Kategori: İzledimHekimoğlu

HEKİMOĞLU – Bir Gün Sorduğunda

Hekimoğlu bir hafta aradan sonra 32. bölümü ile ekrana gelecek. Yeni bölüm öncesinde geride bıraktığımız iki bölümde neler oldu, konuk yazarım Buke ‘nin kaleminden Hekimoğlu değerlendirme yazısına göz atmak ister misiniz?  Keyifli okumalar ^^

 

Hekimoğlu 31.bölümü ile ekranlardaydı. Bu hafta yaşananlara geçmeden önce geçen haftaki bölümü değerlendirelim.

 

Hekimoğlu 30 – Gerçeklikle Bilinçaltı Arasındaki İnce Çizgi üzerinde

Hekimoğlu 30.bölüm ilginç bir kurguyla karşımızdaydı bu hafta. “Kafamın İçinde” dediğimiz bölümde Ateş’in gerçekle bilinçaltı arasındaki gelgitlerine şahit olduk. Bölümü izlerken beynimin yandığı ve bir noktadan sonra ekrana boş boş baktığım doğrudur. Hatta bölüm bittiğinde ben bu haftaki yazıyı yazabileceğimden kuşkuluyum dedim kendi kendime. Hala da ne yazacağımı bilmeden geçtim bilgisayar başına.

Geçen haftaki bölümü, Mehmet Ali komadan çıkarılmış ancak kısmı felç geçirmiş bir halde kapatmıştık. Bir iki hafta Mehmet Ali’nin tedavi süreci devam eder diye düşünüyordum hatta Mehmet Ali’nin bu süreçteki davranışları nasıl olacak diye bekliyordum ki yeni bölümü belirtilmese de zaman atlamasıyla açtık. Belki de önceki iki haftanın duygu yoğunluğu dozu fazla olduğu için zaman atlaması uygun görülmüştür.

Mehmet Ali’nin hastaneye gelirken yaşadıklarını hatırladığı sahne, yüzündeki gülümseme ve huzur çok güzel verilmişti. Şimdi karşımızda daha hayat dolu bir Mehmet Ali vardı. Biyopsiden kalma biraz hasar vardı ama bedensel değildi. Sağ ile solu karıştırma, görsel hafızada sıkıntı, arada söyleyeceklerini hatırlamama vs. ama bunlardan bir şikayeti yok gibiydi. Aksine yerinde duramayan, gözleri fıldır fıldır bakan, esprili ve mutlu bir hali vardı. Nedense bu durum içimi biraz ürpertti. Çocuk tam iyileşememiş, bir tuhaflık var üzerinde dedim.

Bölümün sürprizi Ateş’in peşindeki adam, Alaz idi. Serkan Ercan “Alaz” karakteriyle konuk oldu bu hafta dizimize. Önce evine geldi, kapıyı açan Orhan’a başka birini sordu. Öyle biri yok burada cevabını alınca da gitti. Orhan anlam veremediği bu durum karşısında “Gelen kim?” diye soran Ateş’e espriyi patlattı.

“Kimse değil, yanlış numara”

Siz de neredeyse her hafta Hekimoğlu izlerken canı tantuni çekenlerden misiniz? Ben şahsen öyleyim. Bu hafta da Ateş sayesinde hayatımıza sabah tantunisi girdi. Orhan her ne kadar sabah sabah tantuni mi olur dese de yerken sözünü geri aldı. Öyle ki dayanamadı ekip ve İpek için de tantuni sipariş etti. Ödemeyi Ateş’in yapmasını istedi ama o nakit taşımadığı bahanesiyle hesabı yine yeniden Orhan üzerine yıktı. O sırada kendini izleyen adamı gördü ama bir anlam veremedi.

Ateş’i çekmek gerçekten büyük meziyet. Orhan’a sabrı için ciddi ciddi altın madalya verilmeli. Adamın kendi için özel hazırladığı salatalara, detokslara sulandığı, onun aklını çelip tantuniciye götürdüğü ve orada yaptıkları yetmiyor gibi, bir de kendi söylediği her şeyi Orhan söylemiş, tantuniyi de kendi ısmarlamış gibi İpek’e aksettirmez mi “Satıcısın Ateş” dedirtti bana valla. Ama yine de Orhan’sız bir ev düşünemeyen Ateş’imiz var. Ona emlakçıdan gelen bütün ev ilanlarını sildi telefondan. Ateş kalp Orhan diyorum.

