Eşref Rüya 6. Bölüm analizi
Gözde nin kaleminden… Keyifli okumalar ^^
Eşref Rüya bu hafta öyle bir bölümle ekrana geldi ki resmen kederden ciğerimi deldi geçti; yine her duyguyu aynı anda yaşatıp sadece senaryosuyla değil her yönden gözlerimi kamaştırdı. 6. Bölüm sanırım yayınlanan bölümler içinde en çok beğendiğim oldu. Bu iş her bakımdan ekranın aydınlık yüzü, sektörün incisi. Bana göre sezonun en iyi dizisi.
Bir de bayıl istiyorsan Eşref. ^^
Geçtiğimiz bölümü Nisan’ın Eşref’i öptüğü ve Eşref’in de bu öpücüğe karşılık verdiği anda noktalamıştık. Nisan, bunu Çiğdem görmesin diye yapmış olsa da anın büyüsüne kapıldığı belliydi. Eşref öyle komik bir şekilde ortamdan kaçtı ki gören de Nisan onu zorla öptü, o da öpücüğe hiç karşılık vermedi sanacak. Biz gördük Nisan’dan daha istekliydiniz beyefendi. Normalde böyle durumlarda genellikle roller tam tersi olur, bizim dizinin prensesi de Eşref Bey ne yaparsınız. ^^ Eşref’in verdiği tepki beni zerre şaşırtmadı, onun geçen bölüm Rüya’ya ihanet etmekten korkup Nisan’ı öpemediğini görmüştük, ilk adım Nisan’dan gelmese o buna biraz zor cesaret ederdi. Normalde insan karşısındakine bir şey hissediyorsa ilk öpücüğün tatlı etkilerini görürüz, bizim adam namusu elinden alınmış gibi davrandı.
Nisan’ın sırf dosyayı alamadığı için şu durumda adamın peşinden gitmek zorunda kalması hiç hoş değildi, ne o öyle sanki deli divane aşık gibi… Böyle bir durumda kadının erkeğin peşinden koşmasını sevmiyorum vallahi. Eşref bölüm boyunca öpüşme hakkında konuşmak istemeyip geçiştiren taraftı. Nisan ne zaman ağzını açsa o kadar alakasız şeyler söyledi ki sinirim bozuldu. Açıkçası Nisan Eşref’ten ne duymak istiyordu da bu kadar üsteliyordu anlayamadım. Nisan da benim gibi bir şeye taktı mı takıyor ve sonuca ulaşana kadar karşı tarafı delirtebiliyor. Balık burcu dertleri. ^^ Bence Nisan, Eşref’in bu öpüşmeden neden rahatsız olduğunu ya da etkilenip etkilenmediğini duymak istiyordu. Onun duyguları hakkında fikir sahibi olmak istiyordu. Çevresindeki herkes bir şeyler söylüyordu ancak Nisan bu söylenenlerin yansımasını Eşref’te göremiyordu. Eşref ise ne söyleyeceğini bilemiyordu ki. Rüya’ya ihanet ediyor olma düşüncesiyle Nisan’a olan hisleri arasında sıkışıp kalmıştı. Nisan’a hislerini açıklasa, kesin bir gün Rüya’yı bulduğunda ne olacağını düşünüyordu. İhtimaller ile gerçekler aklında cenk halindeydi.
