – Sana Bütün Pişmanlıklarımı Anlatmak İsterim

Bu hafta Yalı Çapkını 65. bölüm analizinden önce yalı tarihine adını altın harflerle yazdıran palyaço…

1 ay Önce

YALI ÇAPKINI – Birlikte Daha Az Mutsuz

Yalı Çapkını 62. Bölüm için tek analiz yetmez. “Sezonun en iyi bölümü" diyen  esra'dan kısa…

2 ay Önce

KIZIL GONCALAR – Kaçtığımız Savaşlardan Güçlü ve İyileşmiş Olarak Çıkmak Mümkün mü?

Kızıl Goncalar  yeni bölüm öncesi, hem nerede kalmıştık hatırlamak hem de geride bıraktığımız bölümü derinlemesine…

2 ay Önce