İlginç bir poliklinik hastasıyla karşı karşıya kaldık bu hafta. Hatta Ateş onu poliklinikte gördüğü anda, kendisi ana vaka konumuna geldi. Dili kıpkırmızı ve şişmiş bir halde ağzından taşan bir adamdı bu. Tam vakayı olay yeri incelemeyle mercek altına almıştı ki, onları, Orhan’ı ve İpek’i şaşkına uğratan olay gerçekleşti. Ateş, onu takip eden hasta tarafından -gözünü bile kırpmadan- karnından ve boynundan vuruldu. Her şey de o vurulma anından sonra başladı zaten.

Vurulmanın ardından Ateş’in sanki vurulmamış da hastalıktan kalkmış gibi vakayla ilgilenmeye başlaması, ayaklanması bayağı hızlı oldu gibi geldi bana. İzlerken anlam veremedim. Sadece Ateş’te değil, Orhan ve İpek’te de tuhaflık vardı sanki. Ateş’i vuran Alaz’ın yoğun bakım odasına, onun yanına yatırılması, Ateş’in öfkelenmesine karşılık İpek’in rahatlığı…  Ateş Orhan’a umursamazlığı yüzünden kızdığı sırada onun bakışları…  Hatta takım elbiseli Muzo’nun Ateş’e onun iyileşmesini bekleyemeden Aysel Hemşireyi Orhan ile gidip isteyeceklerini söylemesi…

Ateş’in sezgileri güçlü olduğu için, kendinde tuhaflık olduğunu hissetmesi, bacağındaki ağrının azalmasına kuşkuyla bakması, ameliyat sırasında bir terslik olduğu konusundaki ısrarı şaşırtıcı gelmedi bana. Ateş’i bastonsuz izlemek tuhaftı. İzleyici olarak bizler mutlu olduk belki sonunda acılarının azalmasına ve bastonsuz yürümesine ama Ateş mutlu olamadı.

Ateş’in Orhan ve İpek’i kıskanması, biraz da bu yüzden sonrasında Orhan’a yumruk atması- bunu ondan habersiz ketamin verdikleri bahanesine sığınarak yapmış olsa da asıl sebep o değildi sanki -Zeynep ile olan konuşmaları ve robotla ameliyatın nasıl olacağını Zeynep üzerinde hastaya gösterdiği sahne, bilinçaltında Zeynep ve İpek ile ilgili gelgitleri olduğunu gösteriyor gibiydi. Ateş kimle olmak istediğine karar veremeyecekse, en iyisi yalnız hayatına devam etmesi, iki kadına da eşit mesafede durması bence.

Ateş Alaz sahneleri çok iyi ve ilgi çekiciydi. İlk önce adamın derdini öğrendik. Karısı, Ateş ona eşinin bir ilişkisi olduğunu söylediği için intihar etmiş.  Derdi Ateş’i öldürmek değil, acıdan inlemesine şahit olmakmış. Asıl isteği Ateş’in hatasını kabul edip özür dilemesiydi ama onu öldürmeye çalışmakla bu hakkı kaybetmişti Ateş’e göre. Alaz’ın her sözü Ateş’i kendisiyle yüzleştirmek içindi aslında. Faydası da oldu. Ateş’in en sonunda adamdan özür dilediği an, kendisiyle ilgili sorularına da cevap bulduğu andı.

Ana vakanın ameliyatı sırasında gördüğü kadının aslında var olmadığını fark ettiği andan itibaren daha öfkeli, kuşkucu, tedirgin ve belki de korkan bir Ateş vardı artık karşımızda. Kadının onu vuran Alaz’ın intihar eden karısı olduğuyla ilgili tahminim tuttu en azından. Belli bir noktada -artık korkarım, adam da Ateş’in halüsinasyonu çıkacak – derken, kendisi de bunu dillendirdi, olay ile incelemeyle birlikte olandan sonra, bir kez daha hastaneden tantuniciye, bu kez onunla ışınlandığında.