Ben hala Ömer’in başına gelenleri atlatamadım… Sahnelerine ne zaman denk gelsem ağlamaklı oluyorum. Bu hayatta büyük konuşmamak lazım. Nisan’a ağlamadığını, ağlasa da kimsenin görmediğini söyleyen Eşref, çok geçmeden kendini katıla katıla hüngür hüngür ağlarken buldu. Eşref öylesine yoğun bir acı çekti ki ciğerlerimizi deldi. Resmen ağlarken nefesinin sıkıştığını hissettim, o nedenle arabanın camından dışarıya sarkıp ağlamaya devam etti. Çağatay Ulusoy, Eşref’in acısını, hüznünü çok iyi yansıttı bu bölümde. Ömer’i oynayan çocuk oyuncumuz Seyhan Kuzey Kıskacıoğlu’nu da performansından dolayı kutluyorum. Yaralanmasına rağmen içindeki neşeyi kaybetmeyişini, hayallerinden umutla bahsedişini, sakat kaldığını öğrendiği an dünyasının yıkılışını o kadar abartısız doğru bir şekilde yansıttı ki Eşref gibi ona şefkatle sarılma isteğiyle doldum…
Eşref ile Nusret’in savaşının bedelini daha 15 yaşında hayalleri olan o küçücük masum çocuk ödememeliydi. Eşref’in Ömer’e hayallerini gerçekleştirmek için satın aldığı halı sahanın tam tersi hayallerinin elinden uçup gitmesine sebep olması ne kadar da ironik… Eşref yetimlere hayatları kurtulsun, kendi gibi olmasınlar diye yardım ediyordu; hayatları kararsın diye değil… Ancak yine de Ömer’in hayatı karardı, o da Eşref gibi kötülüğe bulandı demek doğru olmaz. Sadece kaderinin çizgisi değişti.
Şimdi ben tüm bu yaşananlara “Ömer’in sakat kalmasının hikayemize katkısı ne olacak?” diye de bakıyorum. Ömer’in bir ağabey kazandığını söylemesi ve onu bu kadar iyi tanıdığını düşünerek şöyle düşünüyorum: Ömer ile Eşref daha fazla yakınlaşıp birlikte bolca vakit geçirecekler. Ömer’in Eşref’in evine taşınma ihtimali olabilir. Bu durumda kalkıp da onu yetimhaneye geri döndürmezler. Eşref’in evinde onca oda var, ayrı eve de gerek yok. Eşref onu evlat edinebilir veya koruyucu ailesi olabilir. Nisan bağ kurduğu Ömer’i ziyaret etmek isteyecektir. Bu vesileyle de Eşref ile karşılaşmaları olur. Yani Ömer EşSan için bir lokomotif görevi görür. Eğer yetimhanede yaşamaya devam ederse de hastanede karşılaşabiliriz.
Ömer, sakat kalıp futbolcu olamayacağı için Faruk’un teşvikiyle vakit geçsin diye bol bol kitap okuyup ve yazar olmaya karar vermiş olabilir. Dizi boyunca 19 yaşındaki halinden dinlediklerimiz de yazdığı romandan kısımlardır. Zaten Ömer’in dış ses olarak anlatım dilindeki edebilik de buna işaret ediyor. Onun sesi diziye masalsı bir hava katıyor. Ömer ya kendi hayat hikayesini kaleme almıştır ya da seyrettiğimiz her şey onun hayal dünyasının bir ürünüdür. Eşref, Nisan ve tüm karakter aslında birer roman karakteri çıkabilir. Eğer bunlar gerçek hayat hikayesiyse belki Eşref’in ölümü de onun romanına daha etkili bir son olsun diye yazdığı bir ölümdür, Eşref gerçekte yaşıyordur. Ha ben her şekilde Eşref’in de Nisan’ın da öldüğü mutsuz bir son istiyorum. Normalde mutlu sonları sevsem de bu hikayenin finaline hüzün yakışır. 4 yıl boyunca yaşanacak mutlu bir aşk bana yeter.
Her evrende çok güzelsiniz…
Eşref ve Nisan’ın çocukluklarına dair yeni bir sahne görmek nasıl iyi oldu anlatamam. Hikayenin bu kısmı oldukça eksikti ve bir şeyler göremediğimiz için sanki Eşref bir kere gördüğü kıza aşıkmış da cinayet işlemiş gibi görünüyordu. Ah Eşref madem kızı böyle uzaktan uzaktan seyrediyordun, neden bir gün okul yolunda durdurup da tanışmak istemedin? Acaba aralarında statü farkı olduğunu mu düşündü de geri çekti kendini? Sonuçta Eşref tamirci çırağı, Nisan çiftlik sahibinin yakınıydı. Yoksa o dönemlerde Eşref çekingen bir çocuk muydu? Gördüğüm kadarıyla Nisan da o yıllarda sosyal bir çocuk değilmiş. Duruşu, bakışı içine kapanık bir çocuk imajı verdi. Yalnız Eşref’in ona Rüya ismini takmasının hikayesi çok anlamlıymış. Madem onu çok güzel buluyordu, Nisan’a da güzelliğini vurguladığı cümleler duymak isteriz.
Nisan kafasına koyduğunu yaptığını söylemiştim, kendisi hakkında araştırmanın olduğu dosyayı almayı da hatta geri koymayı da başardı ya bravo ona. Aslında dosya mevzusu olmasa Eşref’in bu kadar üstüne gitmek ve durmadan öpüşmeyi konuşmak zorunda kalmazdı. Ben fragmanlardan sonra Nisan’ın dosyayı alırken yakalanacağını ve ondan şüpheleneceklerini sanmıştım. Keşke dosyayı hiç alamasaydı da içindeki fotoğrafımız uçmasaydı. Ama çocukken uğradığı taciz yazıyor diye biliyorum, belki Eşref orayı okuyup onun Rüya olma ihtimalinden işkillenir. Bu arada Eşref’in Nisan çekip gittiği için içinde ona ait şeyler var diye dosyaya bakacağını düşünüyorum.
Geçtiğimiz bölümde Nisan Eşref’e hayallerden falan bahsettiğinde bunu yersiz bulmuştum. Bu kez Ömer’in yaralanmasının üzerine ‘normal bir hayat’ vurgusu yapması doğaldı. Çünkü Ömer’in başına gelenler Eşref’in hayatının bir getirisiydi. Nisan bunları kesinlikle Eşref’e birlikte bir hayat kurmak düşüncesiyle söylemiyordu. Onun neden bu hayata saplanıp kaldığını anlamaya, onu bulunduğu yeri sorgulamaya yöneltmeye çalışıyordu. Bir nevi kendini onun yerine koyup sesli düşünüyordu.
Eşref’in Nisan’ın söylediklerini kulak arkası etmediğini, aslında bunu ne kadar çok arzuladığını dostlarıyla yaptığı konuşmada gördük. Eşref onlarla konuşurken Nisan ile birlikte olup bu hayattan kurtulmayı istediğini hissettirdi bana. Kaderini değiştirmek istedi, başka bir seçim yapmak istedi ama yapamayacağını yüzüne vurdular. Eşref zaten onların bu söyledikleri karşısında ne diyeceklerini ve aslında haklı olduklarını da çok iyi biliyordu, o çıkmak sokakta olma hissini gözlerinde gördüm. Nisan’ın kalbine ektiği umut tohumları o anda ölmüştü…
Ben Nisan ile yaptığı konuşma nedeniyle Gürdal’a da Eşref ile yaptıkları konuşma nedeniyle dostlarına da hak verdim. Bence onların bu yaptıkları bencilce değildi. Eğer Eşref kendini kaybederse bu Yetimler örgütünün bitmesi demek. Onların ‘Biz’ derken kastettikleri buydu. Çünkü Eşref örgütün bel kemiği. O yüzden emniyet diğerlerini değil de asıl onu yakalamaya çalışıyor. Ayrıca Eşref ile bir birliktelik demek Nisan’ın her an tehlikede olması demek. Ömer’in başına gelenlerin her an gelebilme ihtimali demek, Nimet’in yaptıklarının tekrarlanma ihtimali demek. Adeta bir mayın tarlasında yürümek gibi. Eğer bir gün bu dünyanın içinde bir şeyler yaşanacaksa bu Nisan’ın aşkı için her şeyi, ölümü dahi göze almasıyla yaşanacak. Yine Eşref’in korkularına rağmen ondan uzak duramayışına karşı Nisan’ın cesareti bu aşkı yaşanabilir kılacak.