 

 

Ateş’in hafızasında boşluklar olduğunu fark etmesi, kendini vakadan almak istediğini İpek’e söylemesi, İpek’in onu görünce geriye kaçma sebebini sorduğunda, kendisine yine saldıracağından korktuğu cevabını almasıyla yaşadığı o anın da halüsinasyon olduğunu fark etmesi ise onu adım adım aradığı cevaplara ulaştırmaya başladı. Son noktayı ise vakaya sapladığı bıçakla koydu. O an itibariyle Ateş’in vurulduğu andan itibaren izlediğimiz her şeyi Ateş’in ameliyatta iken bilinçaltında gördüğü ortaya çıktı, ya da ameliyata alınana kadar o kısmı tam olarak anlayamadım doğrusu ama sahnelerin geri sarılması, vurulma anına dönüş, Ateş’in ameliyathaneye götürülmesi, ameliyata girmeden önce Zeynep’e söyledikleri ve ketamin istediği an, tüm yaşananlar ameliyata girene kadar yaşandı hissi uyandırdı.

 

Zeynep: “İyi olacaksınız. Her şey yoluna girecek.”  

Ateş: “Hiçbir şeyden haberin yok. İpek’e söyle, ketamin istiyorum.”

 

 

Zeynep’in bu isteği İpek’e iletmesi, ayak üstü bu ilacın yan etkileriyle ilgili konuşma ve İpek’in “Ateş hayatta kalsın, ölmesin yeter” diyerek istediği ilacın verilmesi kararını alması, ameliyathane önündeki endişeli bekleyiş, o sırada ekibin odasına geçiş, yerdeki kan ve baston, Ateş’in vurulduğu koltuk ve kanlı önlük, Ateş’in yarım kalan çayı ve Ateş’in odası ve ameliyathane arasındaki geçişler, en sonunda Hekimoğlu ile ekibinin çekilmiş fotosuna yapılan yakın çekimle 30.bölümün final çok başarılıydı.

 

 

Hekimoğlu 31.bölümü de 30.bölümde olduğu gibi süresi belirsiz bir zaman atlamasıyla açtık. Kendi adıma ne kadar zaman atlaması olduğunu bilmek isterdim. Çünkü Ateş vurulalı ne kadar oldu, yaz tatili muhabbetleri ne alaka diye düşünürken bölüme odaklanmada sorun yaşadım.

Bölüm kendini havuza atan felçli adamla başladı. İntihara teşebbüs ettiği için Valide Atik Hastanesine getirildi. Hastanedeki diğer vaka da yoga yaparken boynunu kıran güzel bir bayandı. İlginç olan durum filmlerde omurilik hasarı görünmemesiydi. Orhan ve İpek, hastaneye o gün dönecek olan Ateş’i oyalayacak sıkı bir vaka arayışında iken bu iki vakayı ona sunmaya karar verdiler.

Vakalardan memnun kaldık mı bu hafta?”  sorusuna benim cevabım hayır oldu maalesef. Özellikle de boynunu kıran kadın vakasında. Sebebine gelince oldu bittiye gelmiş gibi ne zaman tanı konuldu ne zaman tedavi edildi anlayamadım. Önce kadının yalan söylediğini fark etti Ateş felç konusunda. Ardından nefes alamayınca hasta olduğu konusunda doğruyu söylediğine hüküm verdi. Kadına hiç belirti göstermediği halde keşif operasyonu yapmak istedi. İpek de haklı olarak reddetti. Ardından ameliyat sırasında kadının ayaklarını fark etti ve kadının hastalığına teşhisi koydu.

Ateş’in hastaneye geliş sahnesini çok sevdim. Yıllar sonra pranga gibi taşıdığı bastonundan ayrılıp özgürlüğüne kavuşmuş, üzerindeki yükü atmış, ağrılarından kurtulup hafiflemiş, mutlu ve enerjik bir adam vardı karşımızda. Ben bu adamı çok sevdim. Onun mutluluğuyla ben de mutlu oldum. Ama şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Bastonsuz, bacağı aksamayan ve koşarak hastaneye gelen bir Hekimoğlu izlemek tuhaf geldi başta. Dizinin özelliği kaybolmuş gibi garip bir his. Sonra gözüm alıştı tabi. Ama maalesef bu durum uzun sürmeyecek gibi görünüyor.

 

 

Ateş 12 km koşarken, basket oynayıp smaç atarken, hastanın oğluyla, Orhan ve ekiple futbol oynarken hep içimde kendini fazla yoruyor, ağrıları yine başlamasın korkusu vardı ve sonunda korktuğum oldu. Ateş bacağında hissettiği ağrıyı umursamamaya çalıştı önce ama bu hiç de kolay değildi. En sonunda Orhan’a gidip kendisine ağrı kesici yazmasını istediğinde, olumlu cevap alamadı. Ateş tedavinin başarısız olduğunu, ağrıların yeniden başladığını söylese de Orhan her şeyin yolunda olduğunu, böyle hafif ağrıların olmasının normal olduğunu, gerekirse hafif bir ağrı kesici verilebileceğini ancak istediği ağrı kesiciyi yazmayacağını söyledi. Ateş’in odasına geçtiğindeki tedirgin hali, bir yandan boş ilaç şişelerine bir yandan bastonlara geçiş yapan kamera açısı, Ateş’in bir yandan bacağını tutarak ağrıyla baş etmeye çalışması, diğer yandan ilaç kutularını bir umut içinde ilaç vardır diye açıp kapaması, en sonunda kendiyle verdiği savaşta yenik düşüp Orhan’ın odasına gizlice girmesi ve onun adına kendine reçete yazması üzdü beni. Kendince haklıydı belki. Hiç geçmeyen bir ağrıyla ilaçlara bağımlı olarak yaşamanın ne kadar zor olduğunu Ateş çok iyi biliyor. Tam kurtulmuşken, hayat onun için çok daha iyiyken her şeyin yeniden başlamasını göze alamadı. Çoğu zaman geçmeyen ince bir sızı, bazen şiddetli bir ayak ve bacak ağrısıyla yaşamanın zorluğunu kendimden bildiğim için (aramızdaki fark ben mecbur kalmadıkça ağrı kesici kullanmıyorum.) belki de bu konuda Ateş ile empati kurabildim dizi boyunca. Yine de biraz daha dayanamaz mıydı diye düşünmeden edemedim.

 

 

Ateş’in İpek ve Orhan’ın sunduğu iki vakayı da alması hem onları hem de olay yeri incelemeyi şaşırttı. Onun hasta yakınlarıyla konuşması, hasta yakının Ateş’e teşekkür etmesi en çok Zeynep’in ilgisini çekti ve bölüm boyunca bu konuda Ateş’in üzerine gitti. Bu konuda Emre ve Mehmet Ali ile de muhabbet etmeye çalıştı ama beyler pek oralı olmadılar.

Vakalara teşhis ve tanı konulması sırasında da ekip arasında fikir ayrılıkları yaşandı. Ateş yine kendince yöntemleriyle iş başındaydı. Zaman zaman ekipten destek gördü, zaman zaman karşısında durdular.

Ateş’in beyin tümörü nedeniyle felç kalan hastaya olan özel ilgisi, onun ağrılarını azaltmaya, yaşam kalitesini artırmaya çalışması, hastayla empati kurduğunun göstergesiydi. Adama yardım etmek istedi. İyileşmesi daha doğrusu ufak da olsa ailesi ile iletişim kurabilmesi için bir ihtimal varsa bu şansı adama ve ailesine vermek istedi. Kendi bu şansa sahip olmuştu ve birine faydası olsun istedi. Adamın sekiz yıllık tıbbi geçmişinin didik didik edilmesi isteğiyle yığınla dosyayı ekibin önüne bıraktığında bir tek Mehmet Ali şikayet etmedi bu durumdan. Emre ve özellikle Zeynep bu işin zaman kaybı olduğunu düşündü. En sonunda Ateş’in yapmak istediği son müdahaleye Zeynep ve Mehmet Ali karşı çıkarken, Emre ekibi şaşırtarak Ateş’in isteğini yerine getirdi. Ben de Emre’nin hayır diyeceğini düşünmüştüm diğerleri gibi. Demek ki o da hastada bir umut gördü ki ondan yana durdu dedim sonra.  Ateş’in adamdan duyduğu bir hırıltıyla bir sürü tehlikeli işleme kalkışmasına sadece ekibi değil Orhan da taraftar değildi. İpek ise elinde somut bir neden, ikna edici gerekçeler olmadan adama müdahale etmesine izin vermeyeceğini söylerken kararlıydı. Ona göre Ateş duygularıyla hareket ediyordu ve bu onun tanıdığı Hekimoğlu değildi.