Halbuki dostları Eşref’in yüzüne gerçekleri vurmamış olsalardı, Eşref Nisan’a hala gayet sıcak davranıyordu, aralarında yaşanan şeyden dolayı ondan uzak durmaya çalışmıyordu. Aralarındaki iletişim önceki bölümlerden çok da farklı değildi. Seyrettiğimiz iki paralel sahnede de Eşref Nisan’a destek olan ve ihtiyacı olduğunda ona destek olacağını söyleyen bir adamdı. Tüm davranışları, replikler bunu gösteriyordu. Üstelik bu adam Nisan ona azıcık soğuk davrandı diye ne olduğunu merak edip onunla konuşmak için debelenmedi mi? Bu sahnelerde Eşref’te en ufak bir tereddüt yoktu.
Nisan: “Seninle hikayemiz kanla yazılıyor Eşref Tek.”
Eşref: “Ne güzel, kan lekesi çıkmaz. Sonsuza kadar kalır.”
Hatta Nisan’ı eve bıraktığı sahnede bu konuşmayla da açık açık hayat boyu birlikte bir hikayeleri olacağını vurgulamıyor muydu bu adam? Yalnız bu replik beni ikilinin çocukluğuna götürdü. Onların hikayeleri ta o zaman Eşref’in o adamı bıçaklamasıyla kanla yazılmıştı ve sonsuza kadar birbirlerine bağlanmışlardı. İşte Eşref’in aşkını da sonsuz kılan şey bu.
Bölümün final etabını ne kadar övsem yetersiz kalır. Beklenmedik, sarsıcı, duygu yoğunluğu çok yüksek, kalpleri ağrıtan bir bölüm sonu seyrettik. Yazım aşamasından, çekimlerine, kurgusuna, müziğine kadar her detayı ince ince düşünülmüş.
Eşref, Nisan’ı arabasıyla alıp ona papatya buketi verirken, yüzünde keder değil, çocuksu bir sevinç varken birdenbire ona klişe bir nutuk çekince neye uğradığımı şaşırdım. Onunla bir konuşma yapmasını beklemiyor değildim ama böyle sert, üstten üstten cümlelerle değil. Doğrusu ikisinin neden birlikte olamayacaklarını daha yumuşak bir şekilde, özellikle ilk defa Rüya konusundan bahsederek açıklamasını bekliyordum. Eşref resmen eline bir hançer almış Nisan’ın kalbine sokup çeviriyor gibiydi her kelimesinde. Tabii aslında o hançeri kendi kalbine de sokmuştu, hiç durmadan kanayacağını umursamadan, bile isteye… Evet, Eşref’e ne kadar kızsam da bir yandan onu anlıyorum da. Nisan’a çılgınca koşmak isterken onu durduran şeyleri görebiliyorum. Ona karşı takındığı maskenin altında içinin nasıl yandığını biliyorum. Tabii Nisan onun çevresinde alıştığı herkesten çok farklı. Eminim ona nutuk atarken temelli onu kaybedeceği şeyler duymayı, Nisan’ın ona rest çekeceğini hiç beklemiyordu. Aferin Nisan’a ne kadar kırılsa da göz yaşlarını içine akıta akıta Eşref’e büyük bir ders verdi. Ben güçlü kadın duruşuna rağmen ses tonundaki o kırılganlığı hissettim, gözlerine yerleşen yaşları gördüm.