 

 

Ateş yağmur altında koşarken bir anda bir aydınlanma yaşayarak, adamın kendisini havuza atma niyetinin intihar etmek değil, vücut ısısını düşürmek olduğunu keşfetti ve soluğu İpek’in evinde aldı. İpek Ateş’in anlattıklarına ikna olmadı ve hastaya kortizon iğnesi yapmasına izin vermeyeceğini söyledi. Ertesi gün hasta taburcu edilirken İpek dayamadı ve son bir işlem diyerek Ateş’e izin vermediği iğneyi yaptı adama. Dakikalar içinde iğne faydasını gösterdi ve adam sekiz yıl sonra elini ayağını oynatabildiği gibi ayağa kalkmayı bile başardı ve yıllar sonra ilk kez karısıyla oğluna sarıldı. Ateş ise tüm bunlardan habersiz odasındaydı. Orhan’a İpek’in haklı olduğunu, elinde kendini haklı gösterecek kanıtı olmadığını, sadece bulmaca çözmeyi sevdiği için bu işe kalkıştığını itiraf etmişti. İpek durumu Ateş’e haber vermek istediğinde Orhan engel oldu ona. Şans eseri bu yöntemin işe yaradığını, bir dahaki sefere haklı çıkmazsa birinin ölümüne sebep olabileceğini söyledi. İpek her gün yüz yüze baktığı adamdan bu gerçeği saklayamayacağını söylediğinden Orhan Ateş’in cümlesiyle yanıt verdi ona.

 

“Herkes Yalan Söyler”

 

Bölümde iki ana vakanın yanı sıra üçüncü konu İpek’in anne olmaya karar vermesi ve bunun için tedaviye başlamış olmasıydı. Tabi ki, İpek bu durumu herkesten sır gibi saklıyordu ve doğuracağı çocuk için uygun bir baba arayışına başlamıştı bile. Ama İpek’teki tuhaflık ve belli günlerde ortadan kayboluşu Ateş’in gözünden kaçmadı ve onun sırrımı çözmek için elinden ne geliyorsa yaptı.

Ateş’i ilk kuşkulandıran şey -daha doğrusu kıskandıran diyebiliriz- Orhan’ın İpek ile akşam yemeğine gidecek olması oldu. Orhan’a göre bu romantik bir yemek davetiydi. Arkadaşlığın aşka dönüşmesi gibi bir durum olabilirdi ona göre.  Ateş ise bunun sağlıkla ilgili bir konu olabileceğini öne sürdü. O kadar ikna edici konuştu ki Orhan’ın da içine kurt düştü. Tabi yemek sırasında İperk’in halindeki tuhaflık de etkili oldu bu durumda. Biz izleyici üç fragman sayesinde İpek’in derdinin ne olduğunu biliyorduk o yüzden bu sahneler çok da merak uyandırıcı olmadı kendi adıma. Ama Orhan İpek’in kaşığını gizlice alıp kanser taraması yapmaktan kendini alamadı. Sonuç olarak İpek’in kanser olmadığını öğrenip rahatladı en azından. O sırada Ateş İpek’in niyetini çözmüştü bile.

 

 

İpek’in anne olma isteği önceki bölümle alakası olmayan bir durumdu ve bana kalırsa bu konuya ağırlık vermek için ana vakalar es geçildi. Bu durum bölümden kopmama neden oldu zaman zaman. Keşke yakın zamandaki bölümler içerisinde İpek’in çocuk özlemi ya da anne olma isteğiyle ilgili konuşma geçseydi. Selin ile yalnızlık ve meslek üzerine bir sohbet olmuştu sanki ama bu mevzuya değinildiğini hatırlamıyorum.

Ateş İpek sahneleri genel olarak bebek muhabbeti üzerineydi. İpek’in baba adaylarını Ateş’e göstermesi, Ateş’in İpek’e iğne yapması… Ateş’in İpek’e tavsiyeleri… Bir gün çocuğunun ona babasının kim olacağını soracağını söylemesi…İpek’in Ateş’in dediklerine -onun sıra dışı şeylerden hoşlandığını bildiği için- doğal yollardan hamileliği savunmasına şaşırdığını söylemesi.

 

Ateş: “Güvendiğin birini bul ” 

İpek: “Senin gibi mi?”

Ateş: “Sevdiğin birini.”