Nisan, Eşref’e rest çekip giderken giren şarkı ve şiir tam da EşSan aşkına, o anki duygularına uygun seçimdi. “Odalarda Işıksızım” diyordu Kayahan, çünkü Nisan’ın gidişi Eşref’in hayatını aydınlatan Güneş’in gitmesi demekti. Nisan giderken ekran siyah beyaza büründü. Sanki ikisi için de hayatın tüm renkleri solmuştu. Birlikte zor şeyler yaşasalar da aşkın varlığı onlara hayatın bambaşka renkleri olduğunu göstermişti. Aynı zamanda Nisan’dan sonra Eşref’in hayatında adeta bir papatya tarlası gibi açan masumiyet, mutluluk ve saflık da çekip gidiyordu. Faruk’un sesinden Ümit Yaşar Oğuzcan’ın dizilerini dinliyorduk:
“Ne zaman ta derinden sevsem bir kadını
Ezilmeli yeni açmış gülleri kalbimin”
Eşref yıllar sonra ilk defa bir kadını tüm benliğiyle sevmeye başlarken yine hayat aşkın imkansızlığını yüzüne tokat gibi çarpmış, Nisan’ı tanıyana dek atmayan kalbinde yeşeren güller birer birer solmuştu. Kadehini Nisan’ın boş sandalyesine doğru kaldırırken o artık karşısında olmasa dahi aşkının içinde olacağını vurguluyor gibiydi. Işığın geldiği yere, gökyüzüne bakıyordu ama çok iyi biliyordu ki onun hayatının ışığı sönmüştü…
“İnsan sevince her gün bir kez ölmeli
Her gün bir başka yerine saplanmalı o kurşun
Yollara düşmeli, perişan deli divane
Erimeli potasında o garip var oluşun”
Nisan arkasında Galata Kulesi, kalabalıkların içinde kaybolmuş gibi yürüyordu. Aşkını yeni yeni fark eden bu kadın kalbine saplanan hançeri tek nefeste çıkarıp, sevdiği adamı bir daha görmemek pahasına konuşup yollara düşmüştü tıpkı şairin dediği gibi. Telefonda Çiğdem’e “Her şey bitti.” derken adeta kendisi için de hayatın bittiğini söylüyordu. Sadece Eşref’i, aşkı kaybetmemişti. Muhbirliğin bitmesi demek kardeşiyle birlikte hapse girmek veya deşifre olacağı için ölmek demekti. Ve Nisan zerre pişmanlık duymadan, son derece kararlı, adeta ölümüne yürüyor gibiydi…
Bu bölüm bir hayli sürprizliydi. Bu sürprizlerden biri de Irmak ve Müslüm oldu. Yeni ship kilidi açıldı: IrMüs ^^ Ethem Özışık bu şekilde birbiriyle alakasız görünen ikilileri çift olarak yazmayı seviyor. Bence yan yana iyi bir enerjileri var, olur bu ikili. Bu bölüme kadar Müslüm’ün Irmak’a olan ilgisini bu denli net gördüğümüz an olmamıştı. Keşke önceki bölümlerde bu durum daha belirgin olsaydı, o yüzden biraz damdan düşer gibi oldu bu yeni aşk. Irmak’ın da bu ilgiden haberdar olduğunu öğrendik. Muhtemelen Müslüm hem kendini ona yakıştıramadığı için hem içindeki bulundukları dünyada aşka yer olmadığı için hem de Gürdal’ın kız kardeşi olduğu için senelerdir açılamıştır. Ancak Irmak’ın karakolda ona sarılmasıyla duyguları alevlendi, önümüzdeki bölümlerde neler yazılacak merakla bekliyorum. Faruk zaten hala Ayten’e aşık. Ayten öyle bir anda çıkagelecek ki Faruk’un darmaduman oluşunu seyredeceğiz. Gürdal’ın da elbet sınavı olan bir kadın olacak, Eşref’in aşk hayatına bu kadar musallat olmanın bir bedeli olmalı. Adam sanki annesi, kaynana tavırlarında resmen. Onun Eşref’e neden bu denli düşkün olduğunu öğrenebilir miyiz artık?
Kadir’in sinsiliklerinden ve planlarından yıldım. Üstelik adamı hiçbir şey durdurmuyor, hırstan o denli gözü dönmüş. Orada bir yetim vurulmuş, sen de bir yetimsin ama üzüntün o kadar kısa sürüyor ki bana geçmiyor. Kusura bakma seninkiler timsah gözyaşı Kadir Efendi. Kadir’in yaptıklarından dolayı en ufak bir ceza çekmiyor olması bir tek bana mı batıyor? Tamam planları zaman zaman başarısız oluyor ama bu beni bir seyirci olarak tatmin etmiyor. Biliyorum ki yeni planlar kuracak, yine Eşref’in arkasından iş çevirecek. Bir de Yetimler’in töresine ihanet edip başa geçmeye oynayacak. Yazarken bir tur daha sinirlendim. Rica ediyorum Yakup Baba kayıp tespihi onun yüzüne yüzüne tutarken ondan şüphelenmiş olsun da çektireceği cezayla içimiz soğusun. Zaten Kadir malları yakma olayını da Eşref aleyhine eksik anlattığı için ona kızmıştı, bu da bardağı taşıran son damla olsun, onu affetmesin. Mesela Yetimler’den atılsa, Nusret ile iş birliğini devam ettirip iyice tehlikeli biri haline gelse şimdikinden çok daha fazla seyir zevki sunabilir.
Çok merak ediyorum Çiğdem’i neden Eşref’e aşık ve onu bitirmeye bu yüzden takmış bir karakter olarak yazdınız? Bir kadın yakışıklı ve karizmatik bir erkeğe illa aşık mı olmalı? Sadece görev icabı onu bitirmek istiyor olsaydı ya da Eşref onun çok yakını olan birine zarar vermiş olsaydı daha şık olmaz mıydı? Hem böylece seyirci olarak Çiğdem’den nefret etmez ve siyah bir karakter de olsa seyrinden keyif alırdım.
Çiğdem’in bu denli aşık ve takıntılı yazılması bize ne kazandırıyor? Mesela bu yüzden yarı yolda yaptığı hatalar yüzünden meslekten mi olacak? Çiğdem, Nisan’a Eşref’i kendisine aşık etme gibi bir görev verirken ne olacağını sanıyordu acaba? İlk ciddi yakınlaşma sonrası kadının şirazesi kaydı, hata üstüne hata yapmaya başladı. Senin ne işin var hastanede? Hayır kendini tutamayıp hastaneye geldin, bari biraz gururun olsun. Büyük büyük laflar edip sonra adamın burnunun dibine yapışınca inandırıcı olmuyorsun. Eşref de ne diye korkuyor Çiğdem’den anlamıyorum. 3 senedir bir şey becerememiş birinden kalbi kırık diye korkulur mu?
Çiğdem’in Eşref’e olan zaafının yine de hikaye yararı olmadı diyemeyiz. Nisan onun bazı sözlerinden ve tavırlarından şüphelenmeye başladı. Tabii Nisan görevi bitirdiğini söyledi ancak ben Çiğdem’in Afra’yı kullanarak yakamızdan kolay kolay düşeceğini sanmıyorum.
Bunun devamı gelirse bu iş oradan Eşref’in yıllardır aradığı Rüya olduğunu öğrenmesine kadar gider. Nisan Çiğdem’e güvenmesin, muhbirlikten kurtulsun da istiyorum ancak hikayenin ana çatısının uçmamasını için Eşref muhbirliği öğrenene kadar bu işten sıyıramayız, bunu unutalım.