 

 

Ateş’in Zeynep’e aniden yemeğe çıkmayı teklif etmesi üzerine de konuşmak lazım. Ateş, Orhan ve İpek’i kıskandığı için Zeynep’e bu teklifte bulundu diye düşünen bir tek ben miyim acaba? Zeynep de bu teklifte ciddi olduğuna ihtimal vermedi başta, şaka yapıyor sandı. Ateş’in ciddi olduğunu anladığında ise öne sürdüğü bahanelere ben de Ateş gibi güldüm. Zamanında işe geri dönmek için Ateş’le yemeğe gitmeyi şart koşan Zeynep, şimdi “Ben sizin altınızda çalışıyorum” demesi. Ateş de bu tepkinin üzerine söylediklerinde pek de haksız değildi. Her ne kadar Zeynep Ateş’in sağlığını öne sürse, onun daha yeni ayaklandığını söylese de onun bunu artık sağlıklı bir adam olmasına bağlaması beni şaşırtmadı. O ilk yemekte de Zeynep için aynı analizi yapmıştı zaten. Zeynep yardıma ihtiyacı olan insanlara ilgi duyuyordu ona göre. Ve Ateş’in artık yardıma ihtiyacı yoktu ya da acınacak bir engeli. Zeynep’in Ateş’in sözleri karşısındaki dik duruşu güzeldi ama. “O kadar da sağlıklı değilsiniz” derken tam olarak ne istedi anlamasam da Ateş’in karşısında sus pus olmasını istemezdim.

Fragmana gelecek olursak Ateş maalesef ki ilaçlara başlamış. İpek hala kortizonun vakaya iyi geldiğini Ateş’e söylemesi gerektiğini, Ateş’in vakayı çözemediği için depresyona girmiş olabileceğini söylüyor. Orhan İpek konuşmasına Zeynep şahit olmuş belli ki bu yaptıklarının etik olmadığından bahsediyor. Bu haftaki çocuk vakamız ilginç olacakmış gibi duruyor, meraklandım. Fragmanda tek ilgimi çeken kısım bu oldu diyebilirim. Ve sürpriz bir şekilde Ateş’in hayatına bir kız girmiş. İpek’e göre bu kız hasta biri ve onun kapısına kadar gelmiş. Ateş ise onun sevgi dolu biri olduğundan bahsediyor. Kız gerçekten sevgilisi mi yoksa İpek’e karşı bir oyun mu oynuyor Ateş göreceğiz bakalım. Ateş- İpek, Ateş- Zeynep izlemek isteyen izleyiciler fragmana göre biraz daha bekleyecekler gibi duruyor. Bakalım bu işin perde arkasında bizi neler bekliyor.

Son olarak Hekimoğlu izleyicisi güzel bir kampanyaya imza atmış ve dizi ekibi adına SMA hastalarına bağış yapmış. Bu güzel davranış için hepsine teşekkürler

 

 

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle… Yorumlarda buluşalım mı?

Hekimoğlu dizi yorumlara göz atmak isterseniz tıklayınız

 

 

 

Hekimoğlu 32. Bölüm Fragmanlar

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Kıran da Olsa Kırıl, Düş; Fakat Eğilme Sakın

Yalı Çapkını 67. Bölüm için tek analiz yetmez.  Svl‘in kaleminden taptaze bir analiz.

1 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Sana İhtiyacım Var Çünkü Seni Seviyorum

"Yalı Çapkını 67. Bölüm temposu yüksek, duygu yoğunluğu fazla ve olay odaklı gözükse de arka…

1 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Sana Bütün Pişmanlıklarımı Anlatmak İsterim

Bu hafta Yalı Çapkını 65. bölüm analizinden önce yalı tarihine adını altın harflerle yazdıran palyaço…

3 hafta Önce

YALI ÇAPKINI – Birlikte Daha Az Mutsuz

Yalı Çapkını 62. Bölüm için tek analiz yetmez. “Sezonun en iyi bölümü" diyen  esra'dan kısa…

1 ay Önce

KIZIL GONCALAR – Kaçtığımız Savaşlardan Güçlü ve İyileşmiş Olarak Çıkmak Mümkün mü?

Kızıl Goncalar  yeni bölüm öncesi, hem nerede kalmıştık hatırlamak hem de geride bıraktığımız bölümü derinlemesine…

1 ay Önce

YALI ÇAPKINI – Hodri Meydan

Haftalar sonra bölüm analizi yapılabilecek bir bölüm geldi Yalı Çapkını'ndan. Hem böyle bir bölüm izlemeyi,…

1 ay Önce