Çiğdem Serdar’ı çok hafife alıyor ama adam sandığından zeki. Çiğdem’in Eşref’ten geldiğini sandığı çiçekleri onun gönderdiği çok belliydi. Bir kere çiçekçiden gönderilmiş, yani teslim edileceği zamanı belirlemek mümkün, ne tesadüf ki Serdar Çiğdem’in evindeyken geliyor. Besbelli Serdar Çiğdem’in ne tepki vereceğini görmek için çiçekçiyle onun evde olacağı zaman için anlaşmış. Ayrıca Eşref ne olursa olsun Çiğdem’e böyle bir jest yapmaz, Çiğdem’in takıntılı olduğu için bunu ümit verici göreceğini bilir. Adamın Nisan’a aşık olduğunu gözleriyle gören Çiğdem’in çiçekten duyduğu memnuniyet, o liseli aşık tavırları da cidden ağır takıntı göstergesi.
Geçtiğimiz analizlerde Çiğdem’in asıl derdinin Eşref’i hapse atmak falan olmadığını, onun derdinin şahsi intikamını almak olduğunu söylemiştim. Onun tek derdi Nisan / Rüya üzerinden Eşref’in kalbini paramparça etmek. Bu arada Çiğdem’in bu yardım karşılığında Eşref’ten ne istemiş olabileceğini bayağı merak ediyorum. Bu arada az evvel çiçeği Serdar göndermiştir diye düşündüğümü yazdım ancak bu Çiğdem’in Eşref’ten isteği olmasın? Serdar da şansa tam o saatte oraya gelmiş olabilir. Sonuç itibariyle her iki durumda da Çiğdem’in çiçeğe tepkisi Serdar’ın şüphelenmesine neden olur.
Nusret’in halı sahaya kurduğu pusuyu da Nimet’in polisin Eşref’i yakalaması için yaptığı planı da bayağı başarılı buldum. Önceki planlarından sonra bunlar gerçekten akıllıcaydı. Bana böyle düşmanlarla gelin. Eğer Çiğdem görevini satmasaydı Eşref cidden tutuklanırdı. Eşref’in gelen bilgi üzerine kurduğu plan çok iyiydi. Birçok dizide kullanılan bir klişe olabilir ama iyi olduğu gerçeği değişmez.
Eşref ve dostları Ömer’i sakat bırakanlar intikamlarını şahsen beni çok tatmin eden bir yöntemle aldılar. Ölüm onlar için kurtuluş olurdu, şimdi ömür boyu Ömer’in ne çektiğini anlayacaklar. Yalnız psikopat olmadığını söyleyen Eşref’in adamın bacağına balyozla vururkenki halinde bayağı psikopatlık vardı. Korkmadım dersem yalan olur. Ama bu bölüm beni en çok yükselten Faruk oldu. Ömer yanı başında yaralandığı için olaydan çok fazla etkilenip normalde görmediğimiz kadar sert yüzünü gördük, hep derim bu adam da gizli psikopat. Nusret ile olan savaşın da nasıl devam edeceğini kestiremiyorum. Eşref, Yakup Baba’ya söz verdiği için Nusret cephesinden bir hamle gelmesini bekleyeceğiz.
Yeni bölüm ilk fragmanı da az evvel yayınlandı. Fragman daha çok erkek seyircilere hitap eder şekilde hazırlanmış. Seyrettiğimiz bölümden sonra bu gördüğümüz evrelere nasıl geldik cidden merak ettim. Özellikle EşSan nasıl yeniden bir araya geldi ve aralarında patron çalışan ilişkisinden fazlası yine ne ara oldu inanılmaz merak ettirdi. Eşref’ten Nusret ile ilgili ne istediklerini çok merak ediyorum. Orada bir çatışma olacağı belli, bakalım çatışmanın sonunda Nusret’ten kurtulacak mıyız?
Emeği geçenlerin emeklerine sağlık. Peki sizler nasıl buldunuz bu bölümü?
*Eşref Rüya 6. Bölümde çalan şarkılar:
Kara Yazı – Ahmet Kaya
Odalarda Işıksızım – Kayahan